Muhalefetin iki büyük partisinin lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener il il, ilçe ilçe, köy köy gezip tarımın, ticaretin ve çalışma hayatının sorunlarını yerinde tespit ediyor. Tespit etmekle kalmıyor sanayicinin, esnafın, çiftçinin, işçinin, işsizin, memurun, emeklinin sorunlarını nasıl çözeceklerini de anlatıyorlar. Fakat eğitim, AKP sonrası iktidarın çözmesi gereken sorunlarından biri değilmiş gibi bir türlü muhalefetin gündemine girmiyor.

Gençlerin alacağı iletişim teknolojisi ürünlerininin (bilgisayar, telefon, internet vb.) sübvanse edilmesi veya barınma gibi vaatler, yaşadığımız eğitimsel problemlerin bir parçası olmakla beraber eğitimin asıl sorununa nasıl müdahale edileceğinin işaretini vermiyor bize. O nedenle iktidarı devralma hazırlığındaki muhalefetin, tek tek ortaya çıktığında sorunu tarif etmek yerine bir bütün olarak eğitimi nasıl ele alacağını şimdiden açıklaması gerekiyor.

Öğrencilerinin barınma sorunu, üniversite öğrencilerinin eylemiyle fark edildi. Şimdi parkta yatan gençlere başını sokacak yer arıyoruz. Öğrenciyi otel gibi geçici mekanlara yerleştirmekle sorunu çözmüş olmayacağız. "Öğrenci evi", kamp değil, okul yaşamıyla uyumlu (çalışma, sosyalleşme, birey olma, özgürleşme) mekanlar olmak durumundadır. Eğer, eğitimin ihmal edilmiş böylesine can alıcı her sorununu, sorun sonucunu gösterdiğinde fark edeceksek politikaya, politikacıya ne gerek var?

İktidar, yurt politikasını eğitimi dinselleştirip ticarileştirilmesiyle tam bir uyum içinde yürüttü. Eğitim kurumları ticarileştirilip öğrenci müşterileştirilirken öğrencilerin barınma ihtiyacının kamu kurumları kanalıyla çözümü yoluna gidilemezdi. Dinselleşme de öyle; dindelleştirilen okul eğitimini sürdürebilir kılmak için öğrencinin kamusal alanın dışında da takip edilip denetim altında tutulması gerekirdi. Nitekim İslamcılar, ticaretle dinsellleşmeyi tam bir koordinasyon içinde sürdürerek öğrencilerin barınma mekanlarını (yurt, ev, misafirhaneler) cemaatlerin ticaret alanına dönüştü.

İslamcılar, yurtların da eğitim kurumu olduğu bilincinde, bunu hep biliyorlardı; bilmeyen biziz. Demem o ki belediye yönetimini AKP'den alan başkanlar, göreve gelir gelmez hem barınma/beslenme ihtiyacını giderme hem okulda propagandaya maruz kalan öğrencilerin özgürleşmelerini desteklemek için kalıcı yurt yapımına odaklanmalıydı. Belediyeler bunu sadece barınma sorununu çözmek için değil, öğrencileri cemaatlerden kurtarmak için de yapmak durumundaydı. CHP’li belediyelerin merkezi yönetimden kaynaklanan sorununa gecikmeli de olsa müdahale etmek zorunda kalmaları ve bu konuda hızlı hareket etmeleri, öğrenci yurdu sorununu yerel yönetimlere bırakmak gerektiğinin düşünülmesine vesile olabilir. Tabi bu ara iktidar devir alındığında ne denli hazırlıklı ve hızlı olmak gerektiği de görülmüş oldu.

Hiçbir sorunu yaşamadan fark edemiyoruz; eğitime de öğretim yılı başında değinip geçiyoruz. Öğrencilerin barınma meselesini önümüze düştüğü için tartışıyoruz. Oysa bu ülkenin enflasyondan, bütçe açığından, işsizlikten önce çözülmesi gereken eğitim sorunu var. İnsanı, insanlığı kaybediyoruz. Bütçe açığı gibi kimi ekonomik kararlarla önlenebilir kayıplardan değil, toplumdan söz ediyoruz. O nedenle işsizlikle mücadele stratejisini açıklayan muhalefetten AKP’den kalacak enkazı nasıl kaldıracağını; nasıl bir toplum, nasıl bir insan, nasıl bir öğrenci, nasıl bir okul sorularına çözümü nedir duymak istiyoruz. Mesela dinin modern eğitim içindeki yeri hakkında ne düşünülüyor, dinsel öğretiler modern eğitimin başvurduğu kaynaklardan biri olmaya devam edecek mi? Eğitim ticari faaliyet alanı olmaktan kurtarılacak mı? Eğitim hangi değerler üzerinden şekillenecek? Sadece bu üç sorunun yanıtını bekliyoruz. Uzun uzun metinler beklemiyoruz müfredat, öğretmen, materyal, eğitimin örgütlenmesi/yönetimi dahil tüm soruların yanıtını toplum bu üç soruya verilecek yanıttan çıkarabilir.