Maraş merkezli 7,7’lik ve 7,6’lık 6 Şubat 2023 tarihli depremler Türkiye’nin yaşadığı en büyük afet/felaket olarak kayıtlara geçti.

Öylesine korkunç şeyler yaşandı ve yaşanıyor ki, ne yazılsa-çizilse eksik kalıyor. Ülke tarihindeki en büyük afet-felaketin tanımını doğru saptamak konusunda ortak bir kanaat oluşamadı.

İktidar “Allah’ın takdiri” diyor! Depremi yaşayanların görüşü öyle değil. İYİ Parti Başkanı Meral Akşener çok özet biçimde ifade etti:

-Afetin merkezi Kahramanmaraş, felaketin merkezi Beştepe!

Çok haber yayımlanıyor. Ağırlığı gerçekleri saklamak üzerine kurgulanıyor. Propaganda içeriğiyse hepsinin önünde… AFAD görevlileri enkaz yığınları önünde kameraların karşısına geçip söze şöyle başlıyorlar:

-Cumhurbaşkanı’mızın talimatları doğrultusunda buraya geldik!

O zaman neden ilk 48 saatte devletin hareket edemediğini de bu propaganda cümlesinin içinde aramak şart olmaz mı?

Önceki gün AFAD gönüllüsü bir genç ile tanıştım. Depremler sırasında Adıyaman’da görev yapmış.

Ama nasıl?

Kendisine ilk talimat 6 Şubat 2023 pazartesi akşam saatlerinde geliyor. 7 Şubat sabahı kaymakamlıkta hazır oluyor arkadaşlarıyla birlikte… Karayolu ile hareket ediyorlar. Üçüncü gün Adıyaman’a varıyorlar. İçlerinde drone pilotları da var. Ancak onlara termal kameralı drone kullandırılmıyor. Kim kullanıyor? Hiç kimse! Termal kameralı drone mu yok? Genç adamın gözleri doluyor:

-Vardı ama kutularından çıkartılmadı!!!

-Siz ne yaptınız?

-Enkazda ses ile canlı insan tespitleri yapıp profesyonel ekiplere bildirdik.

-Bildirimleriniz sonucu sağ kurtarılan oldu mu?

-İki yaşında bir çocuk sağ kurtarıldı. Diğerleri çıkarılana kadar ölmüşlerdi!

Bunlar bir AFAD gönüllüsünün yaşadıkları. Anlattıklarında daha korkunç olanları da var. Buraya yazamayacağım kadar ürpertici. Zaten genç adam “Unutmak istiyorum” diyor.

O unutmak isteyebilir. Ama hiç unutmayacak milyonlarca insan var. En başta da enkaz altındakilerin “Nerede bu devlet?” feryatlarına edilen “ağır küfürler” geliyor!

Artık herkes öğrendi biliyor ama yazmadan geçmemek gerekiyor: Dünyanın her yerinde Müslümanların yaşadığı afetlere yetişmekle övünen Kızılay kendi ülkesinde en büyük yıkımı yaşayan insanlara çadır sattı!

Kızılay, Haluk Levent’ten 2 bin 50 çadır için 42 milyon lira aldı!

Depremzedelere bedava ilaç dağıtımı yapacak olan Türk Eczacılar Birliği’ne (TEB) tanesi 140 bin liradan üç çadırı da bedeli karşılığında verebildi.

Bunları “ahlaki” olarak açıkladılar. Şunu sormak bu ülkede yaşayan bütün yurttaşların hakkıdır:

-Ey Kızılay başkanı bu nasıl ahlak?

Depremin merkez üssü Pazarcık’ta ayakta kalabilmiş Cemevinin, depremzedelere yardım dağıtımına da el konuldu. Kayyum atadık, biz yapacağız dediler. Eğer bu işi yapabilecek kabiliyetiniz olsaydınız ilk 72 saatte yapabilirdiniz.

Depremzedeler haykırıyorlar:

-Yapamadınız! Hatta yapmadınız!..

Bu sesleri duyabiliyor musunuz?

Malatya’nın 20 yıllık Belediye Başkanı HaberTürk canlı yayınında programcı M. Akif Ersoy’un sorularını yanıtlarken aynen şöyle dedi:

-İnsanlarımızı dinimize uygun olarak gömdük!

Oysa onun görevi insanları yaşatmak. Hem de yaşadığımız çağa yakışır şekilde…

Bu iktidarın uygulamaları sayesinde yangın uçakları yerde tutuldu, ormanlarımız yandı. İmar barışı adı altında çürük yapılar sağlam diye tescili edildi, 13 milyon insanın yaşadığı şehirlerimiz yerle bir oldu. 45 bin insanımız öldü, sağ kalanlar küfür yedi. Mezarı olanlar ise “şanslı” kabul edildi.

Ülke yakıldı, yıkıldı, yağmalandı. Bu “kadersizliği” yaşayanlar şöyle soruyorlar:

-Türkiye düşman ülke mi?