Gerçeği savunmak kadar önemli yalanı hatırlamak, unutturmamak.

Hatırlıyor musun?

31 Mart 2019 yerel seçimlerinden önceydi.

Yalan kalpazanları vardı.

Ankara’da sokaklara katlanmış 100 TL’lik banknot şeklinde bildiriler atmışlardı.

Para bulduğunu sananlar kağıdı açtıklarında Mansur Yavaş’a atılan iftiraları görüyordu.

‘Mansur Factoring, çek-senet tahsilatı, evrakta sahtecilik, yargı içinde çete, tehdit ve şantaj…’ yazıyordu.

Siyaset 5 paralık, o zaman 100 TL bir mutfak alışverişine yetecek kadar değerliydi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, halen neden istifa ettirildiği açıklanmayan Melih Gökçek’in batık dinozorları önünde Ankapark açılışında konuşmuştu:

“Ankara’yı sahte imzalarla senet imzalayanlara teslim edemeyiz. Gerçekler çarşaf çarşaf ortaya dökülüyor.”

Erdoğan, TV programında devam etti:

“Bu zatın zaten seçim öncesi ya da seçim sonrası ne olacağı belli değil.”

Cumhur İttifakı koro halinde suçluyordu.

AKP adayı Mehmet Özhaseki: “Yurt dışında bir adam, bu pis işlere karışsa bırakın Ankara’ya belediye başkan adayı olmayı sokağa çıkamaz.”

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu: “Mansur Yavaş, iş takipçisidir, yüzde 10’cudur, paraya tamahkar olduğu ortaya çıkmıştır.”

Devlet Bahçeli: “Adaylıktan çekildiğini ifade etmeli. Yani diyorum ki yavaş yavaş ayrıl.”

Sabah, Yeni Şafak, Akşam, Akit, Star ve nice yandaş günlerce karalama manşetler, haysiyet celladı köşe yazılarıyla çıktı.

İftiranın kaynağı Necmettin Kesgin’di. “Mansur Yavaş, sahte imzam atılan senetle benden tahsilat yapmak istedi” diyordu.

Dolandırıcılıktan çocuk pornosu bulundurmaya kadar pek çok suçtan yargılandığı ortaya çıkmasına karşın her gün bir yandaş kanalda saatlerce konuşturuluyordu. ‘Saygın iş adamı’ olarak sunuluyordu.

Aylar geçti…

Necmettin Kesgin, hakkındaki suçlamalardan 11 yıl hapis cezası aldı ve 7 aydır yakalanmıyor.

Ve üç gün önce…

Mansur Yavaş beraat etti.

Yandaşların hiçbirinde tek satır haber olmadı.

Siyasilerden hiçbiri özür dilemedi.

Toplumun hafızasızlığı, siyasetlerinin temel taşı…

Yalan dolan, yönetim biçimi…

Utanma duygusu sizlere ömür…

Sakın unutma.

***

Alışmamak, unutmamak bir direniş bu ülkede.

1.5 yıl önce, 31 Mart gecesi Ekrem İmamoğlu seçimi kazanınca başlayan yalan fırtınasını hatırlıyor musun?

Anadolu Ajansı ilk verilerde AKP adaylarını yüzde 60-70 oranıyla önde gösteriyordu. İstanbul’da Ekrem İmamoğlu öne geçmek üzereyken veri akışını 20 saat kesmişti. Binali Yıldırım kameralar karşısına geçip ‘Ben kazandım’ demişti.

Yüksek Seçim Kurulu, İmamoğlu’nun kazandığını açıkladıktan sonra Erdoğan, “Neredeyse tümü usulsüz. Boş alanlarda, tarlalarda, adreslere nasıl oy kullanılmış görmekteyiz” diyordu.

Caddeler, sokaklar Erdoğan ve Binali Yıldırım’ın fotoğrafı olan ‘Teşekkürler İstanbul’ pankartlarıyla donatılmıştı.

“Hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oldu” açıklaması unutulur mu?

Ya “Soyadından AKP’li olduğu anlaşılanlara oy pusulası verilmedi” açıklamasını hatırlar mısın?

Binali Yıldırım’ın gülerek başlattığı ‘Çünkü çaldılar’ kampanyasındaki iftira çıkar mı akıldan?

Lüks otomobilinin içinde “Yıldırımlar çakacak” diye kampanyaya destek videosu çeken kadının yüzü geliyor mu gözlerinin önüne?

Herkes unutsa ‘FETÖ’cü olmakla suçlanan yüzlerce sandık kurulu başkanı unutabilir mi yaşadıklarını?

Büyükçekmece’de, Maltepe’de polisler kapı kapı gezerek sahte seçmen arıyordu.

Yandaşlar her gün ‘Sandıkta darbe’, ‘Hırsızlık’, ‘FETÖ organizasyonu’ manşetleriyle çıkıyordu. YSK üyelerinin kocaman fotoğraflarını yayınlayarak baskı kuruyorlardı.

YSK’nın ‘İstanbul Seçimi yenilensin’ kararı halkın iradesine darbeydi.

İlk seçimden daha büyük farkla yenildiklerinde yalanlar rafa kalktı.

1.5 yıl geçti, ne sahte seçmen ne FETÖ organizasyonu ne usulsüzlükten bir mahkumiyet var.

Hepsini yaşadık…

Yalan manşetler, demeçler arşivde.

‘Seçimlerin yenilenmesi’ yönünde oy kullanan YSK üyeleri mi?

Onlar yükseldi.

Muharrem Akkaya artık YSK’nın yeni başkanı.

Zeki Yiğit, Danıştay Başkanı oldu.

Sakın unutma…

***

Bugün ölümcül bir yalanın içindeyiz hepimiz.

Turkuaz tablodaki beyaz sayılar gerçeği söylemiyor.

İstediği zaman Covid-19 testi yaptıran ayrıcalıklılar rakamlarla oynuyor.

Bunu, en iyi canlar kurtarmak için mücadele edenler biliyor.

Elleri plastik eldiven içinde durmaktan buruşmuş, yüzleri saatlerce çıkarılmayan maskenin çizikleriyle dolu, pandemi kıyafetlerinde gün boyu ter içindeler.

Aylardır yorgun, sevdiklerine hasret ve kaybettikleri 90 meslektaşlarının acısı içindeler.

Onlar doktor, yanlış teşhisin öldüreceğini bildikleri için hakikati savunuyorlar.

Ve Covid-19 testi yaptırmayanın yaklaşamadığı iktidarın küçük ortağı, kaşlarını çatıp Türk Tabipler Birliği’ne saldırıyor. Susturmak istiyor.

Ne de olsa…

Siyaset 5 paralık…

Yalan geçer akçe…

İnsan hayatı çok ucuz…

Sen yine de sakın unutma…