ABD’li neocon’ların AB’deki uzantılarıyla birlikte tetikledikleri Ukrayna çatışması 18 ayı doldurdu. Bu son Anglo-Amerikan ‘mühendislik projesi’; hegemonya yitimi kaygılarını azaltmak bir yana, ‘Küresel Güney’deki hareketlenme eşliğinde daha da derinleştiriyor. Ukrayna üzerinden yaratılan kriz; mikro/yerel ve makro/küresel unsurları eşliğinde bütünsel değerlendirilmeden anlaşılması zor.

Ukrayna, 24 Ağustos’ta 32’nci ‘bağımsızlık yıldönümünü’ kutladı. Trajikomik. Zira Batı, BM Güvenlik Konseyi’nin 2202 sayılı kararını, yani belirli dengelere dayalı uluslararası hukuku uygulamış olsaydı hiç yaşanmayacak olan bu çatışmanın ilk sonucu, bildiğimiz anlamda Ukrayna ve ‘devletlilik halinin’ sona ermesi. Ukrayna nazilerinin kurucusu Biletsky’le son buluşmasıyla dikkat çeken ‘Kiev’in kapo’su Zelenskiy’nin durumu hiç parlak değil. Banderacıların Rusya Federasyonu’na askeri olarak boyun eğdirmesinin mümkün görünmediğini artık Batı medyası bile yazıyor.

4 Haziran’da NATO mühimmatı ve lojistiği eşliğinde Zaporojya’da büyük umutlarla başlayan Ukrayna taarruzu, bırakın Melitopol ve Azak denizine inmeyi, Rusya’nın ana savunma hatlarına bile ulaşamadı. Ukrayna güçleri üç ayda, çatışmalardan önce 480 nüfuslu küçük bir kasaba olan Robotino ve Verbovoye’de takıldı kaldı. Rusya’nın geçen kış inşa ettiği ‘Surovikin hattı’ geçit vermedi. Kiev, mayıs sonunda yitirdiği Bahmut/Artyomovsk’u alamadı. Kuzey hattında Kupyansk ve Krasnıy Limanı’ndaki gelişmeler ‘kontrollü’ bir Rusya taarruzuna işaret ediyor. Ukrayna Kara Kuvvetleri Komutanı Surskiy’nin ‘savunmaya geçilmesine’ dair son beyanı yaz taarruzunun sonuna işaret.

“HAYAL KIRIKLIĞI”

4 Haziran’da cepheye sürülen Batı’nın ‘mucize silahları’ arasında Alman Leopard tanklarının cayır cayır yanışına tanıklık edilmişti. Taarruz sönümlenirken meşhur İngiliz tankı Challenger’ın yanma görüntüleri var. Tanklardan sonra F-16 verilmesi neye yarayacak meçhul. Taarruz Batı-Kiev hattında karşılıklı ithamlara yol açarken, ilk siyasi kurban Ukrayna Savunma Bakanı Aleksey Reznikov oldu, ‘yolsuzluk’ iddiasıyla kovuldu.

Batılı yorumcular, Kiev’in Rusya kentlerinde çoğu kez sivil binalara denk gelen SİHA/İHA’lı saldırılarından ‘büyük zafiyet’ sonucunu çıkarıyorlar. Ukrayna ordusuna cephede bir katkısı yok. Yine Prigojin/Wagner kalkışması üzerinden Rusya’ya dair mübalağalı yorumlar kendi kendilerini boşa çıkarıyor. Wagner vakası en baştan özel harekata gönülsüz olan Batı ile bağlantılı oligarşi için de hayırlı sonuçlar üretmiş değil.

Yine Batılı yorumcuların mütemadiyen ‘Rusya hesap hatası yaptı’, ‘başarılı olamadı’ saptamalarını okuyoruz. Belki de ABD’nin son 30 yılda zayıf devletlere saldırıp iki üç ayda işlerini bitirmesi temel alındığındandır… Rusya’dan ABD gibi davranması bekleniyor, yine Rusya’nın bir ‘NATO ordusuyla’ savaştığı çoğu kez zaten anılmıyor.

YIPRATMA SAVAŞI

Buna karşılık Batı’daki muhalif yorumcular Rusya’nın ‘yıpratma savaşına’ vurgu yapıyor. Adı üzerinde ‘yıpratma savaşı’; hızlı bir zaferle toprak kazanmaktan ziyade NATO ordusunu ‘öğütme’ odaklı. Bu da Moskova’nın ‘demilitarizasyon’ ve ‘denazifikasyon’ olarak anılan hedefleriyle uyumlu. Ukrayna’nın 2014 darbesinde Kiev’le yolunu referandumla ayırmış Kırım’ı da zapt etmeyi içeren maksimalist hedefleri karşısında, Moskova’nın Rus nüfus ağırlıklı 4 bölgenin ötesinde hedeflerini ‘bilinçli olarak’ belirsiz tutma stratejisinden bahsedilebilir. Rusya’nın genel nüfus büyüklüğü, endüstriyel kapasitesi, vuruş kabiliyeti Kiev ile tezat çizerken, ‘yıpratma savaşı’ Banderacılar için hayırlı sonuç üretemiyor.

Batı en baştan beri kimi siyasilerinin ‘son Ukraynalıya kadar…’ söyleminde somutlanacak şekilde çatışmayı uzatmaya odaklı. Stratejik hedef olarak Rusya Federasyonu’nun parçalanması umuluyor. Avrupa’daki ekonomik ve siyasi krizin olası sonuçları ile ABD’de 2024 başkanlık seçimlerinin sonuçları bu ‘umutları’ nereye taşıyacak, meçhul.

BATI’NIN YOL AYRIMI

Rusya’nın da çatışmayı makro/küresel hedefleri doğrultusunda yürüttüğü söylenebilir. Batı’nın Rusya’ya açtığı yaptırım savaşı işe yaramadı. Enerjide OPEC+ kararları da Batı’nın arzusu hilafına bir sonuç yarattı. Moskova’nın ‘insancıl hukuk’ gereği bir yıl yürüttüğü tahıl koridoru anlaşması da BM’yi çıkarına göre ezip geçen Batı politikalarının kurbanı oldu.

Rusya’yı parçalamak üzere açılan Ukrayna cephesinin, makro/küresel bağlamda Batı açısından en somut sonucu ‘itaatsizler cephesi’ oluşması. Ağustos sonundaki Johannesburg zirvesinde BRICS’in genişlemesi kararıyla Küresel Güney olgusu pekişti. İlk etapta Küresel Güney’in dünya pazarında jeoekonomik çıkarlarını koordine edeceği bir aygıta kavuştuğunu söylemek mümkün. Nereye evrileceğini henüz bilmiyoruz. Ukrayna tetikçiliğiyle hegemonya krizini şiddetlendirmenin ötesinde sonuç elde edemeyen Batı, önümüzdeki aylarda krizi sönümlendirmeyi seçmezse, seneye bambaşka ve daha tehlikeli meseleleri konuşacağımız ise kesin.