Clay Matematik Enstitüsü, 100 yıldır çözülemeyen yedi matematik probleminin çözülmesine teşvik olması için birer milyon dolar ödül koymuştu. Bu problemlerden biri olan Poincare hipotezini ispatlayan Sovyet matematikçi Grigori Perelman bir milyon dolarlık ödülü ve bütün bir PR tantanasını reddetmişti. Birer milyon dolarlık ödülün problemleri çözme konusunda pek bir işe yaramadığı çok açık, nitekim diğer altı problem hala çözülemedi.

Telif savaşları: Bilim üretiminde motivasyon

Telif meselesindeki kritik sorulardan biri şu: Fikri mülkiyet yasalarını kuvvetlendirmek yaratıcılığı ve inovasyonu arttırıyor mu, yoksa sadece patent ve telif sahiplerine yasal rant kaynağı mı sağlıyor?

Liberaller ve onlarla aynı fikirde olan bazı sanatçılar ve bilim insanları genelde ilkini, yani telifin sanat ve bilim üretimi için teşvik sağladığını, bu yüzden de fikri mülkiyet yasalarının kuvvetli bir şekilde tanımlanması gerektiğini savunurlar. Çünkü getiri, ya da aslında rant, potansiyeli ne kadar yüksekse sanatçıların ve bilim insanlarının daha kaliteli işler çıkarma motivasyonları da o kadar yüksek olur. Smith’in meşhur hikayesi… “Bizim akşam yemeğini beklememiz kasabın, bira üreticisinin ya da fırıncının iyilikseverliğinden kaynaklanmaz. Bunun asıl sebebi, onların bunlardan kaynaklanan menfaatidir. Biz onların insani yanına değil, onların kendilerine duydukları sevgiye hitap ederiz ve onlara asla kendi ihtiyaçlarımızdan bahsetmeyiz ama onların avantajlarını anlatırız.” Yani bırakınız insanlar zengin olsunlar; zengin olmak çalışırlarken daha kaliteli sanat ve bilim üretecekler. Toplum da bu sayede ilerleyecek…

ÇALIŞMA İÇGÜDÜSÜ

Öncelikle, yine Veblen’e referansla, çalışmak insani bir içgüdüdür. İnsanlar çalışmak için çalışırlar, topluma faydalı olmak için çalışırlar. Bu motivasyon bilim ve sanat üretiminde daha fazla geçerlidir. [İdealinde] Profesörlerin, genelde, özel sektörde çalışmış olsalar daha fazla para kazanma potansiyeli olan insanlar olduğu düşünülür. Ama çok zengin olma hayallerini bir kenara bırakıp [idealinde] bilim yapmak, araştırmak ve keşfetmek için akademiye yönelmişlerdir. Yuri Gagarin’i uzaya çıkan ilk insan olmak için motive eden şey para, malikane, lüks otomobiller, yatlar ve katlar değildi. Zira, Amerika’da ediliyordu ama, SSCB’de bunların hiçbiri bir astronota vaat edilmiyordu. Yuri Gagarin’i uzaya çıkan ilk insan olmak için motive eden şey uzaya çıkan ilk insan olmaktı. Ya da belki Kremlin Sarayı’nın duvarına gömülmekti. Ama para değildi…

Aziz Sancar, Nobel Kimya Ödülü’ nü aldıktan sonra Amerika’daki evinin kapılarını medyaya açmıştı. Lüks ve şatafat sıfıra yakın… Ben bile doktora yaparken Aziz Sancar’ınkine benzer bir evde yaşıyordum Salt Lake City’de. Aziz Sancar’ın davranışı nasıldır biliyor musunuz? Konforlu bir evi olsun, garanti bir maaşı olsun, işsiz ve evsiz kalma kaygısı olmasın, çocuklarının eğitimi garanti altında olsun, başına bir sağlık sorunu geldiğinde beş yüz binlik olmasın, yılda birkaç hafta yenilenmek için standart bir tatil yapabilsin, araştırma için gerekli malzemeleri ve kitapları temin etmekte bir sıkıntısı olmasın (ki bunların hepsi gayet makul ve insani beklentiler), girsin laboratuvara sabahlara kadar deney yapsın. Bu kadar… Ferrari’ye binmenin Aziz hocanın umurunda olmadığından o kadar eminim ki. İnsanlığa katkıda bulunmak Ferrari’ye binmekten çok daha büyük bir motivasyondur bilim insanları için. Zaten otomobil koleksiyonu ya da yat sahibi olmak vakit alan şeylerdir. Bilim insanlarının böyle lükslerle uğraşacak vakitleri yoktur. Yat, kat, jet, lüks spor arabalar hiçbir üretken iş yapmayan kapitalist parazitlerin, yani aylak sınıfın eğlencesidir.

Clay Matematik Enstitüsü, 100 yıldır çözülemeyen yedi matematik probleminin çözülmesine teşvik olması için birer milyon dolar ödül koymuştu. Bu problemlerden biri olan Poincare hipotezini ispatlayan Sovyet matematikçi Grigori Perelman, “Para ya da şöhretle ilgilenmiyorum; hayvanat bahçesindeki bir hayvan gibi vitrine konmak istemiyorum” diyerek bir milyon dolarlık ödülü ve bütün o PR tantanasını reddetmişti. Perelman’ı motive eden şeyin para olmadığı çok açık. Birer milyon dolarlık ödülün problemleri çözme konusunda pek bir işe yaramadığı da çok açık, nitekim diğer altı problem hala çözülemedi. Bir matematikçinin bu müthiş problemleri bir milyon dolarlık ödül için çözmeye çalıştığını düşünmek herhalde ahmaklık olur. Çözebilen zaten bir milyon dolara gerek kalmadan çözer, sırf o problemi çözmüş olmak için. Çözemeyen, 10 milyon dolar verseniz de çözemez. Bazen ben bu egzersizi derslerde yaparım. Öğrencilere epey zor bir soru sorarım. Nadiren de olsa çözebilen biri varsa, belki gözüme girmek için, belki çözmüş olmak için, belki havalı olmak için belki de bunların hepsi için çözer. Kimse çözemiyorsa, soruya dönem sonundaki harf notunu arttıracak yüksek bir bonus puan koyarım. O bonus puanı ne kadar yükseltirsem yükselteyim sonuç değişmez. Kısacası fiyat ve teşvik mekanizması burada çalışmaz. Çünkü yapıyorsa zaten bedavaya yapar, yapamıyorsa da milyon dolar versen yine yapamaz.

BİLİM İNSANI VS. GİRİŞİMCİLER

Elon Musk, Bill Gates, Jeff Bezos, Steve Jobs gibi insanlar kendilerini, çok tipik bir PR stratejisi olarak, dahi bilim insanı, icatçı, inovasyoncu ve mühendismiş gibi pazarlarlar. Bu sayede bilim camiasına has olan prestije bedavaya konarlar. Oysa bunlar bilim insanı filan değil, bildiğiniz, normal, kan emici iş insanlarıdır. Microsoft, Apple, Amazon gibi şirketlerde esas işi mühendisler yapar. CEO’lar sürecin büyük resmine hakim olsalar da spesifik bir işin ince detaylarını o işi yapan mühendisten daha iyi bilemezler. Üstelik bu şirketlerin kullandığı çoğu bilim ve teknoloji, “çok verimli” özel sektör tarafından değil “hantal, verimsiz ve Kafkaesk” devlet kurumları tarafından geliştirilmiştir.

İtalyan iktisatçı Mariana Mazzucato, The Entrepreneural State: Debunking the Public vs. Private Sector Myths kitabında, internet, hücresel iletişim, GPS, mikro çipler, Siri ve dokunmatik ekran gibi iPhone’u iPhone yapan bütün özelliklerin devlet tarafından finanse edilen araştırma projelerinin birer çıktısı olduğunu anlatıyor. Devrimsel niteliği olan yeni ilaçların yüzde 75’inin kamu sektöründe geliştirildiğini belgelerle gösterip “özel sektör verimlidir, kamu sektörü verimsizdir” mitini yıkıyor.

Benzer bir tezat akademik yayın tekelleri için de geçerli. Yeni basılan “The Sci-Hub effect on paper’s citation” makalesi Sci-Hub üzerinden korsan olarak indirilen akademik makalelerin diğerlerine göre 1,72 kat daha fazla atıf aldığını gösteriyor (Correa et al., 2021). Özetle, telif yasaları ve fikri mülkiyet tekelleri bilimin, insanlığın ve ilerlemenin önündeki bariyerlerdir. Bilimsel üretim motivasyonunu arttırmadıkları gibi bilimi yavaşlatıcı etkileri olduğu söylenebilir. İki hafta sonra sanat üretiminde motivasyon konusu ile devam edeceğim.