Epeydir “Yeni Türkiye” lafları dolaşıyor ortalıkta. Neyin yenisi diye soranlar da var; itiraf edeyim ben de bunlardan biriydim. Ne cahillik! Meğer tepeden tırnağa “yenilenmişiz!”

Epeydir “Yeni Türkiye” lafları dolaşıyor ortalıkta. Neyin yenisi diye soranlar da var; itiraf edeyim ben de bunlardan biriydim. Ne cahillik! Meğer tepeden tırnağa “yenilenmişiz!”

Mesela, yeni-liberalizm: Öyle bir yenilendi ki, piyasa fetişizmi, özelleştirmeler, kamusal alanın daralması filan vız gelir! Bir yanda sıcak para geliyor, öte yanda kentler, köprüler, dereler, kıyılar satılıyor; bir yandan ihaleler yapılıyor, öte yandan konsorsiyumlar kurulup, havuzlar oluşturuluyor; bir yandan bedava kitaplar, tabletler dağıtılıyor; öte yandan bedavalaşan hizmetler para doğuruyor.

Eski kafalılar,  yok “ahbap-çavuş kapitalizmi”, yok “iş cinayetleri” diye tutturmuşlar ya, nafile! Dön dolaş aynı firmaların özelleştirmeleri de, ihaleleri de kaptığını dillerine dolamışlar, ya boşuna! Soma’daki madenlerden Alkumru Barajı’ndaki faciaya insan canının özelleştirmelere kurban verildiğini söylüyorlar ya, lüzumsuz! Bunlar, memleketin kalkınmasını istemeyenler. Bir kere, bu işadamları dini bütün, günahtan korkan adamlar; Hükümet desen, her tür denetimle başlarında. Yine de kaza oluyorsa ya işçinin cahilliğinden, ya da kaderin önüne geçilemeyeceğinden! Bu ne vaveyla yahu!

Hem, bir yanda para, öte yanda “dava” varken, başka ne olacaktı! Aslında, yeni- yeni-liberalizmin de, yeni-yeni Hükümeti’n de daha çoook “yeniyi” keşfetmesi lazım!

Mesela diyorum; Musul Başkonsolosluğu’ndan kaçırılan 49 kişi ile ilgili yayın yasağı konulan bir memlekette, “Milleti birbirine düşürüyor, mefret tohumları ekiliyor” filan denilerek iş kazalarıyla ilgili yayın yasağı gibi bir “yenilik” de olabilir! Baksanıza Akif Beki, iş kazalarıyla ilgili eyleme kafayı takmış; kim bu adamlar diye soruyor; cahil denilen inşaat işçileri nasıl olup da bu kadar kafa karıştıran pankartlar hazırlayabilirler diye merak ediyor! Adam haklı; birileri kazaları, ölümleri kullanıp ortalığı karıştırıyor yani! Birileri de, ölümler üzerinden siyaset yapıyorken tedbir düşünmek lazım! İnşaat furyası durmayacağı, sermayenin ve diğerlerinin cebinden iş güvenliği için para çıkmayacağına göre, eylemi de, söylemi de durdurmak en iyisi! “Yaratıcı” yenilikler torbaya mı girdi!

Yeni siyaset, yeni demokrasi mesela; “full” yenilendi! Bir kere, kuvvetler ayrılığının hantallığı keşfedilmiş durumda! Ne o öyle; her kafadan ayrı ses çıkması; ya da Meclis’in, Anayasa Mahkemesi, Sayıştay’ın denetim diyerek kurulmuş düzeni bozması! Ortada milli iradeyi temsil eden bir Hükümet varken,  demokratik kurumlarmış, çoğulcu demokrasiymiş, hukuk devletiymiş, farklılıklarmış, haklarmış, teamüllermiş! Bırakın bu dışardan gazel okumaları; neticeye bakın siz!

Mesela, artık, tek adam, filli de olsa başkanlık sistemi, yanında da atlı muhafız alayı oldu mu, korkmayın; işler şıpın işi halledilecek demektir!. Teknoloji çağı bu; Baypas!

Yenilikler bu kadar da değil. Dış politikadan hukuka yenilik gırla kıyamet! Örneğin ümmete ve dünyaya öncülük (Hilal Kaplan öyle diyor) etmek için yola çıkılması az şey mi! Tabii, yeniliği görmek istemeyenler, “stratejik derinlik derin yalnızlığa dönüştü” diye tutturuyorlar ya, gafilliklerinden! İçerdeki faiz lobileri, haşhaşiler gibi dışarda da Türkiye’yi kıskananlar çok! Ama evvel Allah, bu konuların kitabını yazmış Adam başımızda!

Hukuk devletinde de, “yargı dediğin, toplumdan önce hükümete güven vermeli; onu korumalı” denilerek yapılan “yeniliklerimizin“ maşallahı var! Bakmayın, nifakçıların, yolsuzluk dosyalarını, yargıç atamaları, emniyet mensuplarına ilişkin davaları dillerine dolamalarına! Yahu, hukuk yenilenmese bunca “yenilik” nasıl uygulanır diye düşünmeleri gerekmez mi? Yargının en tepeden başlanarak “adam” edilmeye çalışılması bundan değil mi?

Bakın Yeni başbakanımız, Yeni Hükümetin Programı’nda “geçen dönemde, yolsuzlukla kararlılıkla mücadele edilmiştir” diye ne güzel anlatıyor “yenilikleri”! Yetmemiş, “siyasal hesap verilebilirlik, şeffaflık ve yolsuzlukla, demokrasi ve siyasal mücadelelerinin temel gayelerinden birini teşkil ediyor” diye de açıklıyor! Daha ne olsun!

Birileri de, “pinokyo“ filan diye benzetmelere kalkmış;* aklına şaşayım! Dağ, taş, kıyı, koru, dere, maden; para edecek ne varsa o pinokyoda! Camiler, kuran kursları, okular, yurtlar, dershaneler; yandaş üretecek ne varsa  pinokyonun elinde! Vakıflar, dernekler, hayır hasanat; oy sağlayacak ne varsa pinokyo biliyor! Memleketi “mış” haline getirmeyi başarmış bir Pinokyo o!

Pinokyo’nun en büyük ”mış” hali veya yeniliği ise, “yeni - yeni - liberal - muhafazakâr - popülist” politika! Popülizm yeni değil ama bugünkü uygulaması elemterefiş kem gözlere şiş cinsinden! Toplumun nabzını da, cebini de tutan cinsten!

Mesela, şimdi imam hatip okulu isteniyormuş! Hükümet ne yapsın! Yok, “İstanbul’da 76 ilk öğretim okulu imam hatibe dönüştürülecekmiş;  Beykoz’da imam hatibe dönüştürülmeyen okul kalmamışmış; İstanbul’da Haham Başı’nın torununun gittiği okul bile imam hatibe dönüştürülmüşmüş!” diye kıyamet koparılıyor ya, bakmayın!

Bunlara meydan bırakmamak üzere artık yenilik değil, “restorasyon “dönemi geliyor ki, “dağılın bre gafiller” zamanı gelmekte demektir! En başta medyadan az gafil dağıtılmadı ama bunların da sonu gelmiyor ki kardeşim!

* Çiğdem Toker’in Cumhuriyet’teki 3 Eylül tarihli “Hükümet Programındaki Pinokyo” başlıklı yazısını okumak lazım.