Cihat; alaturkadan bile birkaç gömlek alttaki şark çakallığıydı. Evdeki hesabın çarşıya uymayacağı belliydi. Suriye toprakları hem hayal hem de rant açısından kullanışlıydı. Fetih rüyası, Şam’da cuma namazıydı.
***
Petrol zenginlik, toprak sultanlıktı. Tarihi eser çok az konuşuldu. Antikaların nasıl ‘kapalı devre müzayede salonlarında’ görücüye çıktığı, Antep-Urfa-Kilis hattının tepedeki hangi isimlerin ‘sanata ve arkeolojiye düşkün yakınları’ tarafından yol geçen hanına dönüştüğü konusu eksik kaldı.
***
Yıkılan koca ülke, ‘ganimet kültürüyle’ büyümüş bir geleneğin, ‘sözde torunlarının’ pilot bölgesi oldu. Suriye; basit, ucuz, demode ve mezhep soslu politikaların bataklığa uzanan derinliğiydi, dip göründü!
***
Biz söylemiyoruz, oraya illa “İnsani malzeme götüreceğim” diyen ‘gönül dostu’ STK’ler, var güçleri ve kalemleriyle rüyaya ruhlarını kaptırmış yandaş ‘filezoflar’ itiraf ediyor.
Şimdi ‘aynı kaybolan ufuk çizgisine’ bakıp birbirlerine gönül koyuyorlar. Kısa süre içinde daha da sertleşecekler. Durumu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren kısa, net, anlaşılır cümleleri var. İçlerinden biri yazmış: “Birileri Suriye muhalefetini bitirecek ve tüm güneyimizi PKK-PYD’ye teslim edecek.”
***
Saray ve AKP açısından her şey dönülmez akşamın ufkunu çoktan geçti. Bıçak sırtında yürüyorlar. Bir yandan dünyaya IŞİD’le savaştıklarını göstermek istiyorlar diğer yandan işbirliği yaptıklarına şüphe olmayan ‘öfkeli çocukları’ sessiz sedasız tasfiye etmeye uğraşıyorlar.
Kim bilir belki de Kilis’e düşen füzelerin anlamı da Ankara Katliamı’nın iki kilit ismi Yunus Durmaz ve Halil İbrahim Durgun’un bir anda kendilerini evlerinde patlatmalarının sırrı da burada gizli!
***
Hem dünyaya IŞİD’le savaştığını ispatlayacak, hem sessizce tasfiye sağlayacak, aynı zamanda kafanda da hâlâ bir kısım cihatçıyı ‘zor günlerde faydalanmak için’ yanında bulundurmak düşüncesi taşıyacaksın...
Demek ki insan, kurum, devlet fark etmiyor. Akıl kuş gibi gitti mi gidiyor!
***
AKP ve Saray’ın ‘kırmızı gönül telleri’, harita üzerinde sarıya dönerken, Münbiç’in sayılı günleri olduğu biliniyor. Aynı şekilde birkaç hafta içinde Jerablus’un da YPG’nin eline geçeceği anlaşılıyor. Bunu sadece Kürt kaynakları söylemiyor, Antep, Karkamış, Kilis hattında yaşayan bölge halkı da bizzat görebiliyor. Kamışlı’dan başlayıp Rasul Ayn’da süren, Kobane’de ‘rengi anlaşılan’, Tal Abyad’da ise daha da belirginleşen harita tamamlanıyor. Kantonlar birleşiyor, Suriye’nin kuzeyinde bir Kürdistan kuruluyor.
***
Yandaş vıdı vıdı yapıp kafa ütülüyor, dünya IŞİD’le işbirliği yapıldığına net bir biçimde inanıyor, cihatçılar ise “Hem hâlihazırda kullanılıyor hem de atılıyor muyuz?” tedirginliğini bombalı yelekler zarafetinde yaşıyor!
***

Tek parçalı ve müdahil olunup kontrol edilebilir bir islami rejim yerine, çok parçalı, içinde Kürdistan’ı da barındıran bir Suriye AKP’nin kendi açısından oynadığı kumara dahildi. Bu kumar kaybedildi!
***
Hâl böyleyken, Kilis’ten Antep’e, Nizip’ten Karkamış’a ve Akçakale’ye bölge halkının itirafları da var. Delik deşik sınırlarda cirit atan cihatçılar ticari açıdan verimliydi. ‘Sınır ticareti’ hiç olmadığı kadar gelişti. Bu imkân bitiyor. Bunların üzerine şunlar ekleniyor: “Cihatçılar, bizde artık sadece canlı bomba endişesi ve ‘terör’ korkusu yaratıyor. Kim ‘terörist’, kim masum sığınmacı bunu da bilemiyoruz. ÖSO’cular ve IŞİD yapımızı da bozdu. Çoğu kişi fikren zehirlendi...”
Ana fikir bu endişelerde gizli, yöre halkı anlatıyor: “Esad döneminde karşıya çay, şeker geçirir, çetik (zeytin çekirdeği) alırdık, ticaret hiç bitmezdi.”
***
İnsanın, devletlerin, ülkelerin, şahısların başını açgözlülük yerken... Tarih bin kere tekerrür ediyor. İşte Dimyat-pirinç çelişkisi bu! İnsanın, birleşen kantonlara ve sarı haritaya bakıp, günlük çıkarlar için ülkelerini, insanlarını hiçe sayanlara, Saray’a ve AKP’ye dönerek; “Al sana savaş ganimeti!” diyesi geliyor.
***
Suriye’nin kuzeyinde olan belli. Peki, Türkiye’ye yansıması nasıl olacak?
Eğer savaş ısrarı, intikam hırsı devam edip uçup giden devlet aklı geri gelmezse... Bir Suriye de burada olacak. Dünya konjonktürü de buna çok uygun!
***
Saray ve iktidarın aklından, tıpkı bölge halkı gibi, “Ah o Esad’lı güzel günler...” filmi geçiyor olabilir mi?
Olasılıklar dahilinde.
Bu düşünce, AKP’nin kendi kaosunda boğuluyor olduğunun farkına varması anlamı taşır.
Ne var ki pişmanlık için geç olduğu kesin. İşin içinden, “Her şey Davutoğlu’nun projesiydi, kandırıldık” diyerek sıyrılabilmenin mümkün olmadığı ortada!
***
Keşke tüm gerçekler sadece Saray ve AKP’yi ilgilendirip onlar için zor olsaydı.
Kilis’te yaşadıklarımızın birebir kopyasını Antep’te de yaşıyoruz. Bizi çeviren polisler, “Şehirlerde yabancı kişiler ihbar ediliyor” diyor. GBT ve ‘Merkez’ arasında işleme tabi tutuluyoruz. Açıklama çok kısa: “Bölge diken üstünde!”
Altından girip üstünden çıkıyoruz, elbette mesele daha derin: “Terör korkusu var. IŞİD’den çekiniyoruz.” Antep’te duyduklarımız, gelecek günlerle ilgili kısa bir bilgi notu niteliği taşıyabilir. Yunus Durmaz ve Halil İbrahim Durgun... Nedense polisle hiç çatışmadan kendilerini patlatan, Ankara iddianamesinin iki önemli ismi...
“IŞİD, kısa sürede bunların intikamını da alacak!”
***
Karanlık mı?
Her şey 2010’da da aynıydı. Çarşamba göz göre göre perşembeye döndü.
Suriye politikasından arta kalan. Bir avuç öfkeli genç şimdi!