Akşener’in “Uluslararası hukukta, ‘tiksindirici borç’ diye bir kavram var. Sayın Erdoğan şimdiden para biriktir” ifadeleri sonrası önemli bulduğum ‘musibet borç’lar konusunda kavramsal bir çerçeve çizdim.

Şu musibet borçlar konusu

Öncelikle herkese iyi bayramlar. Tatil rehaveti içinde uzun yazıların okunmayacağını göz önünde tutarak, önemli bulduğum bir konuda kavramsal bir çerçeve çizmekle yetineceğim bugün.

Hatırlanacağı üzere Kanal İstanbul projesiyle ilgili Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Siz nasıl devlet yönetimine talipsiniz? Söke söke sizden bu paraları uluslararası tahkim yoluyla da alırlar” açıklamasına, İyi Parti Başkanı Meral Akşener, Uluslararası hukukta, “tiksindirici borç” diye bir kavram var; “Sayın Erdoğan şimdiden para biriktir” ifadeleriyle cevap vermişti.

AVRO BÖLGESİ KRİZİNDE MUSİBET BORÇLAR

İngilizcesi “odious debt” olan bu kavramın, musibet ya da mendebur diye çevrilmesinin daha uygun olacağını düşünüyorum. Kavramı literatüre sokan Nahum Sack adlı Rus asıllı bir hukukçu. 2011’de Avro Bölgesi’nde krizin derinleştiği dönemde, üye ülkelerin kamu borçlarını sorgusuz sualsiz ödemelerinin etik olup olmadığı tartışmaya açılmıştı. İşte o günlerde bazı borçlar söz konusu devletin ve o ülkenin halklarının çıkarlarına aykırı ise meşru sayılmamalı ve ödenmemelidir görüşü ortaya atılmıştı.

Üçüncü Dünya’nın Borçlarının İptali Komitesi Başkanı Eric Toussaint bu anlamda, Avrupa Komisyonu-Avrupa Merkez Bankası-IMF’den oluşan Troyka’nın Yunanistan-İrlanda ve Portekiz’e uyguladığı “kurtarma” planının “musibet” ilan edilmesi çağrısında bulunmuştu. Çünkü Troyka’nın dayattığı “kamudan kitlesel işten çıkarmalar, sosyal programların iptali, sosyal bütçenin kısılması, asgari ücretin düşürülmesi, özellikle emekçileri vuran dolaylı vergilerin artırılması” gibi şartların BM Beyannamesi’ne aykırı olduğunu düşünüyordu. Özellikle 55.maddedeki “daha iyi yaşam standartları sağlanması, tam istihdam, toplumsal ilerleme ve kalkınmaya…” ilişkin ifadelerin ihlali nedeniyle uluslararası hukuk yollarının açıldığını vurguluyordu. (Hayri Kozanoğlu, 10 Soruda Avro Bölgesinde Kriz / muhalefet.org)

O dönemlerde Arjantin ve Ekvator “temerrüt” ilan ederek borçlarını yeniden yapılandırmışlardı. Türkiye solu da bu konuyu gündeme taşımıştı. Nitekim Mustafa Sönmez ile birlikte kaleme aldığımız “Neler Oluyor Hayatta” başlıklı kitapta, Nahum Sack’a referansla bir borcun musibet borç sayılabilmesinin üç koşulu şöyle sıralanmıştı:

Alınan borçlar kamuoyu bilgisi dâhilinde mi alınmıştır?

Alınan borçlar toplum yararına mı kullanılmıştır?

Borç verenler bu paraları ne için verdiklerini ve geriye dönüp dönmeyeceğini biliyorlar mıdır? (Mustafa Sönmez-Hayri Kozanoğlu, Neler Oluyor Hayatta?)

Demem o ki, bu musibet borçlar konusu bizler açısından yeni değildir.

İLGİLİ TANIMLAR

Mahfi Eğilmez de çok yararlı bilgiler sunduğu blogunda “odious debt” kavramını “gayrimeşru borç” olarak çeviriyor. (Mahfi Eğilmez, Gayrimeşru Borç Kavramı Üzerine Bir Değerlendirme, Temmuz 01,2012, mahfiegilmez.com).

2015’te Yunanistan’ın borçlarının yeniden yapılandırılması konusu gündemdeyken Gerçekler Komitesi (Truth Committee on the Greek Debt) ilgili kavramların titiz bir tanımını yapmıştı. Buna göre gayrimeşru borç ( illegitimate debt), gayri kanuni borç (illegal debt), musibet borç (odious debt) ve sürdürülemez borç (unsustainable debt) kavramlarını ayırmak gerekirdi. Bu ilgili kavramların tanımları şöyle:

Gayrimeşru Borç: Borçlunun borç şartlarının ulusal veya uluslararası hukuka veya kamu politikalarına veya adil, makul, mantıklı olma ilkelerine; insan haklarına aykırı olması veya halkın çıkarına kullanılmaması veya borç verenlerin baskısı altında özel borçların kamu borcuna dönüştürülmesi gibi durumlarda geri ödeme zorunda bulunulmaması durumlarını kapsar.

Gayrikanuni Borç: Borç sözleşmesinde hukuki prosedürlerin izlenmediği veya borç verenin rüşvet, baskı veya aşırı güç kullandığı veya bazı maddelerinin hukuka aykırı bulunduğu sözleşmelerdir.

Musibet Borç: Borç verenin rıza, katılım, şeffaflık ve hesap verilebilirlik gibi demokratik ilkelerin ihlal edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği ve borç alan devletin yurttaşlarının çıkarlarına aykırı veya mantık dışı ve sonuçlarının halkın temel medeni, politik, ekonomik, sosyal ve kültürel haklarını kullanmasını engellediği borçlardır.

Sürdürülemez Borç: Hükümetlerin sağlık, eğitim, su ve temizlik ve yeterli konut gibi temel insan hakları yükümlülüklerini veya kamusal altyapı yatırımlarını ve ekonomik ve sosyal kalkınma için gerekli programlarını aksatmadan veya borçlu devletin yurttaşlarına zarar verecek sonuç doğurmadan geri ödenemeyecek borçları kapsar. Böyle borçlar ödenebilir ama devletin insan hakları yükümlülüklerini yerine getirebilmesi amacıyla askıya alınabilir. (Definition of illegitimate, illegal, odious and unsustainable debts, Truth Committee on the Greek Public Debt 21 May 2015).

Görüldüğü gibi yukarıdaki kavramlar birbirine çok yakın, oldukça içi içe geçmiş durumda. Ancak daha önce kullandığım için ben musibet borç demeye devam edeceğim.

BORCUN MUSİBET İLANıNA KİM KARAR VERMELİ?

Bir borcun musibet ilan edilebilmesi için dört yöntem düşünülebilir. Birincisi bir hükümet kendi değerlendirmesine göre borçlarının musibet olduğuna karar verir ve temerrüt ilan eder. İkincisi, halkın oyuna başvurur, bir referandum ile borcun musibet olup olmadığı kararını kamuoyuna bırakır. Üçüncüsü, ekonomistler, hukukçular, sendikacılar, sosyal hareketlerin temsilcilerinden oluşan bir “borç denetim komitesi” aracılığıyla borçlar analiz edilir. Dördüncüsü ise uluslararası bir inisiyatifle kurulan bir komisyonun değerlendirmesine başvurulur.

BORÇLARIN 4 ÇEŞİDİ

Bizdeki borçların analizini yaparken 4 ayrı kategorinin devreye sokulması gerektiğini düşünüyorum:

Kanal İstanbul’un doğuracağı ekonomik, politik, ekolojik, sismik, şehirciliğe ilişkin sakıncalar önceden ortaya konulduğu ve bu konudaki tartışma sembolik bir anlam taşıdığı için bu proje tek başına ele alınmalı.

Kamu-Özel ortaklıkları hem yollar, tüneller, köprüler, hastaneler olmak üzere verdikleri kamu hizmetiyle, hem de fiyat ve miktar garantileriyle ayrı bir grupta değerlendirilmeli.

Türkiye Varlık Fonu ise, hem farklı borçlanma prosedürleri ve Sayıştay denetimine tabi olmaması, hem de önemli kamu kurumlarını bünyesinde barındırması özelliğiyle kendine özgü nitelikleriyle mercek altına alınmalı.

Kamunun dış borçlanmaları ise bütçe havuzuna aktarılıp eğitim, sağlık gibi temel hizmetler; kamu çalışanlarının, emeklilerin maaşları benzeri meşru transferler yanında usulsüz ödemeler için de kullanılabilme özelliğiyle analiz edilmeli.

Önümüzdeki haftalarda çizdiğim bu çerçeve ile dünya örneklerinden de yararlanarak musibet borçlar konusunu tartışmaya devam edeceğim.

Meraklılarına Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi, meslektaşımız Profesör Ceyhun Elgin’in Youtube’daki “Kanal İstanbul ve Odious Debt” videosunu hararetle öneririm.