Tekel işçilerinin direnişi bir buçuk ayı geride bırakırken çok önemli bir aşamaya gelindi. Direniş, Tekel işçilerinin eylemi olmaktan

Tekel işçilerinin direnişi bir buçuk ayı geride bırakırken çok önemli bir aşamaya gelindi. Direniş, Tekel işçilerinin eylemi olmaktan çıktı haksızlığa, vicdansızlığa ve piyasacılığa karşı tepkinin, direncin ve umudun simgesi oldu. Tekel eylemi sosyal devletin, sosyal hakkın ve kamuculuğun yeniden bilince çıkmasına yol açtı.
Tekel işçisinin eyleminin yarattığı güçlü etki ve çekim gücü sendikal harekette de kıpırdanmaya yol açtı ve daha önce ortak tutumdan kaçınan Hak-İş ve Memur-Sen’in diğer sendikal konfederasyonlarla bir araya gelmesini sağladı.
6 sendikal konfederasyonun (TÜRK-İŞ, DİSK, HAK-İŞ, KESK, KAMU-SEN ve MEMUR-SEN) Genel Başkanları 21 Ocak 2010 tarihinde yaptıkları ortak toplantı sonucunda sorunun çözümü için ortak tutum açıkladılar.
Bazı sendikal konfederasyonların bugüne değin izlediği tutum ne kadar olumsuz olursa olsun Tekel işçilerinin direncinin 6 konfederasyonu bir araya getirmesi ve üretimden gelen gücün kullanılmasına kararı verilmesi emek hareketinin kazanımıdır. Geçmişte de böyle olmuştu. 1989 Bahar Eylemleri sırasında yükselen sınıf hareketi o güne kadar ağırdan alan sendika yönetimlerini harekete geçirmişti.
6 konfederasyon tarafından yapılan ortak açıklamada, “Konfederasyonlar, 4-C uygulamasını kabul etmemekte ve kaldırılmasını talep etmektedir” denildi ve bu doğrultuda hükümetle görüşme yapılması kararlaştırıldı.
Açıklamada “Hükümetle yapılacak  görüşmelerden 26 Ocak 2010 Salı günü saat 17.00’ye kadar sonuç alınamaması halinde aynı saatte Konfederasyonlar, dayanışma grevi ve üretimden gelen gücün kullanılacağı tarih dahil olmak üzere bir araya gelecektir” denilerek genel grev işareti verildi.
Bu açıklamadan sonra Başbakan Erdoğan konuyu Türk-İş yönetimiyle görüşmek üzere 28 Ocak 2010 Perşembe günü için randevu verdi.
Ancak bu randevuya rağmen altı konfederasyon 26 Ocak 2010 Salı günü bir araya geldi ve Erdoğan’la görüşmeden olumsuz sonuç çıkması halinde 3 Şubat Çarşamba günü ‘üretimden gelen güçlerini kullanarak’ bir günlük genel greve gitme kararı aldı.
6 Konfederasyon adına konuşan Türk-İş Başkanı Kumlu: “İşçilerimiz 4C’li olmayı kabul etmeyecekler. Özlük haklarıyla kamu kuruluşlarına aktarılmaları konusunda ısrarcılar” dedi. 6 Konfederasyonun temel talebi 4C uygulamasının kaldırılması olarak ortaya çıkıyor.
Başbakan’ın konuyu Türk-İş ile yeniden görüşmesi TEKEL işçilerinin direnişinin ve 6 konfederasyonun ortak tutumunun ürünüdür. Ancak bu görüşmede hükümetin sorunun özünü değiştirecek bir öneri getirmesi ve toplantıdan çözüm çıkması zor görünüyor.  Çünkü gerek Başbakan gerekse bakanlarının TEKEL işçisine bakışında bir değişiklik yok. Görüşmede sorun çözülürse ne ala. Bu TEKEL işçisinin kazanımı olur. Ama ya görüşmeden çözüm çıkmazsa?
6 Konfederasyon, çözüm çıkmazsa “üretimden gelen gücü kullanma” kararı aldı. Bunun adı genel grevdir. İşte bütün melese burada!
Artık sözde değil özde bir genel greve ihtiyaç var. Bugüne değin defalarca yapılan “üretimden gelen gücün kullanılması” eylemleri, üretimin durdurulması şeklinde yaşanmadı. Küçük istisnalar dışında üretim aksamadı, hizmet aksamadı, hayat durmadı...
Şimdi soru şudur: 3 Şubat’ta üretimden gelen güç nasıl kullanılacak? Genel grev olacak mı?
Elektrikler kesilecek mi? (Halil Tunç Türk-İş Genel Başkanıyken İzmir’de saatlerce elektrikleri kesmişti). Şehir içi ulaşım, deniz ulaşımı ve demiryolu ulaşımı duracak mı?  Uçak seferleri aksayacak mı? Yani başka ülkelerde görmeye alışık olduğumuz genel grev manzaraları yaşanacak mı? Bunlar önemli çünkü, bu sektörlerde örgütlü sendikaların çoğu doğrudan Türk-İş yönetiminde temsil ediliyor.
Sendikalaşma oranı en yüksek işkollarından biri olan bankalarda hizmet duracak mı, iletişim aksayacak mı? Üç kamu çalışanı konfederasyonu birlikte tutum aldığına göre kamu hizmeti (acil ve yaşamsal işler dışında) duracak mı?
3 Şubat’taki üretimden gelen gücü kullanma kararı, kitlesel basın açıklaması ve işyeri yemekhanelerinde bildiri okumayla sınırlı bir “sözde genel grev” mi olacak yoksa üretimden gelen gücün kullanıldığı, emeğin gücünün hissedildiği hakiki bir genel grev mi olacak?
Emeğin sorunlarının çözümü, TEKEL işçilerinin bir buçuk aydır örneğini verdiği eylem biçimleriyle çözülür. 3 Şubat eğer sözde değil özde genel grev olursa sendikal hareketin uzun bir aradan sonra rüştünü ispat etmesine, itibar kazanmasına yol açar ve emekçileri yeni felaketlerden korur.
Özetle, ya Bakan Şimşek gibilerin merhameti ya genel grev cesareti!