Bin yıllık korkunun üzerine, benzin döküp kibrit çakıyorum. “Allah devlete, millete zeval vermesin. Ülke bölünmesin” diyorsun ya… Onu unut artık, o iş çoktan bitti. Ülke bölüneli uzun zaman oldu…
• • •
“Dik dur eğilme, bu millet seninle” mitingleri yapıyordu. Fırfırlı beyaz perdelere sarınıp, onu karşılamaya gittiler. “Öl de ölelim Reis” diye kendilerini yırttılar. Miting bitti evlerine döndüler. Perdeler tekrar pencereye asıldı.
Üç aşağı beş yukarı aynı günlerdi, devlet tarafından vurulan Medeni Yıldırım evine dönemedi. Kanlı gömleği geldi. Kurşun deliği vardı. Anası gömleği yıkamadı, Anadolu güneşine teslim etti.
Koy ver gitsin yani, memleket “gerçeklerden” bölündü!
• • •
Daha dün İzmir’de… Yardımcı baş komiser silahını çekti, vurdu. “Neden bunu yaptın?” der gibi gözleriyle sordu “hayvan.” İnanamadı. Sonra gözleri kaydı… Öldü!
İki yıl önce… Gezi Parkı’ndaydı… Hiç unutulmadı; kız suratına “Talcid” sürüyordu. Köpek, öyle baktı ki… Aşkla minnetle…
Çöz artık, buralar “köpeklerden” ikiye ayrıldı!
• • •
Birinin ruhu “öyleydi!” İhaleyi aldı, sattı, savdı… Geleceğimize kat çıktı! Sonra telefonda yılık yılık konuştu: “Bu milletin a…na koyacağız!”
Diğeri çıktı aslanlar gibi kimliğini ifşa etti, “Beden benim, kime ne?” diye haykırdı; “Velev ki ibneyim diye bağırdı…”
Coğrafya… Anla işte ib… “İbretlikten” çözüldü!
• • •
Bazıları nemalandıkça nemalandı… Parayı cebine koydukça borazan oldu. Yalanın dibine vurup, talana, hırsızlığa, arsızlığa çanak tuttu, onurunu sattı! “Hoş öyle bir şeyleri de yoktu!” “Sabah”, “Akşam” saçma sapan şeylerle uğraştılar. Misal, A4’e çay döküp Mason belgesi diye kakalamaya kalktılar. Diriliş bilmem nesi, Akit şeysi, Şafak vakti… Dağarcık da üç beş kelime olunca… “Darbe”, “Paralel”, “Suriye’ye dalarız”, “Böyük Türkiye”, “İşbirlikçi hainler” filan işte… Reise göre şekil, hırsıza göre biçim yani!
Ötekiler de vardı tabii… Biri, “birgün”, hoop cuk oturttu. Sekiz sütuna konuyu kapattı. Geçerlidir hâlâ, basittir mantık: “Sizin çocuklarınız çaldı, bizim çocuklarımız öldü!”
Sözün özü; ülke… “Kâğıtlardan” ayrıştı!
• • •
Sonra Sevilay’ın duygu durumu değişti. Bi “yükseldi!” Birden HDP’li oldu. Konjonktür böyledir ama. Yılanı deliğinden çıkarır. Omurganı bin parça eder…
Bir de… Çok güzel röportajdı. “Rıfat Amca”, derlermiş, 60 yıldır kendini bozmamış. Gidip Kobane’nin inşasında çalışmış. Vahşiler gelince, bir kurşun da kendisine nasip olmuş…
Döneme göre viraj alanların başı döndü ancak “Rıfat amca” derlermiş, neredeyse devrimci doğup, devrimci öldü…
Yani… Tüm hayatlar “omurgalardan” parçalandı!
• • •
Hiç aklımdan çıkmayacak, sen de çıkarma!
Polisi, doktoru el verip öldürdü… 19 yaşını göremedi… “Onun esnafı” vurdu… Ne hoyrat bir coğrafyaydı!
Sonra, nohut arabalı bir başka esnaf çıktı… Adanademir’in maçıydı. Biri çarptı. Nohutlar devrildi. Üzüldü. Gençler, “nohudu bitirmek için” sıraya girdi. İçlerinden biri, “yere dökülenden isterim” dedi. “Olurdu olmazdı” derken nohut, parası ödenmek koşuluyla yerden kaşıklandı. Nohutçu esnafı duygulandı. Çocukların boynuna sarıldı, ağladı. Ne güzel coğrafyaydı.
Çöz artık… Tüm ülke “vicdanlardan” dağıldı!
• • •
Asgari ücretle geçinip, “18 bin askerle Suriye’ye dalacaklar” yazan gazete kâğıdının üzerinde iftar açarken, bir hektarlık masada, “kendi parasıyla” oruç bozana arka çıkıyordu. “Öl” dese ölecekti! Üst akıl, yan akıl, alt akıl, sonunda da gel takıl yazan paçavra zihniyetine uydu,”İki silahım, yüzlerce mermim var”, diyene özendi. Kendini ateşten çıkarmak için ülkeyi savaşa sokma raddesine geleni görmedi, gerçeği kavrayamadı. Onun oğlunu kurtarmak için kendi oğlunu “İbrahim” yaptırabileceklerine uyanamadı.
O sırada… Diğeri, gençti… Netti… Yazıyı yazdı, ayrıldı…
“Madem çok istiyor, Bilal’ı yollasın askere!”
Sen anlamadın hala… Buralar akıllardan bölündü…
• • •
Velhasıl…
“Allah devlete, millete zeval vermesin. Ülke bölünmesin” diyorsun ya… Sen topraktan korkarken ülke; vicdandan, akıldan, köpeklerden bölündü. Parçalar arasında en az bin yıl var şimdi.
Bin yıllık korku… Peki devlet…
Bak bakalım geriye; kalmış mı?