Son bir yıldır Yeni Sol adı altında, sosyalistlerle sosyal demokratları, gruplarla kişisel katılımları bir araya getirmeye çalışan bir

Son bir yıldır Yeni Sol adı altında, sosyalistlerle sosyal demokratları, gruplarla kişisel katılımları bir araya getirmeye çalışan bir arayışı, bir kenardan da olsa izledim. Niyet ve söylem iyiydi; güvenilir isimlerle ortaya çıkmıştı.
Ancak izleyebildiğim kadarıyla, bir an önce parti kurma telaşı da yaşanıyordu. Bu nedenle tartışmalar, solun bugünkü açmazları ile bunlara yönelik arayışlardan çok ülke örgütlenme biçimi etrafında dolanmaktaydı.
Gerçekçi olmak gerekirse, böyle olması da gerekiyordu diyebiliriz. Ne de olsa yıllardır siyasal arenada solun yokluğunun tartışıldığı bir ülkede, bu boşluğun kapatılması gibi bir öncelik söz konusuydu.
Geçen hafta sonu bu arayış, baştan beri bu girişimin temas içinde olduğu bilinen Sosyal Demokrat Parti (SHP) ile Alevi Bektaşi Federasyonları’nın katılımı ile Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (EDP) kurulmasıyla bir sona ulaştı.
Bu son, bir yandan da Yeni Sol içinde EDP’ye katılanlar, bu sonucu süreçsel veya ilkesel anlamda beğenmeyip eleştirenler, çekimser duranlar gibi farklılaşmaları ortaya çıkardı. Yeni Sol, belki şimdi bir tartışma grubu olarak yoluna devam edecek. Bilemem.
Kendi adıma kısa yoldan partileşme yerine solun yeniden anlamlandırılmasına, dillendirilmesine öncelik versem de, EDP’nin oluşumuna olumlu bakmaktan yanayım. Bu nedenle “yolları açık olsun” demek isterim.
Her şeyden önce solda yer alacak kitlesel bir parti ve  bu parti içindeki yeni güçlerin Türkiye’de solun konuşulmasına da, güçlenmesine de ivme kazandıracaklarını düşünüyorum.
Örneğin kurulan Parti, en azından CHP’den daha solda. Kaleme alınan Programatik Bildirge, demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi, sosyal adaletçi gibi genel ilkeleri, eğitimde fırsat eşitliği, herkese sağlık güvencesi, insani bir çalışma yaşamı, hakça bölüşüm gibi hedefleri çok daha net biçimde ortaya koyuyor. Kuşkusuz bu programlar, partileri sol yapmaya yetmiyor; uygulamayı görmek gerek. Ama bir yandan EDP’nin kendini öteki partilerden farklılaştırması, öte yandan bu kuruluşa katılan yeni dinamikler bu sol söylemin içinin doldurulmasını gerektirecektir. Öyle mi olacak, göreceğiz.
Kuşkusuz soldaki yol ayırımları bitmedi. Aksine arayış ve tartışmaların artması beklenebilir. Bu da iyi. Yeter ki kendi “cemaatlerimize” kapanmayıp, konuşalım, dinleyelim.
Örneğin Yeni Sol içinde başından bu yana bireysel katılımı önemseyenler parti kuruluşunda grupların öne çıkmasını hoş karşılamadı; bunların yeni bir örgütlenme ve siyaset yapma arayışını sürdürecekler kuşkusuz. Bu hareketin fikir önderliğini yapan bazı akademisyenler de parti içinde yer almaktan kaçındı. Onların da, solun anlamı ve Türkiye koşullarında yeniden tanımlanması yolundaki arayışlarına devam edecekleri beklenir.
Hatta, CHP içinde ve en tepelerde “değişim” lafları edildiğini görüyoruz. Belki burada da sosyal demokrasi anlayışına biraz “hayat” vermek gibi bir yol izlenebilir.
Dolayısıyla sola iktidar yolunun açıldığını söyleyemesek de, sol adına daha güçlü bir muhalefetin varlık kazanmasını ve sol tartışmaların derinleşmesini umabiliriz.
Aslında kaybedenlerin ve risklerin arttığı bir dünyada, toplumsal sistemden küresel sisteme kadar “dönüştürülmesi” gereken çok şey var; bunu yapabilecek olan da SOL. Ancak bu dönüşümün hayata geçmesi için,  “SOLUN” da değişen koşullara ve ortaya çıkan yeni ihtiyaçlara göre “dönüşmesi” gerekli. Dolayısıyla konuşulacak çok konu var.
Bu nedenle emek, sınıf, kapitalizm demekle başlasak da, emeğin bugünkü konumundan çalışmanın yeniden anlamlandırılmasına, büyümeden üretimin küresel-toplumsal bölüşümü ve doğal kaynakların kullanımına, kapitalizmin sosyal ve kültürel hegemonyasından gelişme, verimlilik, rekabet, başarı gibi yerleşik kavramların yeniden kurgulanmasına kadar uzanan bir dolu tartışmaya girişmek gerekiyor.
Not: Türkiye gündemi, ne yazılsa birçok not düşmeyi gerektiren hareketli bir gündem. Şimdi de Türkiye’de çalışan Ermenilerin memleketlerine gönderilmesini konuşulmaya başlandı. Birçok açıdan utanç verici. Nasıl not düşmeyeyim!
Unutulmamalı ki, onlar yalnız Ermeni değil, yurtlarından ve ailelerinden uzak, çocuklarını başkalarına emanet ederek buradaki çocuklara, hastalara bakmak için gelen GÖÇMEN İŞÇİLER ve de  İNSANLAR.
Ve işçi göçü Ermenistan’a ekonomik anlamda bazı yararlar sağladığı gibi, bu ülke ekonomisine de sağlıyor. Onlar gibi daha birçokları, bu ülkede birçok alanda daha ucuza işgücü bulunmasını sağlamakta. Aslında bütün ülkelerde işverenler ile piyasa bu insanların sefasını sürmekte.
Biliyoruz ki, istenirse kaçak göç önlenebilir; ama ekonomik yararları ortadayken istenmez. O nedenle buraya gelenleri de tehdit etmeyi bırakın. Aksine, kendilerini biraz daha rahat ve güvenli hissetmelerini sağlayın. Hani “emekti”, “haktı” pek bilmeseniz de, onlar da Allah’ın kulu!
Ve unutmayalım ki bizim de, gurbet ellerde çalışan İNSANLARIMIZ var.