Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) yasa tasarısına karşı emek örgütlerinin gösterdiği tepki hükümete geri adım attırmış gibi...

Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) yasa tasarısına karşı emek örgütlerinin gösterdiği tepki hükümete geri adım attırmış gibi gözükse de Çalışma Bakanı’nın açıklamaları ve yürütülen teknik çalışmanın ortaya çıkardığı tablo şudur: Hükümet SSGSS’nin “temel parametrelerine” dokunmak niyetinde değil. Bakan Çelik dalga geçercesine “Esneme yok, temel parametreleri kaldırırsak reform değil efor olur” diyor. O halde emek örgütleri daha fazla “efor” harcamalı.
Emek Platformu’nun eylemleri karşısında hükümetin oyalama, geçiştirme ve emek örgütlerini bölme taktiği izlediği anlaşılıyor. Örneğin SSGSS ile ilgili teknik çalışmalara kamu emekçileri sendikaları ve sağlık meslek odalarının çağrılmamış olması bunun en önemli kanıtıdır. SSGSS’nin en yaşamsal parçası olan sağlık hakları konusunda en çok sözü olan Türk Tabipleri Birliği'nin teknik heyete çağrılmaması başka hangi anlayışın ürünüdür?

17 emek örgütü SSGSS konusunda 19 temel talebi ortaya koydu. Bu 19 temel talep SSGSS’nin temel mantığının değiştirilmesini gerektirir. Bu 19 temel talep emek örgütleri için kırmızı çizgi niteliğindedir. Bu 19 maddenin dayandığı temel yaklaşım bir kenara itilerek ve SSGSS’nin özü korunarak bir uzlaşma söz konusu olamaz.
Öyle anlaşılıyor ki hükümet esası değiştirmeyen sıradan birtakım tavizlerle SSGSS tasarısını yasalaştırmakta ısrar edecek ve özellikle sağlıkla ilgili hükümlerde geri adım atmayacak. 9 bin gün prim koşulunun 8 bine çekilebileceği haberleri bunun göstergesidir. Oysa aylık bağlama oranları ve güncellenmesine ilişkin hükümler konuşulmadan ve asıl önemlisi genel sağlık sigortası hükümleri konuşulmadan SSGSS üzerinde uzlaşmaya varmak mümkün değildir. Çünkü tasarının sağlıkla ilgili hükümleri herkes için ve hemen hak kayıplarını başlatmakta ve sağlığın piyasalaştırılması sürecinin önünü geri dönülmez bir biçimde açmaktadır. Emek örgütleri sadece emeklilik hakları konusuna değil, sağlık haklarındaki kayıplara da yoğunlaşmalıdır.

Emekçilerin tepkisiyle aynı günlerde gündeme gelen kapatma davası aslında AKP’yi emekçilerin elinden kurtardı. Koray Çalışkan bu meseleyi pazartesi BirGün’deki yazısında veciz bir şekilde ele aldı. Siyasal partilerin kapatılmasına, AKP’nin kapatılmasına elbette karşı çıkılmalı. Burada hiçbir tereddüt yok. Ancak “sosyal devlet karşıtı faaliyetlerin odağı” durumuna gelmiş AKP’ye karşı toplumsal tepkinin düşürülmesi, emekçi eylemlerinin dozunun düşürülmesi AKP’nin SSGSS’yi yasalaştırmasını kolaylaştıracaktır. Maziyi unutmayalım, bir başka hükümet 17 Ağustos 1999 depreminden birkaç gün sonra bir başka “reformu” yasalaştırmakta hiç tereddüt etmemişti. AKP’nin “mağdur” rolü oynayarak bir halkı ebediyen mağdur edecek bir yasayı geçirmesine karşı uyanık olunmalı.

Emek örgütleri küçük bir hareketlenmeyle büyük bir etki yarattı. Türk-İş’in aktif bir biçimde SSGSS karşıtı eylemlerin içinde yer almasının önemli bir etkisi oldu. Emek Platformu hâlâ ciddi bir potansiyele sahiptir. Bu potansiyel korunur ve kararlı duruş devam ettirilirse emek karşıtı politikalara set çekebilirler. Bunun ilk adımı SSGSS’nin geri çekilmesini talep etmektir.

Emek örgütlerinin kıpırdanışı göstermiştir ki, daha güçlü bir tepkiyle SSGSS’nin temel mantığını engellemek ve gerçekten sosyal güvenlik ve sağlık haklarını güvenceye alan yeni bir yasa yapmak mümkündür. Sosyal güvenlik sisteminin sorunları sendikaların, sağlık meslek örgütlerinin etkin katılımıyla yeniden ele alınmalı ve “sosyal devlet” ilkesine uygun yeni bir yasa yapılmalıdır. SSGSS’de palyatif bir çözüm kabul edilirse ardından hazırlıkları süren kıdem tazminatını korumak mümkün olmayacaktır. Kısaca “hattı müdafaa değil, sathı müdafaa” zamanıdır: SSGSS geri çekilsin!