Kamu işçilerinin 1989 Mart, Nisan ve Mayıs aylarında yaptıkları ve Bahar Eylemleri olarak bilinen eylemleri 12 Eylül sonrasında işçi

Kamu işçilerinin 1989 Mart, Nisan ve Mayıs aylarında yaptıkları ve Bahar Eylemleri olarak bilinen eylemleri 12 Eylül sonrasında işçi hareketinin ilk büyük işçi yükselişi idi. Bahar Eylemleri, katılan işçi ve sendika sayısıyla eylem yoğunluğu açısından Türkiye işçi sınıfı hareketi tarihinin en geniş çaplı eylemlerinden biriydi. 600 bini aşkın kamu işçisi üç ay boyunca Türkiye’yi sarsan eylemler yapmıştı Eylemler, zaman zaman genel grev havasına bürünmüştü. İşçiler bu dönemde bilinen eylem türlerinin yanı sıra bazıları ilk defa uygulanan sıra dışı, özgün eylemlere de yer verdiler. Bu eylem dalgası maden işçilerinin 1990/91 grevi ve Ankara yürüyüşü ve diğer işçi eylemleriyle 1991 baharına kadar sürdü. 1995’te ise geri çekilme dönemi başladı.
Bahar Eylemleri, 24 Ocak kararları ve 12 Eylül askeri darbesi ile işçi ücretlerinde yaratılan gerilemeye bir tepkiydi. 12 Eylül baskı koşulları ve ANAP hükümetleri döneminde yaşanan ciddi reel ücret kayıpları ve yoksullaşma eylemlerin en büyük nedeniydi.   Bahar Eylemleri 12 sonrası yaşanan yoksullaşmaya yönelik ekonomik temelli bir tepki olarak başlamış olmasına rağmen, hükümeti ve ANAP’ı hedef alan yönleriyle ve ülke çapında ücret ve gelir politikalarını etkileyen yanlarıyla politik yanları ve sonuçları olan eylemlerdi. İşçiler eylemleriyle doğrudan ANAP Hükümeti’ni hedef aldılar. Eylemler devam ederken yapılan 27 Mart 1989 yerel seçimlerinde ANAP’ın oy oranı yüzde 35’ten yüzde 21,8’e düştü. Bahar Eylemleri ile neoliberal-piyasa dostu (emek ve sosyal hak düşmanı) iktisat politikalarında önemli bir gedik açılmıştı. ANAP’ın Mart 1989 seçimlerinde başlayan gerilemesi 1991 genel seçimlerinde iktidardan uzaklaştırılmasıyla sonuçlandı. Şimdi uzun bir durgunluk döneminden sonra emek hareketi yine ülke gündemine ağırlığını koymaya başladı.
30 yıllık piyasacı politikaların yarattığı tahribata karşı biriken toplumsal tepki ve emeğin öz savunma eylemleri yeni bir dalga ve yeni bir emek baharı yaratmaya aday. Kamu çalışanlarının genel grevi, tekel ve itfaiye işçilerinin direnişleri gibi ses getiren büyük eylemler yanında yüzlerce yerel ve dağınık işçi eylemi emek hareketinin biriken enerjisini açığa vuruyor. Bahar Eylemlerinin bu yana köprülerin altından çok sular aktı. Sendikaların birleşik bir direniş hattı oluşturulamaması nedeniyle kamu işletmelerinin çoğu özelleştirildi. Kamu eliyle yeni zenginler yaratıldı. Kamu işletmelerinin ve kurumlarının neredeyse her zerresi taşeronlaştırıldı. Güvencesiz çalışma asıl istihdam biçimi haline geldi. “Son komünist devlet” olarak dalga geçilen sosyal devlet uygulamalarının yerinde şimdi yeller esiyor. Sermaye sınıfı ve bürokratlar envai çeşit sendikasızlaştırma numarası öğrendi.
Tekel işçileri güvencesiz çalışmaya ve kamunun tasfiyesine karşı toplumun vicdani olarak ortaya çıktılar. Yıllardır liberal klişeciler tarafından adeta bir tabu haline getirilen piyasa ekonomisi karşısında toplum yararına bir ekonominin sözcüsü oldular. Tekel işçileri ülke tarihinin en adaletsiz ve güvencesiz koşullarına karşı toplumsal adaletin ve kamucu bir siyasetin sesi oldular. Emeği ve sınıfı yeniden hatırlattılar. Yükselen işçi eylemleri, yıllardır üzeri örtülen ve unutturulan sosyal hak mücadelesini, sosyal temelli muhalefet meselesini tekrar bilince taşıdı; milyonlarca emekçiyi mağdur eden bir siyasetin yıllardır oynadığı “mağdur” rolünü de yerle bir etti. İşçiler kendi deneyimleriyle, sezgileriyle hak arama eylemlerini yükseltiyor.  Yükselen işçi eylemleri sendikal harekette yeni bir dirilişin, yeni bir emek baharının habercisi... Yeter ki sendikalar artık idare-i maslahatla yola devam edilemeyeceğini fark etmiş olsun.