Tatil fikrinden pek hoşlanmadığımı fark edeli çok oldu. Bir tür zorunluluk olan bu modern eziyetle başa çıkmak için “Tatil tembellik,...

Tatil fikrinden pek hoşlanmadığımı fark edeli çok oldu. Bir tür zorunluluk olan bu modern eziyetle başa çıkmak için “Tatil tembellik, zaman hovardalığıdır.” tezini geliştirdim. Daha kıştan yapılan deniz tatili tasarımları, çoğu zaman kuramsal olarak iyi düşünülse de, yaşandığı anda, düşlendiği kadar haz vermez kişiye. Yaşadığımız çağa ‘gibi yapmak devri’ dersek, yanılmış olmayız.
Esasen tatillerin sınırlı zamanlara sıkıştırılması ‘gibi yapmak devri’nin temel açmazı! Şöyle ki; sahiden dinlenmek, ruhunuzu nadasa bırakmak gibi bir niyetiniz varsa da, tıkış tıkış doluştuğunuz otellerde, tatil köylerinde, pansiyonlarda, her ne haltsa gittiğiniz o yerde bunu başarma olanağınız yoktur. Üç beş gün sonra kısır güncel döngüye girecek kişinin sahici bir gülümsemeyi edinmesi inandırıcı gelmez bana! Neyse…

TATİLİ SEVME ZAMANI
Bir orta sınıf ailenin evladı olarak çocukluğumu anneannemle birlikte, dört duvar içinde, biraz da akşam üstleri sokakta top peşinde geçirdim. Fazlasını bilmediğimiz için, ailece bu tür taleplerimiz de olmazdı. Devlet memurlarının nispeten talihli sayılacağı kamplara başvurur, eğer sıra bize gelirse deniz tatili yapma olanağı bulurduk.
Anımsıyorum, Emlak Kredi Bankası çalışanı olan annem, bankanın Çeşme’deki tesislerine bizi götürdüğünde büyük keyif yaşamıştık. Üstelik özel sektöre göre, devlet memurlarının tatil hakları daha sağlıklı kullanılabilir durumdadır her zaman. Yirmi gün dolu dolu Çeşme’yi yaşadığımızı biliyorum. Gelgelelim, çalışanlarla büyüyen o banka çoktan soyuldu, biçim değiştirdi ve o güzelim kamp özelleşti. Sanki babalarının malıymış gibi sattı birileri… Aslında çaldıkları, sattıkları ortak tarihimiz, geçmişimiz…
Çocuklar her zaman tatilleri sever.
Hele çalışan annelerin çocukları daha da çok sever…

YAZLIKÇILIK NEDİR?
Bazıları doğuştan ikili mekânlı/evli yaşamın içindedir. Kışın ayrı bir yerde yaşarlar, yazla birlikte ayrı bir yere göç ederler. Biz İstanbul’da yaşayanlar için Adalar, Kumburgaz bölgesi bu tür yaşamın olduğu yerlerdir. Eskiden Marmara’da yüzme olanağı varken, insanlar şehirden uzaklaşıp buralara gitmek istemişler. Ancak yerleştikleri her yeri betonlaştırıp, tiksinilecek hale dönüştürünce, kentten uzaklaşmak şöyle dursun, kentten beter bir kent yaşamının içinde olduklarını fark ettiler.
Diyeceğim; bu yazlıkçılık eziyeti anlaşılır değildir benim için. Dip dibe evlerde, mahremiyetin ortadan kalktığı ortamlarda, yılışık ve saçma ilişkilerin alabildiğine kök saldığı bu iklimde insan nasıl mutlu olur, anlamam. Yazlıkçılık, bir tür meslek gibi her yıl yinelenen bir uğraştır diyelim, geçelim…
Sana da ne otel beğendirebildik, ne yazlık, ne istiyorsun be oğlum derseniz, yanıtım hazır!

DATÇA OLUNCA İŞ DEĞİŞİR
İnşaat yüksek teknikeri babamın yolu Datça’ya düştüğünde, muhtemeldir ki ülkedeki kimse toprağın böyle bir bölgesinden haberdar değildi. Söz ettiğim dönem en az otuz yıl öncedir. Ben daha ilkokul çocuğuyken geldiğimiz Datça’da bir otel, iki üç pansiyon, mütevazı birkaç lokanta ve Tanrı’nın yüzünü gösterdiği bir doğa vardı sadece. Şimdilerde yolu buraya düşenler için Göl diye tarif edilen yer, sahiden bir göl dinginliğindeki deniz parçasına verilen addır aslında.
Kuytu kumsalında üç beş memur, bürokrat, yolunu yitirmiş tatilci bir iki çift ve o ya da şu nedenden dolayı yolu bu tarara düşmüş yabancının dışında kimseler yoktur. Çocukluğumun hareketli günlerine bile burası etkilemişti beni. Sanırım o sularda özgür kulaç atmanın tarifsiz hazzını tatmıştım. Ya da şimdi bir romancı duyarlılığıyla uyduruyorum bunu. Olsun…
Söz konusu Datça olunca, burası için tatil tarifi eksik ve ayıplıdır. Datça’yı bilen, hisseden, içinde olma tutkusunu duyumsayan kişi, aslında bir yaşam biçimini yeğlemiştir…

KOOPERATİF EVİNİN ETTİKLERİ
Bu duygular tüm ailede öyle yer etmiş ki, yıllar geçip günün birinde Datça’dan bir kooperatif evi bile olsa, edinme olanağı çıkınca atladık üstüne. O doğaya ait olma, bütünleşme arzusuydu bu.
Diyeceğim; aldığımız eve, ev demek için bin şahit isterdi. Uyduruk, döküntü, temeli bile olmayan bir dört duvardan söz ediyorum size. Ama hiç itiraz/isyan etmedik. Yıllar var onarır dururuz evi. Hatta bu evin sorunları biterse, ömür tükenir kaygısındayım. Varsın devam etsin. Datça’dayım ya…
Tatil deyince Datça gelir aklıma.
Geldim. Size öteki diyarları yazacağım…