Doksanlı yılların sonuna doğru Almanya da ağabeyimi ziyarete gitmiştim. Köln’de yaşıyordu, o seyahat içinde ağabeyim beni Köln’deki Türk Mahallesi’ne götürmek istedi, oraya gidip merak ettiğim ortamı görmek ve yiyebilecek tanıdık şeyler bulma umuduyla kabul etmiştim.

Fakat gördüğüm şey inanılmazdı ve çok da tanıdıktı, çünkü Anadolu’nun bir ilçesinin aynı koşulları orada yaratılmış, işin tuhaf yanı aynı konuşmalar ve yöresel yaşam tepkileri devam etmekteydi.

Farklı bir ülkenin yaşam reflekslerini reddedip, kendi geleneklerine göre yaşamak isteği uyum sorununu da beraberinde getiriyordu.

Hele hele muhafazakâr ve milliyetçi yöresel anlayış ile global dünyada yaşamak; Everest’e çıplak ayakla çıkmak gibi bir şey…

Arda Turan Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli futbolculardan biridir.

Geldiği konuma altyapıdan hocaları ve kendi emeğiyle gelmiştir.

Şehremini Lisesi’ndeki futbol takımında 6 aylık bir beraber çalışma ortamı bulmam onun hakkındaki kanaatlerimin kuvvetli olmasına nedendir.

Önemli özellikleri olan bir oyuncu… Eğer Galatasaray’da kalsaydı bir yerlere gelmesi mümkün olamazdı belki hâlâ başkanlar ve yöneticilerle tribünde çekirdek yemeye devam edecekti!

Evlenmiş olması ve çoluk-çocuğa karışması kaçınılmazdı.

Atletico Madrid onun için büyük bir nimettir.

Yeteneklerini sergilemesi, Türkiye’deki futbolcuların önünü açması ve dünya vatandaşı olması bakımından başına gelen bir lütuftur.

Evet, dünya vatandaşı olmak?

Bu biraz zor zanaat!

Kendini inkâr etmeden genele ulaşmak ve yöresel tepkimelerden kaçarak futbolun evrensel metotlarını kullanmak gerekir.

Buradaki en büyük açmaz; Madrid’de oynarken Türkiye’deki gibi düşünmek…

Bunu aşmak zorunluluktur, bunu aşmanın yolu; sosyal yaşantının etkilerini İspanya’da yaşadığı gerçeğin üzerine oturtmaktır.

Dil en önemli iletişim aracıdır, onun tüm özelliklerini öğrenerek kullanmak anlamanın ve anlatmanın en iyi yoludur.

Nihat Kahveci’yi bu konuda hep örnek olarak veririm, gittiğinin ilk senesi sonunda İspanyolca basın toplantısı yapması beni çok etkilemişti ve doğrusu da buydu.

Zaten başarısı da ortadaydı…

Arda’nın oyun içindeki yeteneklerini kullanırken Türkiye futboluna özgü düşünce anlayışını kullanması onun yeteneklerini yanlış kullanmasına neden olmaktadır. Galibiyete katkı yapacak bu kadar donanımları bir çırpıda yerelleştirerek alan kaybetmesinin farkına varmadığı kanısındayım.

Arda’nın açmazları zihinsel, kendisi için yeterli olduğunu sandığı futbol ile Türkiye yaşam figürlerini de katarak bunların İspanya’da tutacağını zannetmesidir.

Ronaldo’nun en samimi arkadaşı Rafael Nadal, Arda’nın Acun? Bu büyük çelişkinin en güzel örneğidir.

Ronaldo’nun Nadal ile diyaloğunun kendilerine katkısının büyüklüğü inanılmazdır. Ama Acun’un Arda’ya katkısını bırakın, Türkiye’de ilişkilerle bir yere gelen birinin Arda’dan aldıklarını tartışmak gerekir.

Acun ile Türkiye’ye gelip ekranlardan kendine oy istemesi inanılır gibi değil!

Dünya yıldızı olmak için sadece topla olan ilişki yeterli değil, evrensel sosyal ilişkilerde de kuvvetli olması gerekir. Bu bir zorunluluktur.

Nadal, Acun çelişkisi zaten her şeyi yeterince belli ediyor.

İşte en sonunda büyük yerel tepki kendini ayakkabı ile ifade etti…

Ortadoğu geleneği olan ayakkabı fırlatma, sanırım Endülüsler’de bile kullanılmayan bu metot, Arda sayesinde Vicente Calderon stadında herkes ile tanıştı…

Arda’nın karar vermesi gerekir çünkü bu yıl Arda için kırılma yılıdır. Ya iyi transfer yaparak Avrupa kurallarına göre oyununu oynar  ya da Köln’deki Türk Mahallesi gelenekleri anlayışı çerçevesinde Madrid Türk Mahallesi’nde yaşamaya devam eder ki kolayı budur. Ama zoru seçerek başarırsa kendisi farklı bir boyuta gelir.