Armanın sevgisinden logolu ürünlere geçiş

Her kulübün kurulması esnasında tartışılan en önemli konular, kulübü temsil edecek ve içeriği geniş bir kitleye hitap edecek olan takımın arması ve takımın forma rengidir.

Kulüplerin tarihsel süreç içindeki varlıklarının temelini ve hikâyelerinin temelinde bu iki unsur başrol oynar.

Her armanın bir hikâyesi vardır.

Barcelona’nın armasındaki Katalonya’ya özerklik içeriğine sahip anlam, Real Madrid’in diktatör Franco tarafından belirlenen ‘krala ait’ takımı olma teması. Liverpool’un şehrin, şarkının ve efsane antrenör Bill Shankly’nin kapısının iç içe geçen bütünlüğüyle hepsi bir anlam ve karşılık bulmaktadır.

Fenerbahçe’nin sarısının ve lacivertinin anlamı, palamut dalının kudret ve gücü. Galatasaray’ın iki harfin simgesel gücü ve Beşiktaş’ın ilk şampiyonluğunu jimnastik branşından almasından dolayı ‘J’ harfine olan sadakat, bunların hepsi kuruluş hikâyeleridir ve süreç kendini kabul ettirene kadar devam eder.

Ve armaların hepsi bir saygınlığın, sadakatin ve rekabetin ifadesidir.

Takım sevgisinin ve kendini takım ile ifade eden şehir, kasaba ve köy halkının saygısı ve sadakati onun için taraftar olma ve onu her koşulda destekleme arzusu hep bu armalar sayesinde olmuştur.

Temizliğin, dürüstlüğün ve asaletin simgesidir tüm armalar.

Efsane antrenör Bill Sankly’nın Liverpool’un armasında temsil edilme saygınlığı, Ali Sami Yen, Faruk Ilgaz, Baba Hakkı, gibi başkanları kulüpleri ile bir bütün içinde anmadan geçemeyiz.

Metin Oktay’ın Galatasaray ile Lefter’in Fenerbahçe ile armada oluşları bir sadakatin ve duyarlılığın sembolleridir.

Benim dönemimin efsane ismi ise Süleyman Seba’dır.

BJK armasının tüm saygınlığının farkında olan ve ona “Şey olmasın yeter” diyen, gönül insanı. Benim için tüm kulüpler dahil arma döneminin son insanı ve son başkanı Süleyman Seba’dır.

Çünkü sonra Dijital Platform denen o sözde endüstriyel yapı ortaya çıkınca, arma yerini logoya bıraktı. Artık futboldan nemalanma dönemi başladı ve futbol araçsallaştırıldı.

Armadan logoya geçişte insan profili de değişti.

Büyük bir zihniyet değişikliği ortaya çıktı.

‘Defolu’ bir zihniyet…

Süleyman Seba arma kavramının ve sevgisinin son temsilcisiydi ve logoya geçişte profil Seba’dan Serdar Bilgili’ye kaydı.

Tıpkı Gündüz Kılıç, Didi ve Gordon Milne’den Fatih Terim, Şenol Güneş ve Ersun Yanal’a geçiş gibi.

Aradaki çelişkiyi düşünebiliyor musunuz?

İşte kulüplerin hali, arma sevisi ve sıfır borçtan logoya geçiş ile iflas durumuna gelen bir yapı.

Bu tüm kulüplerde aynıdır ve hepsi batmış durumdadır.

‘Yenilmez Armada’dan, ‘Logolu Ürünler’e geçiş bu sürecin tarifidir.

Takım sevgisini esas alan takım taraftarlığından, müşteri konseptinde başkan taraftarlığına geçiştir.

Arma ve renk sevgisinden ranta ve borç batağına geçiştir. Bu yüzden bu dönem, Süleyman Seba profilinden Serdar Bilgili, Yıldırım Demirören ve Fikret Orman profiline geçiştir aynı zamanda.

Yaşam diyalektik süreç içinde kendini var eder ve bu kaçınılmazdır. Kaçınılmaz olan bu değişime ayak uydurmak yaşamın içinde kalmaktır.

Her toplumsal olayda olduğu gibi sporda, sanatta da değişim kaçınılmaz olarak kendini gösterir. Değişim bir gelişme ve hedeflerdeki değişkenliklerin belirlenmesi anlamını da beraberinde getirir. Ancak, bu sürecin kendi var olan yapısı içerisindeki değişimi deformasyona uğratarak, kişisel çıkar haline sokmak ve siyasetin uydusu haline getirmek bir değişim ve gelişim değil bir yozlaşmadır.

Şu andaki kulüplerin içinde bulunduğu durum bu yozlaşmadan başka bir şey değildir.

İşte armadan logoya geçiş bizde bir değişim sonucu değil, bir yozlaşmanın stratejisi olarak bilinçli olarak ortaya çıkmıştır.

Logolu ürünlerdeki kavram benim için bir yönetim şeklinin ifadesidir ve içeriği tamamen rantı ifade eder.

Bu süreci farklılaştıran Avrupa’daki kulüpler, hâlâ arma yapısı değerlerine göre hareket ediyorlar ve farklılıkları ortaya çıkıyor.

İşte bu değeri koruyan takımlar ve başkanları:

Sevilla kulüp başkanı Jose Maria del Nido, Porto kulüp başkanı Jorge Nuno Pinto da Costa, Dortmund kulüp başkanı Reinhard Rauball logolu ürünlerin değil, bu dönemin gerçek kulüp başkanları olarak sayılabilinir.

Çünkü kulüplerinin başarıları, kârlılık oranları, altyapı politikaları, sistematik kurguları ve kulüp politikaları belli.

Sonuç her bakımdan ortada.

Nedense bizdeki logolu ürün dönemi, ben de ‘outlet’ duygusu uyandırıyor.

Her şey o kadar defolu ki; insan ister istemez bu kadar yozlaşma karşısında ‘bulantı’ duygusuna kapılıyor.

Nasıl hissedilmez; baksanıza Beşiktaş’ın yeni logolu ürünü Babel 100 bin avroya oynarken, logolu ürün başkanı Fikret Orman 1,2 milyon avroya satın alıyor ve diğer yıllar 2,1 milyon garanti para karşılığında da sözleşmesi devam edecek. Zaten kariyerini 2011 yılında Liverpool’dan ayrılarak bitirmişti!

‘Bulantı’

Armada kalmak lazım.