Doğrusu yazmak içimden gelmiyor bu ara. Ekranlardan, gazete köşelerinden taşan siyasal analizcilere eklenmek istemiyorum. Durum açık işte: Bir kibirli adamın elinde yıllarca oyuncak olduk. Bundan kurtulduk diye de seviniyoruz. Dayak yedik, gazdan boğulduk, yalancı davalarla içeri tıkıldık, yalaka medya mensuplarıyla dövüştük, tehditler gırla sürdü. Tam kendini ‘mesih’ ilan edecekti, toplum fren yaptırdı bu adama. Hepsi bu. Sadece bu. Çekilen halaylara, atılan göbeklere, konuşulan dile bakılırsa sanki memlekette devrim oldu, sosyalizm geldi.

Yahu hırsızlığı tescilli kimselerin partisine yüzde kırk oy verdi bu millet. Milli iradenin bu tarafını ne çabuk unutuyoruz. Her an hortlayabilir. Eğer ‘mesih’ adayı bir kez daha gücü eline geçirirse vay halimize… Gırgır yapıyorum. Şimdi sarayında ödü patlamış oturur vaziyettedir. Kuyruğu kıstırmış kaderine ağlıyordur. Aklına demokrasi gelmiş… Artık yazılı açıklama yapıyor. Esasen çoktan kaybetmişti. ‘Gezi’ yıktı saltanatı. O çocuklara borçluyuz. Sahici bir borç bu! Onlar canlarını verdiler bu kavgaya...

Dört parti bu demokrasicilik oyununda ipi göğüsledi. Korkudan kimse ‘Kürt Siyasal Hareketi’ konusunda eleştiri yapmadı. Barajın ne anlama geldiğini herkes anladı. Tarihsel çelişki; yıllarca kan gölüne dönmüş bölgenin insanı iradesiyle saltanata son verdi. Üstelik beyaz Türklerle koalisyon yaparak oldu bu. İzmir oylarına bakınca ne demek istediğim anlaşılır sanırım. Siyaset böyledir. Artık kimse diğerinden daha haklı değil, hepsi düzen partisi. Söylem sol dursa da, herkes liberal mecburen. Baksanıza kimse kimseye kapıyı kapatamıyor. Eh koalisyon bu!

Bakıyorum çoğulcu meclis diye bir yutturmaca var. Kişilerin etnik, dini kimliklerine bunca vurgu yapılması neoliberal siyasetin sonucudur. Bunu özgürlük sanmak yanılsamadır. Esas olan bunun sorgulanması ve tastamam, tekçi olmayan ‘laik’ bir düzende yaşamaktır. AKP’nin en büyük becerisi herkesi dinci yapmak oldu. Siyasetin dili, din simsarlığına indirgendi. Elbet bir Roman’ın, Ermeni’nin, Türkmen/Arap Alevi’nin, Ezidi’nin temsil edilmesi önemli. Ama asıl sorun din dersi olmayan, diyanetsiz bir ülke yaratmaktır… Yani laikliktir…

Sınıfsal meseleler konuşulmadan, mizah ve hitabetin gücüyle kampanya yapmak kolay aslında. Karşınızda asık suratlı, despot bir adam, yamacında onun gülünç kopyası olan diğer adam, meydanlarda müsamere yaptılar. İroni iyidir. Bir de yoksul halka biraz ekmekten söz ettin mi, muhalefet etmiş olunuyor. Şimdi yalancı bahar… Herkes o kadar bıktı ki o bağıran, azarlayan adamdan, ne olsa iyi gelecekti… Dağ gibi sorunlar ortada ve elbet toplum olarak bilmek istediklerimiz var…

İlkin şu barış süreci açıklığa kavuşmalı. Ben baştan beri tiranlarla barışılabileceğini düşünmedim. Efkan Ala, İdris Naim Şahin türü adamlarla neyi konuşacaksın, barışacaksın? Bizatihi devletin ırkçı, zorba dilini temsil eden kimseler bunlardı. Kürtlerin silahlı gücünü bildikleri için vaziyeti idare ettiler. Seçim zamanı tüm AKP sözcüleri kin, nefret kustu. Hakikat ortaya çıktı. Tüm bu sürecin içerikten yoksun olduğunu gördük. Hakan Fidan kankalığı açıklanmaya muhtaç. Yalçın Akdoğan’la fotoğraf verenler düşünmeli…

Demirtaş iyi getirdi partisini ve bence artık topluma açıkça ne konuşulduğunu, barışın nasıl geleceğini söylemeli. ‘Gezi’ herkese deneyim kazandırdı. Arkasında bunca seçmen olan bir siyasi parti kartlarını açık oynayabilir. Üstelik halk kavga değil, huzur istiyor. ‘Barış’ demek daha kolay artık. Ama salt ‘Kürt’ meselesinin çözümü barış getirmez. Üniversitesi çökmüş, yargısı yok olmuş, Ortadoğu’da meczuplar ülkesi sayılan bir memleketteyiz. Kimsenin bencil olma hakkı yok…

Bir de unutmamamız gerekenler var. Mesela ‘Akil İnsanlar’ özeleştiri yapıp, topluma verdikleri hasardan ötürü özür diler mi? ‘Yetmez Ama Evet’ diyen, yine çokbilmiş biçimde köşeleri kapan, yalancı demokratlar bir müddet susar mı? ‘Gezi Dirilişi’ne ihtiyatla yaklaşanlar aynaya bakar mı? Belediyelerden iş alırım diye her türlü kepazeliği yapan şarkıcı, türkücü, sinemacı, tiyatrocu müsveddeleri utanmadan sokağa çıkar mı? Tetikçi köşeciler fırıldak oldukları için çoktan dönmüştür onlar, ne diyeyim…

Yazmak istemiyorum dedim ama duramadım. Bu zorbalık döneminde kendi gibi olmak güçtü. İnandığın değerleri savunarak ayakta kalmak beceri istiyor sahiden. ‘Bağımsız Aydın’ tavrı önemlidir. Bazısı illa birinin kuyruğu olacak. Olmayana da çatacak. Öyle günlerden geçiyoruz.

Ha bir de anımsatma… Siyasette veya hayatın herhangi bir alanında sayıca çok olmak, haklı olmak anlamına gelmez. Her gücü eline geçiren zorbalık riski taşır. Benden söylemesi…