Geçen Cuma açıklanan ve Pazartesi yürürlüğe giren tedbir paketini ikinci paket olarak biliyordum, ancak yanılmışım. Meğersem....

Geçen Cuma açıklanan ve Pazartesi yürürlüğe giren tedbir paketini ikinci paket olarak biliyordum, ancak yanılmışım. Meğersem bu dördüncüsüymüş. Anlaşılan, birinci olarak bildiğim paketten önce iki paket daha hazırlanmış ve uygulamaya konmuş. IMF ile yapılacak olası anlaşmaya kilitlenmiş olmalıyım ki, bu iki paketi atlamışım. Ya da bunlar medyada yeteri kadar ilgi görmemiş ve dolayısıyla bende bir iz bırakmamışlar.
Neyse sayısı iki ya da dört, önemi yok. Zaten hatırlamadığımız ilk iki paket önemli olmuş ve çözüm üretebilmiş olsalardı, son iki pakete gerek de kalmazdı.
Peşinen söyleyelim; üçüncü paket gibi dördüncüsü de kalıcı bir çözüm üretmiyor. Yani bu kez de dağ fare doğurmuş durumda (önceki paketlere ilişkin yargımız için BirGün’de iki hafta üst üste yazdığımız yazılara bakılabilir).
Paket teşhisi doğru yapıyor, ancak tedbirleri yetersiz. Paket haklı olarak iç talep yetersizliğini bir sorun olarak görüyor. Nitekim geçen haftaki yazımında da vurguladığımız üzere, imalat sanayiinde tam kapasite ile çalışamama nedenleri arasında iç talep yetersizliği birinci sırada yer alıyor. Bu veri yapılan teşhisi doğruluyor. Ancak tedbirler, iç talebi yeteri kadar canlandıracak gibi gözükmüyor. Çünkü konut teslimlerindeki KDV indirimleri ve otomotivdeki ÖTV indirimleri iç talebin sadece bir unsurunu uyarabilir. Bu unsur özel tüketim harcamaları talebidir. Oysa bunun yanı sıra iç talebin belirleyicileri olarak ayrıca özel yatırım harcamaları ve kamu harcamaları da vardır. Dolayısıyla, iç talebin bir bütün olarak canlandırılabilmesi için bu iki unsurun da devreye sokulması gerekir. Oysa, pakette bu yönde hiçbir tedbir bulunmuyor. Kaldı ki, önerilen tedbirlerin özel tüketim harcamalarını artırıcı etkisi de ayrıca oldukça sınırlı düzeyde kalacak gözüküyor. Çünkü vergi indirimleri ancak talebini ertelemiş üst gelir gruplarının talebini tetikleyecek (otomotivde durum biraz farklı, bu ürünlerde orta gelir grupları da dikkate alınmış) durumda. Tüketicilerin çoğunluğunu oluşturan ve kriz nedeniyle reel gelir kaybına uğrayan ya da işini kaybeden veya kaybedecek kesimler unutulmuş gözüküyor. Çok açıktır ki, böyle bir durumda iç talep artışı stokların eritilmesiyle sınırlı kalacak ve iç talepteki artış geçici olacaktır. Oysa asıl olan iç talepteki artışın kalıcılığıdır. Bu artış kalıcı olursa, çarpan etkisi devreye girer ve ardından milli gelir ve istihdam artışı gerçekleşebilir. Ne yazık ki, tedbirler bu tür bir olasılığa olanak tanımıyor.
İç talep bir bütün olarak canlandırmak isteniliyorsa, yapılacaklar açıktır. Amerikayı yeniden keşfetmeye gerek yok. İşte yolları:
» Zorunlu tüketim harcamalarındaki KDV’yi çok düşük bir düzeye çekerek özel tüketim harcamalarını uyarma.
»ÖTV’de düşük gelirler lehine ve daha yüksek oranda bir indirim yaparak özel tüketim harcamalarını uyarma.
»Kamunun sosyal altyapıyı harcamalarını artırma (Tamamlayıcılık ilkesi nedeniyle bu harcamalar arttığında özel sektör yatırımları da uyarılacaktır.)
»Mevcut sadaka devletini tasfiye edip, sosyal devletin yeniden inşasına yönelmeyi hedefleyerek, düşük gelirlilere ve yoksullara yönelik olarak transfer harcamalarının artırılması (Bu bağlamda yoksul yurttaşlara yönelik olarak yurttaşlık geliri bağlanması öncelikli politika olmalıdır).
Bunlar yapılmadığında, daha çok paketler açılır, ancak her seferinde çözüm umudu bir başka bahara kalmış olur. Bizden hatırlatması…