Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Bir süredir Kuzey Kıbrıs’tayım. Buraya her gelişimde, görece bir özgürlük ortamında buluyorum kendimi.

Yanlış anlaşılmaması için hemen belirteyim: Kuzey Kıbrıs, Türkiye’nin bir “alt yönetimi” gibidir ve de Saray rejiminin işaret ettiği siyasetçilerce yönetiliyor! Yani her şey güllük gülistanlık değil. Bununla birlikte “Anavatan”la “Yavruvatan” arasında özgürlükler açısından dağlar kadar fark var!

KKTC’deki siyasal partiler arasında keskin bir kutuplaşmadan söz edilemez. Muhalefet partileri hükümeti çok sert eleştirseler de uygar ölçüler içinde sürdürüyorlar ilişkilerini. Basın meslek ilkelerini hepten yok sayan, bizdeki gibi çürümüş bir iktidar medyası da görmüyorum burada. Devlet televizyonu BRT’de bile her gün muhalefet sözcülerinin konuşmalarını izliyorum. “Meclis TV” deseniz, sansürsüz yayımlıyor Cumhuriyet Meclisi’ndeki tüm görüşmeleri…

Yargı”ya gelince, sanırım “Yavruvatan”ın Türkiye’ye en az benzeyen yanı burası! Çünkü KKTC’de siyasal iktidarın buyruğuna girmemiş, gerçekten bağımsız bir yargının varlığından söz edebiliriz. Zaten ülkede “Adalet Bakanlığı” diye bir kurumun olmaması da yargı bağımsızlığının en somut kanıtı. Bu durum, yargıyı siyaset kurumundan uzak tutmanın güvencesi sayılıyor…

∗∗∗

Güncel bir olayla sürdüreyim KKTC-Türkiye karşılaştırmasını:

1 Mayıs’ta İstanbul polis ablukasına alınıp işçilerin Taksim’e çıkması engellenirken, “Yavruvatan” dedikleri ve hiçbir ülkenin tanımadığı Kuzey Kıbrıs’ta bizler, Rum kesiminden gelen sendika ve parti üyeleriyle özgürce kutladık emekçilerin uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele gününü... Aramızda Kuzey Kıbrıs’taki ilerici-sol-sosyalist parti yöneticileriyle çok sayıda milletvekili de vardı. Değerli dostum ve meslektaşım, Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Lefkoşa Milletvekili Sami Özuslu, hepsiyle tanıştırdı beni.

Toplanma yerimiz Kuğulu Park’ta hareket saatini beklerken, çoğu Türkiye’de okumuş, devrimci savaşımda yer almış Kıbrıslı yoldaşlarla da söyleşme olanağını buldum. CHP’nin Bursa Milletvekili Prof. Dr. Kayıhan Pala ile burada karşılaşıp kucaklaşmak ise ayrı bir sevinçti benim için. Daha sonra ara bölgedeki Çetinkaya Sahası’na yürüdük ve Rum kesiminden gelen emekçilerle buluştuk. Bu etkinlikte Kıbrıs Halkının İlerici Partisi (AKEL) Genel Sekreteri Stefanos Stefonu ile tanışmak da günün sürprizlerinden biriydi…

CHP Bursa Milletvekili Dr. Kayıhan Pala ve yazarımız Attila Aşut,
CTP Lefkoşa milletvekilleri Sami Özuslu ve Doğuş Derya ile 
Kıbrıs’taki 1 Mayıs kutlamasında.

∗∗∗

Biz “Yavruvatan”da (!) işçi ve emekçi bayramını böyle neşe içinde güle oynaya kutlarken Anavatan’da fiili bir OHAL uygulanıyormuş! TV yayınlarından öğrendik ki İstanbul’da Taksim’e çıkan bütün sokaklar sabahın köründe kapatılmış. İnsanlar Saraçhane’de polis ablukasına alınmış, ulaşım engellenmiş, yaşam adeta durdurulmuş. Alanda toplananların üzerine gaz, basınçlı su ve plastik mermi sıkılmış. Kadın eylemciler ters kelepçe takılarak gözaltına alınmış. Polis şefleri, direnen göstericileri ve gazetecileri dağıtmak için “süpürün!” diye emirler yağdırmış…  

Oysa 14 yıl önce Taksim’de bayram havasında kutlanmıştı 1 Mayıs. Yandaş gazeteler o gün, “32 yıllık yasak kalktı, tabu yıkıldı” diye başlıklar atmışlardı. Gelin görün ki AKP, Taksim Alanı’nı bu yıl gülünç gerekçelerle yeniden kapatmıştı. Saraçhane’deki tarihi Bozdoğan Kemeri’nin önüne dizilen polis ordusu, Anayasa’nın açık hükmüne, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile Anayasa Mahkemesi’nin bağlayıcı kararlarına karşın emekçilerin yürümesini engelleyerek suç işlemişti. Kapı gibi yargı kararları ortada dururken, polislerin göstericilere, “Eyleminiz kanunsuzdur, dağılın!” diye uyarıda bulunmaları ise tam bir ciddiyetsizlik, sorumsuzluk ve hukuk tanımazlık örneği idi…

∗∗∗

Siyasal iktidarın 1 Mayıs’taki zorba tutumu, Saray rejimi ile yeni anayasa konusunda masaya oturulamayacağını çıplak biçimde göstermiştir. Havada uçuşan “Sivil Anayasa”, “Özgürlükçü Anayasa” söylemlerinin göz boyama çabasından başka bir şey olmadığı anlaşılmıştır. Bütün bunlar, ülkedeki ekonomik yıkımı gizlemek, yaşamsal konuları tartışma gündeminden düşürmek için AKP’nin başvurduğu oyalama taktikleridir. Umarız ana muhalefet partisi safdillik ederek bu tuzağa düşmez ve Saray’a can suyu olacak girişimlerden uzak durur…

Saray rejimi, yerel seçimler sonrasında erime sürecine girdiğini ve yolun sonuna geldiğini iyice görmeye başladı. Ancak çıkış yolunu yine baskı yöntemlerinde arıyor. Onun gündeminde insan hak ve özgürlüklerini genişletme, yargı bağımsızlığını sağlama gibi demokratik açılımlar yok. “Yeni Anayasa” masalını, muhalefet cephesinde gedik açmak için kullanıyor…

∗∗∗

2024’ün 1 Mayıs’ı, Saray rejiminin Taksim’i yasakladığı son 1 Mayıs olacaktır. Çünkü işçi sınıfı ve emekçi halkımız bu yasağın sürmesine daha fazla izin vermeyecektir. Tüm yasaklara ve engelleme çabalarına karşı halkımız bu konuda kitlesel duruş sergilemiştir. Bir başka deyişle “Taksim istenci” artık toplumsallaşmıştır. Bunun karşısında hiçbir güç duramaz!

Gelecek yıl 1 Mayıs’ta Taksim’de buluşmak dileğiyle herkese Yeşil Ada’dan selamlar…