Geçen yıl bu zamanlar, milletçe bir Rus uçağı düşürmenin sarhoşluğu içerisindeydik hâlâ. “Emri ben verdim”ler, “Yine olsa yine yaparız”lar, Rus uçağı düşüren ilk NATO üyesi olmakla övünmeler, yeni-Osmanlıcı zırvalar havada uçuşuyordu. Aradan sadece bir sene geçti ve bugün Rusya en yakın dostumuz, ABD ve NATO düşmanımız, İncirlik’i kapatmaktan, hatta Rusya’ya vermekten söz ediyoruz hep beraber.

Kimse böylesine keskin bir dönüşümü yeni şartlara uyarlanma kabiliyetiyle, esnek dış politikayla, gelişmeleri doğru ve hızlı okumakla açıklayamaz, olan bitenin bununla uzaktan yakından alakası yoktur. Mesele, rotasız ve kaptansız bir geminin çaresizce bir oraya bir buraya savrulması, karaya oturmamak için bütün dengeleri alt üst ederek gemiyi batıracak hesapsız kitapsız manevralara girişmesi, akılsızca birtakım blöfler yapması ve bunu dış politika diye yutturmaya kalkışmasıdır.

Türkiye sosyalizm düşmanlığıyla ve Sovyetler Birliği korkusuyla NATO’ya gireli ve hem İncirlik’i hem de ülkenin dört bir yanını ABD ordusuna/NATO’ya açalı neredeyse 70 sene oldu. Bu 70 sene boyunca milliyetçisiyle, İslamcısıyla, liberaliyle, muhafazakârıyla Türkiye sağı ve düzen siyaseti ne NATO’ya, ne de İncirlik başta olmak üzere ABD üslerine bir itirazda bulundu. Bilakis, “baş düşman”a karşı ABD ehven-i şerdi, “kızıl emperyalizm”e karşı en güçlü müttefikimiz Amerika’ydı, NATO üyeliği ve üsler de bunun bir göstergesiydi.

Reel sosyalizm çözüldü, Sovyetler Birliği dağıldı ama NATO kendisini küresel kapitalizmin polis gücü olarak tahkim etti ve varlığını sürdürdü, Türkiye de NATO’nun aktif bir üyesi olmaya devam etti. Kosova’da, Afganistan’da, Libya’da NATO operasyonlarında hep ön saflarda yer aldı, NATO üyeliği Türk dış politikasının baş enstrümanlarından biri olmaya devam etti ve bu durum mevcut iktidar döneminde de değişmedi.

Bu elbette ki şaşırtıcı değildi, çünkü siyasal İslam’ın Türkiye’deki temsilcilerinin ne dünya düzeniyle ne de onun kurumlarıyla herhangi bir dertleri vardı. Nasıl ki IMF ve Dünya Bankası ile koordineli bir şekilde neo-liberal iktisat politikalarını tavizsiz bir şekilde uyguladılarsa, NATO’yla ilişkileri de aynı şekilde devam ettirdiler. Daha üç beş sene önce gündemimizde olan Ergenekon ve Balyoz operasyonları ordudaki anti-NATO unsurlara karşı gerçekleştirilmişti, daha iki yıl önce NATO en yetkili ağızdan Rusya’ya karşı Karadeniz’de daha aktif rol almaya davet ediliyordu ve daha geçen sene bir Rus uçağı düşürülerek belki de Suriye savaşındaki son koz oynanmaya kalkışılmıştı.

Ne olduysa 15 Temmuz’da oldu, ABD’nin bir süredir Suriye’de YPG ile yaptığı işbirliğine bir de darbedeki tavrı/rolü eklenince, Rusya ve İran ise kendi ulusal çıkarları adına Amerikancı bir darbeye karşı iktidarın yanında yer alınca, İslamcılar birden Amerikan karşıtlığını, anti-emperyalizmi ve İncirlik’i keşfettiler, Türkiye solunun elli yıldır söylediği şeyleri kendileri söylemeye başladılar.

Peki buradan bir anti-emperyalizm çıkar mı, burada “milli” bir politika, “ulusal çıkarlar”ı gözeten bir politika var mıdır? İslamcılar gerçekten ABD ile kavga mı ediyorlar, emperyalizmle milli güçler ve o güçlerin temsilcisi olarak İslamcılar arasında bir savaş mı var ve bu savaştaki yerimiz İslamcıların yanı mı?

Bu soruların kesin, net, açık bir yanıtı var: Hayır! Ortada anti-emperyalist bir mücadele yok, emperyalizmle pazarlık var. Obama döneminde bozulan ilişkilerin Trump’la birlikte düzelebileceğine duyulan inançla 20 Ocak günü, yani Trump’ın resmen göreve başlaması bekleniyor. ABD’yle İslamcılar arasında bir “uzlaşmaz çelişki” yok. İslamcılar ABD’ye bu adaletsiz ve eşitsiz dünya sisteminin hegemon gücü olduğu için değil, “Neden bizimle daha çok işbirliği yapmıyorsun, neden daha fazla taşeronluk şansı vermiyorsun” diye kızıyorlar. Aldıkları pozisyon ülke menfaatleriyle ve ulusal çıkarlarla değil kendilerinin kişisel ikbaliyle ilgili, koca bir ülkenin kaderini tek bir adamın kaderine bağlıyor, ülkeyi ateşe atıyor, felakete sürüklüyorlar. Bu nedenle de ABD ile savaştıkları falan yok ve öyle olsaydı dahi safımız gericiliğin safı olmazdı; çünkü bizim ABD, NATO ve emperyalizm karşısında alnımız ak, tarihimiz, mirasımız orada, öylece mağrur bir şekilde duruyor, 6. Filoculardan anti-emperyalizm öğrenecek değiliz.

Velhasıl, İslamcıların İncirlik’i kapatmaları da, anti-emperyalist olmaları da mümkün değil. Ortada üç şey var: Birincisi, emperyalizmle pazarlık ve el yükseltme arzusu, ikincisi ABD karşıtlığı üzerinden İslamcı-milliyetçi safları sıklaştırma ve başkanlığa böyle gitme planı ve üçüncüsü bir kısım işbirlikçinin desteğini de alarak Kemalistleri/Cumhuriyetçileri yanına çekemiyorsa bile tarafsızlaştırma, etkisizleştirme kurnazlığı.

Bu yüzden pek yakında Trump’la mutluluk pozları verildiğinde biz şaşırmayacağız. “One minute”i, Halep’i, Başika’yı, Mavi Marmara’yı unutanlar ise şaşırmaya ya da şaşırıyormuş gibi yapmaya devam edebilir.