2015’in ilk yazısı, hem küresel hem toplumsal düzeyde yaşadıklarımızın getirdiği  kaygılar ve umut arayışıyla ilgiliydi. Yazıda, umudun da kazanılması gerektiğine ilişkin “umut hazırda beklemez” gibi bir ifade yer almıştı ki, benim gibi bu ifadeyi sevenler olduğu anlaşıldı.  Bugünün dünyası ve Türkiye’den kaygı duyanlar açısından, gerçekten “umut hazırda beklemiyor!”

Dünyayı bir yana bırakıp Türkiye’yi ele alırsak, içinde bulunduğumuz siyasal ortamın umut  kırıcılığı ortada. Dört Bakan’la ilgili yolsuzlukları araştıran Meclis Soruşturma Komisyonu’ndan Yüce Divan kararı çıkmaması mesela! Herkes, bu kararın siyaseten, ahlaken, vicdanen, dinen ne kadar yanlış olduğunu konuşup dursun, asıl ilginç olan hükümetin rahatlığı! 17 Aralık sonrası yaşanan iki seçimle “aklandıkları” iddiasıyla, haziran seçimleri için “hodri meydan” diyorlar! Zaten, bir yıldır yolsuzlukları yadsımaktan çok,  paralel yapı, çete, darbe iddialarıyla demokrasi ve mağduriyetlere oynayan bir iktidardan Yüce Divan kararı çıkmasını beklemek, onun için ayağına kurşun sıkmak, bizim için de safdillik olurdu!

Kısacası, “milletin iradesinin üstünde bir şey tanımayız” demeyi yol  edinmiş AKP karşısında,  demokrasi, hukuk, adalet lafları etmenin bir işe yaramadığını görüyoruz. Tek umut,  “millet iradesi” kalkanını elinden almak! CHP ile HDP’nin ne yapıp ettiklerinin daha da önemli olmasının nedeni de burada.

Aslında muhalefetin elinde kullanabileceği malzeme çok! Yolsuzluklardan demokrasiye, ekonomiden hukuka  eğitimden sosyal politikalara kadar söylenecek çok şey var; bunları dile de getiriyorlar. Son olarak, gazetelerden öğrendiğim kadarıyla, CHP’nin Bilim, Yönetim ve Kültür Platformu, Büyük Toplumsal Çöküntü adını taşıyan ve Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun fotoğrafını vermeyi amaçlayan bir politika notu yayımlamış. (Elime geçmediğinden, “mış“ diyorum!) Psikolojik sorunlardan intiharlara, boşanmalardan şiddete, mutsuzluktan artan suçlara kadar birçok konuda 12 yıllık AKP iktidarı döneminde nereden nereye geldiğimiz ortaya konmakta. İyi bir çalışma muhakkak; toplumda yaygınlaştırılmasında da fayda var.

Bunları konuşmakta fayda var ama esas mesele, bunların iktidarı değiştirmeye yetip yetmeyeceği! Demokrasiyi daha hazmetmiş ülkelerde bu eleştiriler ve bu yolda muhalefetin işine yarayabilirdi. Ancak böyle bir demokraside, zaten, ne bunca yolsuzluğun üstü örtülür, ne bu kadar siyasal sorumsuzluk yaşanır, ne de demokrasi bu kadar sığ ve çaresiz kalırdı. Ama Türkiye’deki şartlar bunu göstermiyor. Şimdi bu şartlar, toplumun büyük kısmı muhafazakâr, AKP bunu kullanıyor; toplumun büyük kısmı geçim derdinde ve ekonomik göstergeler iyi oldukça demokrasiyi, özgürlükleri pek dert etmiyor; ya da büyük bir yoksul kesimi var ve şu veya bu yoldan sosyal yardım aldıkça “çalıyor ama iş de yapıyor”  diyerek mi yorumlanır, bilemem! Ancak muhalefet partilerine düşenin bu açıklamalarla yetinmek değil, bunları dönüştürme koşullarını düşünmek olduğuna kuşku yok.

Etkin bir muhalefet ortaya koyabilmeleri için, tabii ki yalnız eleştirilerle değil, kendi seçenekleri ve programlarıyla göz doldurmaları gerekiyor. Ancak bunun yeteceği de kuşkulu! Bugün daha önemli görünen, toplumsal muhalefeti bir araya getirecek bir güç birliğinin ortaya çıkabilmesi. Demem o ki,  özellikle  CHP ve HDP açısından koşullara teslimiyet istenmiyorsa, ne kadar zor ve radikal görünürse görünsün, siyasal bir ittifaka gitmek tek anlamlı yol! Umut ışığı burada yanıyor!

Alper Taş’ın benzer saptamalarını alıntılayarak bitireyim. Ahmet Hakan’la söyleşisinde, “ CHP’nin önünde iki seçenek var. Ya sağ eksende öteden beri geliştirdiği arayışı sürdürecek ya da radikal bir karar alıp kendini sol eksene atacak. Bizim gibi sosyalistleri, AKP’nin pazarlığına mahkûm olmuş Kürt siyasal hareketini yanına alacak ve tarihsel bir ittifak oluşturacak” demekte. Bir dediği de şu: “CHP yeniden tarihi bir işlev görmek istiyorsa yeni bir Cumhuriyet kurma iradesiyle ortaya çıkmalı.”

Muhafazakâr CHP’yi bilmem; ancak sosyal demokrat CHP için, ben de öteden beri bu görüşü savunuyorum. “Umut hazırda beklemez” diye tekrarlamaktan da kendimi alamayacağım.