Film festivallerimiz, pandemi nedeniyle zorluklarla geçen bir yıldan sonra yeni mevsime hızlı bir giriş yaptı. Ayvalık ve İzmir’de gerekli önlemler alınarak gerçekleştirilen festivaller büyük ilgi gördü.

Geçen hafta, “4. Ayvalık Film Festivali”nin ilk günlerinden izlenimler aktarmıştım. Bu hafta Ayvalık’ta izlediğim diğer filmlerle başlayıp İzmir Büyükşehir Belediyesi’nİn 8-12 Eylül tarihleri arasında, UCLG Kültür Zirvesi’ne paralel olarak düzenlediği “1. Uluslararası Akdeniz Sinemaları Buluşması”nda yaşadıklarımızı aktarmaya çalışacağım. Kariyo & Ababay Vakfı ve ‘Başka Sinema’nın düzenlediği Festival, 2-8 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirildi. Balıkesir Büyükşehir ve Ayvalık Belediyeleri, ASKEV (Ayvalık Sanat Kültür Eğitim Vakfı), Kültür İçin Alan gibi kurumların katkılarıyla düzenlenen festival, her zamanki gibi nitelikli bir film seçkisi ve yan etkinliklerle çıktı Ayvalık seyircisinin karşısına. Pek çok yabancı filmin Türkiye’deki ilk gösterimlerinin gerçekleştiği festivalde, izlediğim filmler arasında birkaçı öne çıkıyordu.

Rus yönetmen Aleksey German Jr’un “Ev Hapsi”nden geçen hafta söz etmiştim. “Hepimiz biliyoruz gerçek hırsızın kim olduğunu” ama gerçek hırsızların değil, iftira atılarak yargılanan suçsuz insanların var olduğu bir ülkede ayakta kalmanın tek yolu cesur olmak, teslim olmamak diyordu yönetmen. Ülkesindeki siyasal-toplumsal sorunlara değinen bir başka yapım da Meksikalı yönetmen Michel Franco’nun “Yeni Düzen”i idi. Bir burjuva ailesinin malikanesinde düğün hazırlıkları sırasında başlayan film, zenginlere yeşil boyalarla saldıran işçilerin kanlı eylemleri ile sürüyor. Çok geçmeden ordu devreye giriyor ve şiddetin yönü değişiyor. ‘Toplumsal adalet sağlanmadıkça, merhametle bir yere varılamaz’ temasını ele alırken, ‘Şiddet şiddeti doğurur’ gibi beylik bir önermeden öteye geçemeyen, dramatik yapısı zayıf bir filmdi ne yazık ki. Günümüz Almanya’sına 1930’ların Almanya’sına benzeten, Weimar Cumhuriyeti yıllarına gönderme yapan Dominik Graf’ın “Fabian ya da Bok Yoluna Gitmek” filmi ise gerek politik söylemi gerekse sinemasal anlatımı açısından çok daha sağlam bir filmdi. İstanbul Film Festivali’nde izlemiş, düşüncelerimi okurla paylaşmıştım.

KAÇIK PORNO

Romen yönetmen Radu Jude’nin “Kaçık Porno” adıyla festivalde ilk gösterimi yapılan “Bad Luck Banging or Loony Porn”, özgün sinema diline sahip, cesur bir yapım. ‘Hardcore’ bir sahne ile başlayan filmin salonlarda gösterime çıkma şansı biraz zayıf görünüyor, ama dijital platformlarda büyük ilgi göreceğini şimdiden söylemek olası. Bir karı kocanın filme aldıkları sevişmelerinin sanal ortama düşmesinin yarattığı skandalı tartışmaya açıyor yönetmen. Bölüm başlıkları, alternatif sonlar içeren, sorular soran, cevapları seyirciye bırakan film, Brecht’yen bir anlatımla baştan sona ilgiyi ayakta tutuyor.

İlk bölümde, filmin kahramanı kadının içine düştüğü bu açmaz karşısındaki arayışlarına tanık oluyoruz. İkinci bölüm, filmin en özgün yanı. Otorite, faşizm, ayrımcılık, namus gibi farklı kavramlar üstüne kısa kısa göndermelerde bulunuyor. Önümüze açtığı tartışmada başvurabileceğimiz değerlendirme ölçütleri bunlar adeta. Filmin sonraki bölümünde, filmin kahramanı kadının öğretmenlik yaptığı okulda sorgulanmasına tanık oluyoruz. Kişisel yaşamımıza ilişkin bir konu kamusal alana taşındığında, yaşadıklarımızdan ötürü suçlanabilir miyiz sorusunu tartışıyor okuldaki öğretmenler ve aileler. Yönetmen farklı sonuçları art arda sıralayarak, seyircinin kendini sorgulamasını istiyor. Siz bu durum karşısında ne yapardınız? İşinde çok başarılı olan kadını özel yaşamından ötürü mahkûm eder miydiniz, yoksa okuldan atılmasına karşı çıkar mıydınız? Toplum baskısından uzak karar verebilir miydiniz?

Festivalde izlediğim yerli filmler hakkındaki görüşlerimi yazmak istemiyorum, önümüzdeki Adana ve Ankara Festivallerindeki jüri görevlerimden ötürü. İkinci bir izleme şansı verecek bu görevlerin ardından paylaşabilirim bu filmlere ilişkin düşüncelerimi. Ama, festivalde ‘Kulaktan Kulağa’ adlı bölümde izlediğim kısa filmlerden söz etmeden geçemem. Temmuz 2020-Mart 2021 tarihleri arasında Diyarbakır, Batman ve Mardinli kadın yönetmenlerin çektiği 12 kısa film, Anadolu Kültür’ün oluşturduğu Diyarbakır Sanat Merkezi’nce hayata geçirilmiş. Siyasi kararlar sonucu bölgede yaşanan kültürel yıkımı konu alan filmler bunlar. Slogana kaçmadan yalın gerçeği yüzümüze çarpan belgeseller… Sur içindeki yıkımın ardından ortaya çıkan yapılaşmaya, Nusaybin’deki TOKİ dehşetine tanık oluyor, bir kahve falında yöre insanlarının düşlerine, düş kırıklıklarına ortak oluyoruz bu filmler aracılığıyla. Ayvalık Film Festivali’nde her yıl bir yönetmene (önceki yıllarda Nuri Bilge Ceylan, Emin Alper ve Ümit Ünal’a) verilen ‘Yılın Yönetmeni’ ödülünün sahibi “Çatlak” filmi ile ulusal ve uluslararası pek çok ödül kazanan Fikret Reyhan oldu.

ALLOUACHE’IN ÖDÜLÜ

Reyhan ile birlikte, Ayvalık’tan bir başka Akdeniz kentine geçiyoruz. Yönetmenliğini yaptığım “Uluslararası Akdeniz Sinemaları Buluşması” ile ülkemize yeni bir sinema etkinliği kazandırmanın heyecanını yaşıyoruz, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sanat Dairesi’nin yöneticileri ve çalışanları ile birlikte. ‘Buluşma’nın en önemli yanı, Tunus, Fas, Lübnan, Filistin, Suriye, Slovenya, Hırvatistan, İtalya, Fransa ve Türkiye’den sinema kurumları yöneticileri, festival sorumluları, yapımcı ve yönetmenlerin katılımıyla iki gün süresince -etkinliğin konaklama sponsoru- Swissotel’de yapılan toplantılar oldu. Önce, kültürel alanda (festivaller, sinema kulüpleri, sinema okulları arasında) işbirliği olanakları değerlendirildi; yapım ve dağıtım alanında neler yapılabileceği konuşuldu. Ardından, ortak projelere ilişkin öneriler tartışıldı, Akdeniz’de bir Sanat Sinemaları Ağı kurulmasının gerekliliği üzerinde duruldu ve Akdeniz’in kuzeyi ile güneyi arasındaki konumu nedeniyle İzmir’in ideal bir buluşma noktası olduğu vurgulandı.

Akdeniz Sinemaları Buluşması’nda sinema kültürüne büyük katkıları olmuş bir sinema insanının, Fransız Sinemateki’nin kurucusunun adına Henri Langlois Ödülü koymayı tasarlamış, ilk yılın ödülünü Cezayir sinemasının ustalarından Merzak Allouache’a vermeyi kararlaştırmıştık. Ne var ki, buluşmaya birkaç gün kala Allouache’ın kızı arayarak babasının Covid-19’e yakalandığını duyurdu. Toplantı sonunda, kendisine toplu bir selam gönderdik. Ödülünü seneye İzmir’de almaya söz verdi. Bir an önce sağlığına kavuşmasını diliyorum.

8 Eylül’de başlayan festivalde 14 film gösterildi. Bunlar arasında iki de yerli film vardı. “Çatlak” ve “Bilmemek” filmlerinin yönetmenleri Fikret Reyhan ve Leyla Yılmaz ile festival mekânlarından Fransız Kültür Merkezi’nde söyleşiler gerçekleştirdik. Filistinli yönetmen Amin Nayfeh’le söyleşi “200 Metre” filminin gösterildiği Kadifekale gemisinde oldu. Yabancı kültürlerden yönetmenlere kucak açan Fransız sinemasının yeni yapımlarının önemli bir ağırlık taşıdığı programda, Cezayir asıllı Fransız yönetmenler, Mouina Meddour, Maiwenn, Tunuslu Kouther Ben Hania, Mali asıllı Fransız yönetmen Ladj Ly, Fas asıllı Alaaddin Aljem, Ermeni asıllı Fransız yönetmen Robert Guediguian, İspanyol Alejandro Amenabar, Yunan yönetmen Christos Nikou’nun filmleri vardı. İzmirli sinemaseverler, özellikle deniz üzerinde Akdeniz filmleri izlemekten büyük keyif aldı; gösteriler dolu bir güvertede gerçekleşti. Festivalin son günü olan bugün Karaca Sineması’nda İsrailli Nadav Lapid’in “Eş Anlamlılar”ı, gece 21’de Göztepe iskelesindeki Kadifekale gemisinde Fransız yönetmen Chloé Mazlo’nun “Lübnan Semaları” filmi gösterilecek. Deniz üzerinde Akdeniz filmlerini izlemek gerçekten de farklı bir duygu. Önümüzdeki yıllarda bu mekânın gelenekselleşeceğini düşünüyorum.