Henüz küçük bir çocukken ustam Feridun Benden’e sormuştum merakla; “Sağcı kime denir, solcu kime denir?” diye. Yalın yanıtı aklıma kazıdım. “Solcu insanı sevendir, sağcı parayı seven!” O günden bu yana türlü örneklerle bu tarif doğrulandı durdu memleketimde! Piyasacılığın tüm acımasızlığına karşı insanlık direnmeye çabaladı. Başardı mı solcular? Bana kalırsa, evet. Hâlâ hayata dair bir umudumuz varsa, insanlık için savaş veren nice adsız solcu sayesindedir. 

Seksenli yıllarda çocukluğumuz ‘İdeolojilerin sonu’ dayatmasıyla/palavrasıyla geçti. Ekmeği nasıl paylaşacağımız sorunu bitmiş, güllük gülistanlık bir dünyaya uyanmıştık birden! ‘Soğuk Savaş’ süreci sonlandı deyip, salt kimlik meseleleri üzerinden yeni bir piyasa yaratıldı. Din, millet, cinsiyet ne varsa alacalı bulacalı bir pazarda satılır hale geldi. Yeni bir ahlak/ahlaksızlık yaratıldı. Zengin ol da, nasıl olursan ol! Kartvizitlerde ne meslek yazar oldu, ne de unvan. Sadece zengin ya da yoksul yazması yetiyordu. Esasen bitti denen sınıf kavgası, daha derin, üstelik zorlu ve dengelerin bozulduğu bir süreçte en keskin biçimde görünür oldu. Ama bunu dile getirmek ayıp, gülünç ve çağdışı olmak anlamına geliyordu yazık ki! Turgut Özal, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Necmettin Erbakan, Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu… Biraz geriye gidince Kenan Evren de var elbet. Benim tanık olduğum sağcılar bunlar işte! Yazık ki ömrünün son dönemlerinde Bülent Ecevit ‘Hayata Dönüş Operasyonu’ emrini veren oldu. Kısa bir tarih yazınca neler çıkar karşımıza…

Zorunlu din dersleri, YÖK belası, Diyarbakır/Mamak zindanları, ‘Benim memurum işini bilir’ demeler, Kürt iş adamı/aydın cinayetleri, derin devlet organizasyonları, hayali ihracatlar, 28 Şubat’ta Askerle işbirliği, Sivas’ta aydınları diri diri yakmak, kumpaslarla insanları zindanlara tıkmak, rüşvet/yolsuzluk, ‘Gezi Dirilişi’nde çocukları vurmak, komşu ülkeleri karıştırmak daha neler neler… Bunlar meziyetlerinden bazısı sağcıların… ‘Muzır Yasası’ çıkarıp dergileri poşete koymak, davul zurnalı bale teşebbüsleri, daha yayınlanmamış kitabı yasaklamak, tiyatro yakmak gibi ayrı meziyetleri de var elbet! Ha bir de beton fetişizmi ve 6 bin ağacın katili olmak var…

Aziz Nesin bir yazısında Cemil Meriç’ten söz açar. Fikirlerine katılmasa da ‘aydın’ olduğundan söz eder Meriç’in ve ekler; “Ama o da soldan dönmedir, sağcıdan aydın çıkmaz” der. Haksız mıdır Nesin? Daha dün ‘Muhafazakâr Sanat’ adı altında tuhaf bir metni kaleme almadı mı çok satar romancı İskender Pala? Necip Fazıl gerçeği defalarca yazıldı işte. Okuyun yaşamını, bakalım kim arkasında duracak? Sürekli iktidarla iyi geçinme kaygısı, şan şöhret, para pul istemeler…

Melih Cevdet edebiyat, sanat ve felsefi tartışmalarda hep ‘halk dalkavukları’ndan söz eder ve ısrarla ‘halka inmek’ türü söylemleri reddeder. Israrla büyük yığınların, düşün adamını anlamak için gayret sarf etmesi gereğine vurgu yapar. Esasen ilericilik meselesi de budur. Bir etik ölçü oluşturmak, kendi iradenle karar vermek ve bilimsel yol ve yöntemle dünyayı algılama yetisidir sözü edilen. Doğal olarak bu çaba kaçınılmaz biçimde insanı solcu yapar. Var olanı sorgusuz kabul eden; ‘fıtrat’, ‘kader’ gibi kavramlarla insanı esir alan anlayış hamasete mahkum, incelikten/derinlikten yoksundur! Neo-liberal ortam öyle bir karmaşa yaratır ve bataklığa çeker ki insanı şaşar kalır kişi! Çoğu zaman farkında olmaz ne halt ettiğinin. Böyle dönemlerde teraziyi sağlam tutmak, sıkça okumaları yinelemek gerekir. Küresel şirketlerin alabildiğine azgın olduğu bir süreçte, onların eliyle ülkelere özgürlük ve demokrasi geleceği yanılgısını yaşarsanız, gün gelir ‘Biji Serok Obama’ derken bulursunuz kendinizi. Daha sonra ayılsanız bile olan olmuştur. Oysa sınıfsal bakınca yoksul hep aynı memleketin insanı değil mi?

Ekranlardan sövüp sayma kolaycılığı elde eden günün reyting filozoflarına yanıt vermeyi doğru bulmam. Yalnız, yaşamını muhafazakâr bir incelikle geçiren ve davet aldığı halde Cumhurbaşkanı’nın ayağına gidip ilkelerinden vazgeçmeyen isimler de var elbet. Şair Sezai Karakoç’a dikkat çekmek isterim. Bir vicdani ölçüt koymuş ve öyle yazmıştır şiirini. Şairin tanrısıyla, yukarda saydıklarımın tanrısının aynı olduğunu sanmam. Her gün daha yaralayıcı ve acıklı halimize kılıf uydurmaya çalışanlardır piyasacı, sağcı dediklerim. Sahiden okumazlar, izlemezler, sormazlar varsa yoksa ağaçlara kıyar, özgürlükleri boğar ve öte dünya tacirliğiyle zengin olurlar. Elbet Sezai Karakoç türü muhafazakâr fikir adamlığına saygı duyulur. Ama nihayetinde kültür, sanat, edebiyat, düşün dünyası ancak sol aydınlanmayla mümkün. Karakoç’un bir diğer örneği var mı, emin değilim.

Kişi en iyi kendi bilir halini.