Beş yıl önce bugün, darbeler tarihi çoktan kapandı denilirken, uzun süre iktidarın en önemli ortağı olmuş bir cemaat, iktidardan daha fazla pay alma/iktidar payını kaybetmeme kavgası içinde, uzun süre beraber yürüdükleri yoldan saparak iktidara karşı bir darbe girişiminde bulundu.

Resmi ve yasal iktidar AKP için yıllarca “Hocaefendi” olan “terör örgütü elebaşına”, yıllarca baş üstünde tutulan “Hizmet Hareketi” de “Fethullah Gülen Silahlı Terör Örgütü”ne (FETÖ) dönüştü.

Aradan geçen 5 yılda 100 binden fazla FETÖ operasyonu yapıldı. 23 bin 364 kişi ordudan atıldı. Darbe ve darbecilerle mücadele için ilan edilen OHAL süreci boyunca 130 bine yakın kamu görevlisi ve 6 bin akademisyen KHK’lerle görevlerinden uzaklaştırıldı. Açılan 289 FETÖ davasından 288’i sonuçlandı, 3 bin kişiye müebbet ve ağırlaştırılmış müebbet cezaları verildi.

Ama FETÖ hâlâ en önemli tehdit ve iktidar o tehditle mücadele için hâlâ OHAL uygulamalarına ihtiyaç duyuyor. Gülen’in AKP’den de önce devlet içinde örgütlenmeye başladığı kesin. Ancak, onu 5 yıldır süren operasyonlara karşın devletten temizlenemeyecek kadar devletin dokularına nüfuz ettiren AKP oldu ve bu eseriyle ne kadar övünse azdır!

Darbe girişiminin 5’inci yıldönümünde, bir tarafta kendisini kandıranlarca demokrasiye karşı girişilen en ağır saldırıyı savuşturmakla övünen demokrasi havarisi bir iktidar var, öte tarafta da birisi daha güncel olmak üzere muhalefet çevrelerince sorulan iki soru.

Güncel soruyu; isimler, adresler, plaka numaraları ve silah adları zikredip, AKP İstanbul örgütü üzerinden sivillere silah dağıtıldığını söyleyen Sedat Peker tetikledi.

Emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk kayıp silahların sayısının 20 tugayı donatacak kadar olduğunu belirterek, durumu “vahim ve çok ciddi” olarak niteledi. “Bu, darbe yapmak için teşkilatlanmaktır. Öyle palavradan değil, fiilen. Yani darbeye hazırlık eylemleridir bunlar” dedi.

Neyse ki, İçişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Çataklı, “20 Tugayı Donatacak Silah Kayıp” iddiasının doğru olmadığını ve 15 Temmuz sonrasında bakanlık bünyesinde toplamda sadece 24 silahın kaybolduğunu açıklayarak, kamuoyunu rahatlattı!

İktidarı ele geçiren reaksiyoner kadroların yaşadığı müttefikler arası “iç hesaplaşmalar”a ve siyasal yaşamın “ittifaklardan” oluşan karşı cephelere bölünmüş olmasına dikkat çeken Prof. Dr. Raşit Kaya’nın, memlekette “İç Savaş öncesi İspanya’da olduğu gibi bir kapışmaya dönüşme endişesi” ise epey ürkütücü.

Konuyu İspanyol Haber Ajansı için değerlendiren, FETÖ kumpasıyla tutuklanıp yargılanmış yazarımız İlhan Cihaner’e göre; “15 Temmuz girişiminin ana aktörü olan Fetullahçı yapılanma, iktidara gelme ve yönetme sürecinde AKP’nin ana partneriydi. Onun yargı, sermaye ve orduyu ele geçirmesinin önünü AKP açtı. Sonra, iktidarı paylaşma anlaşmazlığıyla bir iç çatışma yaşamaya başladılar. Suç örgütü olarak tanımlanmaları ile kesin ve sert bir tasfiyeye uğrayacağını gören Fetullahçılar, en güçlü örgütlendikleri ‘ordu’ eliyle son hamlelerini yapmak istediler. Atatürkçü subayların darbenin karşısında konumlanması ile darbe başarıya ulaşamadı. Ancak üzerinden 5 yıl geçtikten sonra, iktidarın, bu darbe girişimi ve dinamikleriyle hesaplaşmak yerine ilk andan itibaren mutlak iktidarını sürdürmek için durumu fırsata çevirdiğini görüyoruz. AKP, bir darbe olsaydı ne yapılacaktı ise onları yapıyor.”

İktidar yolculuğunun uzun süre parçası olmuş Ali Babacan’ın değerlendirmesi de farklı değil: 15 Temmuz güçlü ve demokratik bir hukuk devleti için fırsat olabilecekken, 84 milyonu tek imzaya mahkûm eden ucube bir sisteme geçişin fırsatı olarak görüldü.

Artık darbelerin değil demokrasinin konuşulduğu bir ülke özlemiyle…