Bazen diyorum ki, uzaylılar çoktan geldi. Amaçları dünyayı ele geçirmek… Ama şöyle bir şey olmuş Uzayda radyo sinyalleri biliyorsunuz sonsuzluğa kadar gidebiliyor. Bu denyo uzaylılar da dünyadan gelen sinyalleri dinleyip, bizim gezegen hakkında bilgi sahibi olmaya çalışıyor. Buraya kadar her şey çok güzel de dediğim gibi uzaylının da denyo memur olanına denk geliyor bundan sonrası… Nedense dünyadan çeşitli radyo frekanslarını, tv yayınlarını filan gözlemlerken bu uzaylı kardeşlerimiz, dinleye dinleye AğHaber ve bilimum yandaş yağdanlık medyayı takip etmeye başlıyorlar bir şekilde…

Böyle olunca zavallı uzaylı kardeşlerimiz bizim memleketi dünyanın en gelişmiş ülkesi, en ileri uygarlık seviyesine gelmiş muhiti zannediyorlar. Naapsın adamlar, sadece radyo frekansını dinlerse çıkacak sonuç bu. Diğer ülkeler bu takip ettikleri ülkeyi kıskanıyor, bu muhteşem ülke dünyanın her yerindeki gariplerin yaralarını sarıyor. Herkes yanlış bu ülke doğru. Herkes bu ülkeyi kıskanıyor… Mesela tren kazası oluyor bir sürü insan hayatını kaybediyor, suçlu kader olabiliyor. İnsanlar bu ülkede mermiye kafa atabiliyor, tişortle harikalar yaratabiliyor, muhteşem buluşlar, en ileri teknoloji hep burada çıkıyor. Başka bir yerden çıkacak hali yok zaten.

Neyse efendim uzaylı kardeşlerimiz düşünüyor, oturuyor ve bu güzel mavi gezegeni ele geçirmek için hain bir planı uygulamaya koyuyorlar. Plan şu, daha önce de bu ülkede olduğu gibi önemli, mühim noktalara kendi adamlarını yerleştirip, ülkenin yönetimini ele geçirmek, sonrasında da ülkeyi ele geçirince dünyayı ele geçirmek… Bunun için de yapmaları gereken şeyler çok basit. Ülkeyi yöneten tayfanın kılığına girmek.

Bilim kurgu hikayelerinde çokça olan bir tekniktir bu. Yabancı yaşam formları kılık değiştirir ve insanların yerine geçer. İşte aynen de bu şekilde bizim güzeller güzeli memleketimize iniş sağlanıyor.

Plan basit, ülkeyi karıştırmak, doğasını ve tüm kaynaklarını heba etmek, zarar ziyan vermek, insanları birbirine düşürmek, toplumu rahatsız etmek ve ülkeyi yaşanamayacak bir yer haline getirmek. Sonrası çorap söküğü gibi gelecektir.

Neyse uzun lafın kısası, uzaylı kardeşlerimizin planı bakan Çağlayan’ın bilmemkaç bin liralık kaliteli saati kadar tıkır tıkır işlemektedir… Sırayla görevdeki herkesin yerine yenisi geçmiştir. Şimdi tek tek ülkeyi bitirecek tüm hareketler uygulanacaktır.

Öncelikle yeraltı ve yerüstü kaynaklarını zehirlemek, ülkede tarımı bitirmek, her yeri betona çevirmek, rant üstünden rant kazanmak, yaşanabilir bir çevre kavramını yok etmekle başlarlar…

Sonra baktılar, millet ses etmiyor. İşler birden değişmeye başlar. Bir şekilde halk bu ekibi çok sever. Bağrına basar. “İşte adam gibi adam bunlar dünyaya kim olduğumuzu gösterdiler” derler… Bu duruma uzaylılar da şaşırır. Ele geçirip yok edecekleri ülkede birden bire baştacı ilan edilirler.

“Oldu olacak bal tutan parmağını yalar” diye düşünerek bu sefer her türlü yolsuzluğu, arsızlığı yapmaya başlarlar. Eşlerini dostlarını dünyanın binbir türlü lüksüne boğarlar. Laf eden olursa “İtibar bu sıkıntı yok devamke” derler… Her şeye rağmen halk giderek daha da çok sevmeye başlar.

“Bari bunların vergilerine de vergi koyalım, nasıl olsa kimse laf etmiyor” der birisi bir toplantıda. Onu da yaparlar, o vergilere de vergi koyarlar. Kimseden tık çıkmamaktadır.

Uzaylılar artık şaşkın bir şekilde, “Ya ihtiyacımız olmamasına rağmen bunların en değer verdiği şeyleri ormanlarını kesiyoruz, ortasına yüzlerce odalı yapılar konduruyoruz, millet açlıktan biribini yiyecek kadar fakir, hala bizi çok seviyor” diye birbirlerine hayretlerini belirtmektedir.

Bundan sonra uzaylılar ne yapacaklarını bilmemekte. Bakalım önümüzdeki maceralarda neler olacak?