Avukat Efkan Bolaç yazısıdır… Avukatlar da “tehlikeli siyasetçiler” ve gazeteciler gibi tehcir ediliyor. Sahte deliller ve gizli tanıklarla cezaevlerinde tutuluyor. “Suça meyilli” iktidarların en iyi yöntemlerinden biri gizliğin devamı. Gazeteci, avukat, siyasetçi arasında bağ var. Avukat, belgelerle sırrı kaldırıyor, gazeteci haberi toplumla buluşturuyor, siyasetçi onu yayıp kamuoyunun refleksini hızlandırıyor. 24 Ocak, “Tehlike’deki Avukatlar Günü” bir […]

Avukat Efkan Bolaç yazısıdır…

Avukatlar da “tehlikeli siyasetçiler” ve gazeteciler gibi tehcir ediliyor. Sahte deliller ve gizli tanıklarla cezaevlerinde tutuluyor. “Suça meyilli” iktidarların en iyi yöntemlerinden biri gizliğin devamı. Gazeteci, avukat, siyasetçi arasında bağ var. Avukat, belgelerle sırrı kaldırıyor, gazeteci haberi toplumla buluşturuyor, siyasetçi onu yayıp kamuoyunun refleksini hızlandırıyor. 24 Ocak, “Tehlike’deki Avukatlar Günü” bir kez daha Türkiye’ye ithaf edildi. Aynı gün tutuklu Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve Halkın Hukuk Bürosu (HHB) avukatları açlık grevine başladı.

Bu denli zorlu bir dönemde köşemizi Avukat Efkan Bolaç’a açmak istedik, kırmadı; yakıcı satırlara bakalım

“Tiberius Caesar Augustus ağır adımlarla, imparatorluğu yönettiği Capri’deki villasınının odasına geldi. Döneminde İsa, Yahudiye eyaletinde vaazlar vermiş ve yine bu eyaletin valisi Pontius Pilate’nin emriyle çarmıha gerilmişti. Tiberius atalarının pagan dinini korumaya meyilliydi. Bu sebeple İsa’ya inananlara karşı büyük bir katliam ve işkence harekâtına girişti. İtirazlara kulak asmadı. İdam kararlarını senato uyguladı.

Vahşet kayıtlarda yer aldı: ‘Etraftaki casuslar, yas tutanların üzüntülerini not alıyor ve çürümüş cesetleri Tiber nehrine atılana kadar takip ederek kimsenin onları yakmasına ya da dokunmasına izin vermiyorlardı. Dehşetin gücü, kardeşlik ve arkadaşlık duygularını tamamen bastırmış ve gaddarlığın artmasıyla merhamet bir tarafa itilmişti.’ (Tacitus Yıllıklar Vl. 19)

İdamlar sonrası imparator artık devlet için tehdidin ortadan kalktığını düşünüp rahatladı. Tam bu sırada kapısından içeri biri girdi. Bu, dostluğuna ve fikirlerine güvendiği arkadaşı avukat Nerva’ydı. Varlıklı Nerva katliamı kaldıramıyordu, imparatoru vahşeti durdurma konusunda uyardı. Tiberius bunu önemsemedi.

Nerva kararlıydı; Tiberius’a vazgeçinceye kadar açlık grevine gideceğini duyurdu. İmparator olan arkadaşının kendisinin acı çekmesi ve dahası ölümü göze almasından etkilenip, geri adım atacağını düşündü. Tiberius ise ona karşı geleceğini aklının ucuna getirmeyen arkadaşını iknaya çalıştı. Nerva, Tiberius’un kendisine yapılan telkinleri ve gönderdiği yardımları kararlı şekilde reddetti. O, ‘sözünden dönenlerden’ (İnfamia/Şerefsiz) olmayacaktı. Eğer İmparator vazgeçmezse ölecekti.

Avukat Nerva tarihin not düştüğü ilk ölüm orucu direnişçisi oldu. Vahşet bitmedi… Bugün de yeni Nerva’lar ve Tiberius’lar var.’’

Bu yazıyı 31 Ekim 2012’de BirGün’de yazmıştım. O yıl da “Tehlike Altında Olan Avukatlar Günü” Türkiye’deki avukatlara ithaf edilmişti. Hatta “Neden Türkiye?” sorusunu cevaplarcasına, 2013 Ocak ayında ÇHD baskınında 9 avukat tutuklanmış, ben de 4 günlük gözaltına sonrası, “24 Ocak” etkinliğine katılmıştım.

Peki, “Tehlike Altında Olan Avukatlar Günü” nereden geliyor? 24 Ocak 1977’de Franco sonrası geçiş dönemi İspanyasında, Atocha’da 3 avukat, 1 hukuk öğrencisi, 1 büro çalışanı Madrid’de katledildi.

24 Ocak, 2010’da Avrupa Demokrat Avukatlar Örgütü’nce, sadece işlerini yaptıkları için devlet eliyle yaşamları altüst edilen avukatlarla dayanışma günü olarak ilan edildi. Ne acıdır ki bu yıl ikinci kez Türkiye’deki avukatlara ithaf edildi.

Baskıcı rejimlerde hak aramak, avukatlar için ciddi bir tehlike arz ediyor, kişilerin hayatlarını doğrudan etkiliyor. Hukukun olmadığı yerde, hukuk için uğraşanların gideceği yeri tahmin etmek zor değil: Zindan.

1977’den sonra da katledilen, hayatları tarumar edilen yüzlerce, binlerce avukat, Franco gibilerin değil Nerva’nın soyundan geliyor. Onların Tiberius’ları, Caligula’ları bitmez ama biz zulme karşı duran Avukat Nerva’ların da bitmediğini tüm gücümüzle söylemeye devam ediyoruz. Her şeye rağmen hukuku, hakkı savunmaya devam edecek, susmanın emredildiği yerde daha yüksek sesle haykıracağız. Avukatlar tarihin hiçbir döneminde iktidarların uslu çocuğu olmadı, olmayacak…