Türkiye ekonomisi zaten krizde
Son iki haftadır görsel ve yazılı medyada, ABD’de başlayan ve Avrupa’ya yayılan mevcut krizin Türkiye ekonomisine olası etkileri tartışılıyor. İlginçtir; bu tartışmalarda ne soruyu soranlar...
Bu belgelerde dünyanın ayrım (decoupling) -bazıları ayrışım diyor- sürecinde olduğu ve ABD’deki krizden gelişmekte olan ülkelerin etkilenmeyeceği ileri sürülmüştür. Yani, bu belgeler “bize bir şey olmaz” anlayışıyla hazırlanmıştır. Doğaldır ki “sorun yok” tespiti yapıldığında çözüm de aranmıyor. Bu anlayışla bugüne gelinmiştir. Makro-ekonomik sorunlar çözülmek bir yana daha da katmerleşmiştir. Son açıklanan sanayi üretim rakamları tehlikeyi bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Ağustos sanayi üretimi yüzde 4 gerilerken, imalat sanayiinde gerileme yüzde 5.7 e ulaşmıştır. Bu rakamlar üçüncü çeyrekte büyüme hızının beklenilenin çok daha altına ineceğini gösteriyor. Türkiye büyürken istihdam yaratamıyordu. Şimdi istihdam sorunu çözülemeyecek bir noktaya doğru hızla gidiyor. Çünkü büyüme düşme trendinde ve düşmeye devam ediyor.
Ne yazık ki, hükümet tüm bunlar olup biterken karanlıkta ıslık çalarak “bize bir şey olmaz” öyküsünü halka yutturmaya çalışıyor. Hükümet, ne söz konusu mevcut belgelerde bir revizyona gidiyor ne bir B planı sunmaya çalışıyor ne de Merkez Bankası’nın döviz deposu işlemlerini başlatması uygulaması dışında herhangi bir somut tedbir alıyor. Gerçi son günlerde İstanbul’un uluslararası finans merkezi yapılması önerisi bir B planı gibi sunuluyor ama bu öneriyi başta işadamları olmak üzere hiç kimse ciddiye almıyor. YASED’in son anketi bu durumu açıkça gösteriyor. Kaldı ki, bu öneri yeni de değil.
Ciddi olmayan bu arayışlar bir kenara bırakıldığında, hükümetin genel tavrı için şu söylenebilir: Saldım çayıra mevlam kayıra.
Editörün notu:
Yazarımızın cumartesi yayımlanması gereken makalesini, elimize geç ulaştığı için, okurlarımızdan özür dileyerek bugün yayımlıyoruz.