Pandemili yıllarda yani 14 Nisan 2020 tarihli BirGün’deki köşe yazımda; “Görünen o ki; salgın sonrası her şey burnumuzdan gelecek! Evden çıkınca işsizlik ve açlıkla karşı karşıya kalacağız. Ve bilin ki, o gün aç kalma ihtimali bugünden çok daha fazla. Korkarım ki koronavirüs sonrasında görülen işsizlik ve açlık yeni bir toplumsal bunalımla yüz yüze getirecektir. Oluşan tepki yeni bir anarşi doğurabilir. Bu durum totaliter rejim heveslilerinin ‘Allah’ın ikinci lütfu’ olarak değerlendirmesine de neden olabilir! Dikkatli olmalıyız!” diye yazmıştım.

O günkü düşüncelerimin şimdi gerçekleşiyor olması beni pek sevindirmiyor. Çünkü geleceğin daha da kötü olacağının emareleri şimdiden görülmeye başladı… Demokrasi yok edildi. Yargı tamamen taraflı hale geldi. Laik düzen yıkıldı. Artık Türkiye Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu çağdaş bir ülke olmaktan çıktı. Şimdi nüfusun yüzde 1’i GSMH’nın yüzde 54’ünü alıyor. Yani 850 bin kişi memleketin tüm gelirinin yarısından fazlasını afiyetle yiyor. Geri kalan 84 milyon insan kalanı paylaşıyor. Yani adil paylaşım diye bir kavram yok…

Pazara gittiğinizde 30 TL’nin altında sebze, 40 TL’nin aşağısında meyve bulamıyorsunuz. İnsanlar gerçekten açlıkla karşı karşıya! Çocuğuna yumurta alamayan annelerinin şikâyetlerini, 7 bin 500 TL aylıkla geçinemeyen emeklilerin feryatlarını dinliyorsunuz. Sürekli arttırılan kiralar, ev sahibi kiracı çatışmasını yarattı. İktidar ancak 16 milyon yurttaşa yardım yapabildiğini söylüyor. Bu kişilerin de “yandaş ve uyguladıkları gerici düzene destek verenler” olduğu ise iftiharla dile getiriyor.

∗∗∗

Neden ekonomik olarak çöktük?

Kendini ekonomist gören bir kişi, üretmeyen ekonomide bilinçli olarak faizleri düşürerek enflasyonu azdırıp, halkın tüm birikimlerini yandaşı olan sermaye güruhuna aktaran bir düzen kurduğu için… Öyle bir düzen yapılandırıldı ki, kendi devletini soyan kirli siyasiler türedi. İlginç olan hırsız yöneticiler, sahtekâr iş adamlarıyla birlikte ülkenin dağını taşını talan ettiler. Hem de din tacirliği yaparak, sade yurttaşların inanç ve ibadetlerini kullanarak…

Ekonomi çökerken, işsizlik ve açlıkla yüzleşen yurttaşlar doğal olarak tepkilendiler.

Bu tepkilerin toplumsal infiale dönüşeceğini bilen sömürgeci unsurlar, önceden belirledikleri BOP uyarınca, Türkiye’ye sığınmacı adı altında 72 milletten 10 milyonu aşkın insan taşıdır. Bir yandan demografik yapıyı değiştirmeye çalıştılar, iş verip ucuz emek olarak sömürdüler, diğer yandan koca Türkiye’yi bu yeni insanlarla korkutup sindirdiler. AKP iktidarı tam bir insanlık dramı yaşatıyor. Yabancının, emeğini sömürerek hak gaspı yapıyor, yerliyi, işsiz ve aç bırakarak ölüme mahkûm edip suç işliyor.

AKP iktidarı, kendisinin de kışkırttığı iç savaştan kaçan Suriyelileri, BOP’un amacına uygun kullanmak için sığınmacı olarak Türkiye’ye kabul ettiğini biliyoruz. Göç politikası olmayan, düzensiz göçü adeta teşvik eden Türkiye, bugün dünyada en fazla sığınmacıya kucak açan ülke oldu. Aradan yaklaşık 12 yıl geçti. 9 Ağustos 2020 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’ndeki haberde AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan sığınmacılara, “40 milyar dolar harcandığını” açıklamıştı. Haberin devamında “Gerekirse Türkiye evelallah bir 40 milyar dolar daha harcar” demişti.

AKP’nin anayasayla kurmak istediği yeni düzen nedir?

Çökertilen ekonomi, değiştirilen yaşam biçimi, yok edilen bağımsız yargı, dine dayalı eğitim, askıya alınmış demokrasi, oluşturulmayan adil paylaşım, AKP iktidarının gerçekleştirdiği yeni düzenin içeriğidir!

Bilinmeli ki bu içerik, “Toplumu ayrıştıran, yandaşın karşıtına kin ve nefret duymasını sağlayan, İslam’la ilgisi olmayan inanç silsilesi kuran, toplumu aldatan, algı yöneterek yapay mutluluk dağıtan, cahiliye dönemini hedefleyen, akılları çelinmiş, ahlakları değiştirilmiş, örgütsüz, kimsesiz sinmiş bir insanlar güruhu” yaratacaktır! 

“Birbirine saygı duymayan, sözünü tutmayan, sadakatsiz, adalete inanmayan, “kadınla erkek eşit olamaz “diyen, aklı uçkurunda, dindar ama kindar bir toplum düzeni “yaratmak hedefse, yeni anayasa bu hedefin kurulmasını yani şimdiki “tek adam” rejiminin anayasal hale getirilmesini sağlamaktır. Yani laik demokratik sosyal hukuk devletini yeniden oluşturmak, kuvvetler ayırımını yapmak, hak ve özgürlükleri genişletmek değildir. Çağdaş bir ülke olmak hiç değildir!

Tehlike büyük!

AKP’nin kurmak istediği böyle bir düzene göz kırpan muhalefetten bir şey bekleyemeyiz. Çözüm, yurttaşın kendisidir. Ve tüm demokrasi güçlerinin bir araya gelmesidir. Şimdi bize düşen görev, her zamandan daha dikkatli, cesur ve mücadeleci olmaktır...

∗∗∗

Merdan Yanardağ’ın serbest bırakılması büyük bir sevinç yarattı. Ama bu yargının bağımsız olduğunun bir göstergesi olamaz. Yanardağ haksız yere aylarca cezaevinde tutuldu. Bu ayların hesabını kimler, nasıl verecek? Bağımsız yargıyı bir milletvekilinin de Meclis’e dönmesiyle, AİHM kararlarına uygun şekilde Selahattin Demirtaş’ın ve Osman Kavala’nın; bütün tutuklu gazetecileri serbest bırakılmasıyla ancak bağımsız yargıdan bahsedebiliriz.