TMMOB Şehir Plancıları Odası, depremle yerle bir olan Hatay ile ilgili rapor hazırladı. Raporda, 6306 sayılı Afet Yasası’ndaki değişikliklerle mülksüzleştirme ve zorla tahliyelerin önünün açıldığı vurgulandı.

Afetzedeleri zorla yerinden edecek
Riskli alan ilan edilen yerler de yapılaşmaya açılıyor. (Fotoğraf: AA)

Haber Merkezi

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Şehir Plancıları Odası (SPO) Maraş merkezli depremlerde yıkılan Hatay’la ilgili ‘Planlamanın Analizi’ atölyesinin yürüttüğü raporu paylaştı. Raporda, gelecekte yaşanacak doğa olaylarına karşı daha dayanıklı, dirençli yaşam alanlarının inşaa sürecine dikkat çekildi. Ayrıca raporda, 6306 sayılı Afet Yasası’nda yapılan değişikliklerle mülksüzleştirme ve tahliyelerin önünün açıldığı belirtilerek “Bilimi yok sayan kararlarla deprem bölgesindeki molozları en hızlı şekilde nasıl paraya çevireceklerinin hesabıyla hareket edilmektedir. Deprem sonrasında yaşanan her olay, depremden ders alınmadığını göstermektedir” denildi. Raporda belirli başlıklar adı altında şu veriler paylaşıldı:

Ulaşım: Toplanma alanlarına erişim olanağının göz önüne alınmadığı, oldukça dar sokaklardan oluşan kentsel dokuda, yıkımlarla beraber toplanma alanlarına erişimin olanaksız hale gelmesi yaşanan kayıpları artırmıştır. Dirençli yerleşmeler için altyapı planlamasını içeren konular da büyük önem arz etmektedir.

Açık yeşil alan: Kent içerisindeki açık yeşil alanların yetersizliği ile birlikte bu alanların bir kısmı ile kesişen AFAD afet toplanma alanlarının da yetersiz olduğu görülmüştür. Deprem sonrası yıkım verileri, afet toplanma alanları ve açık alanların dağılımı bir arada incelendiğinde mevcut alanların kentteki ihtiyacı karşılamak için oldukça yetersiz olduğu belirlenmiştir. Kent merkezi bölgesinin açık alan erişimi en düşük bölge olduğu görülmektedir. Bununla birlikte kentte birçok yerleşimin de afet toplanma alanlarına erişimi olmadığı tespit edilmiştir.

Kamu yapıları: Yıkım sonrası ortaya çıkan veriler incelendiğinde, deprem sonrasında acil durum müdahalesi için hayati önem taşıyan, kamu yapılarında dahi denetim süreçlerinin etkin bir şekilde yürütülmediği ortaya çıkmıştır. Bu durumun karşı karşıya kalınan tabloyu ağırlaştırdığı açıktır. Kamu kurumu yapılarının dahi bu denli yıkıma uğraması, kentsel gelişme süreçlerine kendi içinde felaket üreten bir sistemin hakim olduğunu göstermektedir.

Riskli alanlar: Riskli alan ilan edilen bir alanın afete dirençli yerleşimler oluşturmayla ilişkisi neredeyse yoktur. Antakya’da riskli alan olarak ilan edilen yerdeki yıkım bunu açıkça göstermiştir. Riskli alanlarla ilgili edindiğimiz deneyim, yasal mevzuatımızın, kentsel dönüşümde sermaye için kullanışlı bir araç haline gelmesinden ibarettir. Yani bir yerleşimin riskli alan ilan edilmesi, o alanın hızlı bir biçimde sermaye güçlerine parsellenmesi anlamına gelmektedir. Ülkemizde, tam da bu sebepten ötürü, kamu yararını önceleyen, yerinde dönüşüm ilkeleriyle kentsel soylulaşmaya yol açmayacak bir kentsel dönüşüm anlayışı yoktur. Riskli alan ilan edilen yerleşimlerde yıkıp yeniden yapma anlayışı baskın hale gelmiştir.

RİSKLER ELE ALINMIYOR

Kentsel dokular: Hiçbir riskin kapsamlı bir biçimde ele alınmadığı açıkça görülmektedir. Risklerin kendi içinde ayrıştırılıp kentsel büyümenin buna göre yönlendirilmediği, yapı desenlerinde kentsel kırılganlık seviyelerine göre hiçbir farklılık gözetmeyen bir şehircilik anlayışıyla hareket edildiği, olası bir felakette toplanma alanlarına, insanların bu alanlara erişimine ve hareketliliklerine göre düzenlenmiş eylem planlarının hazırlanmadığı görülmektedir. Bilimsel gerçeklikleri, daha önce hazırlanan raporları, acil müdahale planlarını ve yapılan tüm uyarıları dikkate almadan mekâna yapılan müdahalelerin yarattığı yıkım ortadadır.

∗∗∗

PARA HESABI YAPIYORLAR 

Hatay genelinde depremin sonuçlarına ilişkin de şu izlenimlere yer verildi: “Gelinen noktada depremin sonuçlarına ilişkin çok daha üst düzey önlemler alınması gerekirken, planlama meslek alanı devre dışı bırakılmış ve alelacele kararlarla yeniden yerleşim alanlarına dair yer seçimleri yapılarak inşa faaliyetlerine başlanmıştır. Parçacıl yer seçimi kararları ve yetersiz altyapılarıyla geçici barınma alanları oluşturulmuş, insanlar depremin acı etkileriyle boğuşurken sel ve taşkın gibi bir dizi başka felaketle baş başa bırakılmıştır. Üstelik 6306 Sayılı Afet Yasası’nda yapılan değişikliklerle mülksüzleştirme ve zorla tahliyelerin önü açılmıştır. Bu yeni yasanın deprem bölgesinde çok ciddi bir soylulaştırma sürecini de başlatacağını söylemek gerekir. Görüldüğü gibi sermaye çevreleri planlamayı, bilimi yok sayan kararlarla deprem bölgesindeki molozları en hızlı şekilde nasıl paraya çevireceklerinin hesabıyla hareket etmektedirler. Deprem sonrasında yaşanan her bir olay, depremden hiçbir ders alınmadığını göstermektedir” denildi.