Türkiye’nin yine ilginç bir seçim sürecinden geçtiği görülüyor.

Türkiye’nin yine ilginç bir seçim sürecinden geçtiği görülüyor. Değişimini sürdüren bir toplum olarak, bunda şaşılacak bir şey de yok.

2000 başlarında da toplumsal çalkalanmalar söz konusuydu. Ekonomik ve siyasal kriz derken, kimilerinin demokrasi adına zafer diye niteledikleri 2002 seçimleri sonunda bugün 9 yıla yaklaşan AKP dönemi de başlamış oldu. 9 yıla yaklaşan iktidar döneminden sonra ise, gerek siyaset yapış biçimi, gerek demokrasi ve özgürlük anlayışı, gerek devlet organı ve kurumlarını “partileştirme” çabaları kuşkulu olanları haklı çıkarmış durumda. Yalnız merkezi idare ve yerel yönetime değil, yargı organı ve üniversiteler gibi çok önemli kurumlara da AKP damgası vurulmuş durumda. Demokrasi adına kaygı duyanların azaldığını değil artmakta olduğunu da görüyoruz.

AKP iktidarının, demokratikleşme açısından değilse de küresel kapitalizmle uzlaşma açısından büyük işler başardığını ise, söylemek gerek. Liberaller ve dış dünya tarafından desteklenmesinin en önemli nedeni de burada. Bu uzlaşma, kapitalist düzen açısından genişleme ve meşrulaşma nedeniyle önemli, siyasal İslâm’ın radikalleşmesi ve Batı’dan uzaklaşmasına karşı da bir güvence. Öte yandan sisteme eklemlenme ve bunun getireceği ekonomik büyümenin, AKP açısından ülke içindeki desteğin sürmesi ve güçlenmesi nedeniyle hayati önemde olduğuna kuşku yok. Rant ekonomisini sürdürmesi buna bağlı; dışarıda sisteme eklemlenmeye çalışırken, içerde de paraya dönüştürülecek ne varsa kullanmak durumunda. 

Seçime de “istikrar” sloganıyla, ekonomik büyüme kozuyla, yoksulu bol ülkede hayırseverlik anlayışı ve politikasıyla gitmekte. Başarılı bir lider olarak alkışlanmayı beklediği, muhalif duruşlara tahammülünün çok az olduğu da gözlenmekte. Diyarbakır’daki konuşmasıyla takdir edilmeyi beklediği kitlelerden birinin de, Kürtler olduğunu anlıyoruz. Gerek yapılan yatırımlar, gerek Kürt sorununda atılan bazı adımlara karşın, yaptıklarının yeterince takdir edilmemesi karşısında hayal kırıklığı duyduğundan da söz edilmekte.

Oysa siyasal iktidar olarak, her sorun gibi, Kürt sorunun çözümü için de adımlar atması bu ülkeye ve bu topluma karşı bir sorumluluk. Öte yandan demokratik yönde bazı adımlar atılmış olsa da, sorun hâlâ çözülmemiş, tehditler ortadan kalkmamışsa şimdi bunları hatırlatmakla yetinmesi mümkün değil. Aksine, bu umudu yükselten bir parti ise, şimdi neden bu yolda devam etmediğini sormak zamanıdır! O da, başarısızlığının nedenlerini açıklamak durumunda.

Buna karşın son Diyarbakır konuşmasındaki üslup ve içerik niye? Bunca yıl süren bir savaş, bunca kaybı göze alan bir halk varken, nasıl olur da yaşananlarda PKK veya BDP’yi suçlama kolaylığına gidilebilir? Ortada, tek tek bazı olaylara veya komplolara indirgenemeyecek büyüklükte bir mücadele olduğunu görmemek mümkün mü? Böyle yapmakla, yöre insanını anlamadığını mı, Batı’daki milliyetçi seçmene hitap ettiğini mi düşünelim?  Hangi neden olursa olsun, bu tutumun iki yakadaki insanlar için de umutlu bir gelecek vaadi anlamına gelmediği ise ortada.

Bu nedenle 12 haziran seçimi ve AKP’nin alacağı oy, hem demokratikleşme hem Kürt sorunun siyasal yoldan seçimi konusunda oldukça belirleyici. Yüksek oy oranının her iki alandaki hayal kırıklıklarının artması anlamına gelmesinden de korkarım.

Bu seçimler, yakın zamanda yönetiminde ciddi bir değişim geçiren CHP’nin AKP için daha ciddi bir rakip ve muhalefet olabilmesi açısından da ilginç. Bir süredir CHP’den yükselen sesler, örneğin aile sigortasına ilişkin öneri, demokratikleşme paketi, anayasa taslağı, Kılıçdaroğlu’nun son Diyarbakır konuşmasında Kürt sorunu konusunda benimsediği söylem ve dile getirdiği yaklaşım, farklı çevrelerde farklı tepkiler yaratsa da, uzun süredir alternatif olma niteliğini yitiren CHP için yeniden umutların yükselmesi anlamına da gelmekte.

Kendi adıma, CHP’de değişimi yeterli bulmasam ve söylenenler açısından bazı kuşkularım olsa da, sol bir muhalefetin yükselmesi gibi bir olasılığı önemsiyorum. Bunun ülke siyaseti ve demokrasisi açısından önemli olduğundan da kuşkum yok. Ancak, ne yönde ve ne kadar değişeceği gibi bir mesele var ve bu nedenle bugün için ancak bir olasılıktan söz edilebilir.

Tabii, sosyal demokrat kimlik bir yana, demokrat bir kimlik ve demokratikleşme yolunda bir kararlılığı yeterli görenler de olabilir. Ancak toplumsal sorunlar solda yer alacak politikalara ihtiyaç duyulduğunu gösterirken, güçlü bir sol siyaset yükselmeden demokrasinin gelişmesini beklemenin zor olacağını da bilmek gerek. Biçimsel ve süreçsel mekanizmalara bakanlar için dert olmayabilir; fakat demokrasinin sosyo-ekonomik işlevi ve sonuçları demokratikleşme açısından önemli bir gösterge oldukları gibi, sosyo-ekonomik eşitliklerin siyasal eşitlik gibi demokrasinin temel dayanağı açısından da vazgeçilmez nitelikte olduğu bilinmekte.

CHP’deki değişimin bu yönde olması için kendinden doğan güçlükler gibi, küresel koşullardan gelen güçlükler de var. Kısacası ortaya çıkan olasılığın engeli de çok. Bu nedenle,  seçim sonuçlarının CHP’deki değişimin sürdürülmesi veya tıkanması açısından da önemli bir gösterge olacağını düşünebiliriz.

Bu seçimlerde, odağında Kürtler ve BDP yer alsa da, “Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku” gibi bir blokun ortaya çıkmasının da anlamı büyük. Blok girişimi, en başta bu ülkedeki siyasetin değişimi açısından umut verici. Böylesi bir blok ve seçimlere bağımsız katılım, yalnız yüzde 10 barajının delinmesi açısından değil, giderek dışa kapalı hale gelen, yapılanması başta liderin yer aldığı bir kast sistemine dönüşen, işleyişinde demokratik olmaktan uzaklaşan, toplumdan uzaklaştıkları gibi toplumsal meselelere de yabancılaştıkları için eleştirilen parti örgütlerine karşı bir alternatif olarak önemli.

Kürt sorunun Meclis’te temsilinin de başlı başına önemli olduğuna kuşku yok. Kısaca söylersek, BDP’li milletvekillerinin Meclis’e girmesi demokrasinin gereği ve sonucu olduğu gibi, bu katılıma ülkenin de ihtiyacı var.  Sorunun siyaseten çözümünü istiyorsak,-ki, başka yolumuz yok- Meclis’te Kürtlerin temsilcileri olmak durumunda. Kürtlerle sosyalist görüşü benimseyen adayları buluşturan bu Blok ve böylece daha fazla ve farklı bağımsız adayın Meclis’e girme olasılığı, siyasetteki ezberlerin bozulması açısından farklılık yaratabilecek nitelikte. Bu girişimin başarısının, gelecekte bu girişimlerin büyümesi ve siyasetin topluma taşınması açısından umut verici olduğuna da kuşku yok.

Özetle, bu seçim siyasal alanın genişlemesi, demokrasinin ilerlemesi, toplumsal sorunlar ve taleplerin siyasette karşılık bulması açısından oldukça önemli gelişmelere gebe. Oyların dağılımı ve ortaya çıkacak tablo da, bu gebeliğin sonuçları ve yönü açısından çok önemli.