Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Aslında böyle bir soru sormak bana “abesle iştigal” gibi görünse de “yurdum insanı” Türkçe konusunda o denli başına buyruk davranıyor ki, işe bazen abeceden başlamak gerekiyor. Ünsüz harflerin nasıl seslendirilmesi gerektiği üzerine bu köşede daha önce birkaç yazı yazmıştım. Ne var ki insanların yerleşik alışkanlıklarını değiştirmek kolay olmuyor. Yanlış kullanımlar azalacağı yerde yaygınlaşarak sürüyor… Yüksek […]

Aslında böyle bir soru sormak bana “abesle iştigal” gibi görünse de “yurdum insanı” Türkçe konusunda o denli başına buyruk davranıyor ki, işe bazen abeceden başlamak gerekiyor.

Ünsüz harflerin nasıl seslendirilmesi gerektiği üzerine bu köşede daha önce birkaç yazı yazmıştım. Ne var ki insanların yerleşik alışkanlıklarını değiştirmek kolay olmuyor. Yanlış kullanımlar azalacağı yerde yaygınlaşarak sürüyor…

Yüksek Seçim Kurulu, toplumsal depreme yol açan “karakuşi” kararlarının ardından her kesimde çok tartışıldı. Bu tartışmalar sırasında bir de dil sorunu çıktı karşımıza.  

Türk abecesinde 8’i sert, 13’ü yumuşak olmak üzere toplam 21 adet sessiz harf vardır. Bütün sessiz harfler “e” ünlüsüyle seslendirilir: fe, he, ke, le, me, se… gibi. Bu kuralın ayrık durumu (istisnası) yoktur. O nedenle “h”yi “ha” ya da “aş” diye okumak yanlıştır. Bunun gibi “k” ünsüzünün okunuşu da “ka” değil “ke”dir. Gelin görün ki kimi yazarlar, yorumcular ve sunucular, özellikle “h” ve “k” harflerini yanlış seslendiriyorlar…

***

İlhan Cihaner’in 12 Nisan 2019 tarihli BirGün’deki yazısının başlığı: “KaHeKalı ve mazbata”… Çok yadırgadım! KHK’nin kısaltmasını sanki inat olsun diye böyle yazmış Sayın Cihaner! Yazısının içinde de aynı yanlışı sürdürüyor:

“Çok yazıldı çizildi ama KHK’lar OHAL’in ilan edilmesine neden olan konu ve süreyle sınırlı ilken, parlamento ve anayasa hukukunun tüm ilkeleri yerle bir edilerek aynen kanuna dönüştürüldü ve OHAL rejimi kalıcılaştı. KHK’larla ihraç edilenlere dönük tedbirler de kalıcılaştı.”

Bu tümcelerde geçen “KHK’lar” ve “KHK’larla” biçimindeki ifadelerin “KHK’ler” ve “KHK’lerle” diye düzeltilmesi gerektiğini belirtip geçelim…

***

HDP İstanbul Milletvekili ve gazeteci Ahmet Şık’ı birkaç gün önce Tele1 ekranında dinlerken mutluluk duydum. Bu arkadaşımız, YSK’den söz ederken kısaltmayı kuralına göre söylüyor, sürekli olarak “YeSeKe” diyordu. Bunun, bilgiye dayalı bir seçim olduğundan kuşkum yok. Oysa aynı kanalda Merdan Yanardağ ile program yapan Prof. Dr. Emre Kongar, Türk abecesinin ünsüz harfler kuralına aldırmadan her akşam “YeSeKa” deyip duruyor! Üstelik yalnızca konuşurken değil yazarken de yapıyor aynı yanlışı. Bir örnek vereyim: 5 Mayıs 2019 tarihli Cumhuriyet’teki köşeyazısının başlığı şöyle: “YSK’dan Beklenti: Ahlâk mı, kahramanlık mı?”

Eh, ekran yorumcularımız, köşeyazarlarımız, aydınlarımız, “kanaat önderlerimiz” bile böyle yaparsa, sokaktaki insandan “doğru Türkçe” adına ne bekleyebiliriz?

***

Bunca olumsuz örneğin arasında Kaan Sezyum’un 8 Mayıs 2019 tarihli BirGün’deki yazısı beni umutlandırdı. Yazar, üstüne basa basa “YESEKE” demiş. Buna karşın, BirGün’de hâlâ “YeSeKa” diyenlerin sayısı az değil!

Yanlış kullanımlar yaygınlaştıkça kuralsızlık kural durumuna geliyor.

Türkçenin abecesinde bile ortaklaşamazsak, daha çetin konularda nasıl birlik sağlayabiliriz?

***

HAFTANIN NOTU

Mahmut Uzun’suz Trabzon…

İnsanların en umarsız kaldıkları an, sevdiklerini yitirdikleri andır.

Böyle durumlarda diliniz bağlanır, nutkunuz tutulur, lal olursunuz! Sözcükler anlamını yitirir!

Geçen hafta ben de bu durumdaydım. Çünkü “Trabzon’un sol tarafı” büyük bir vurgun yedi. Adı “kalleş” olan ölüm, can kardeşimiz, sevgili yoldaşımız Mahmut Uzun’u yaşamının baharında aldı elimizden.

O; türküler, dostluklar, aşk ve kavga insanıydı! Yoldaşları için gözünü kırpmadan giderdi ölüme. Bir eli sazının tellerinde, öbür eli tabancasının kabzasında: Tonyalı devrimci Mahmut Uzun…

Onun ölümüyle Trabzon’un bir rengi daha soldu. Kıyıkentin neşesi, coşkusu ve isyanı gölgelendi. Ağır yara aldık.

Başta eşi Eylem Beyazpirinç Uzun olmak üzere tüm yoldaşların başı sağ olsun.