Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Atasözleri, toplumların yaşam deneyimlerinden damıtılmış özlü sözlerdir. Bunlar bilgece öğütler içerir ama büyük ölçüde çağlarının ahlak anlayışını yansıtırlar. Çağlar değiştikçe toplumların ahlak anlayışları da değişir. Bu değişimle uyumlu olmayan atasözleri geçerliliğini yitirir…

Kimi atasözlerinin mantığını anlamakta güçlük çekeriz. Tümce yapısıyla iletisi arasında çelişki görürüz. Örneğin “Teşbihte hata olmaz” sözünü alalım. Gerçek öyle midir? Konuşurken çoğu zaman yanlış benzetmeler yapmaz mıyız? Böyle durumlarda hemen “teşbihte hata olmaz” sözüne sığınır, kusura bakılmamasını isteriz.

Oysa ben bu sözü, “teşbihte hata olmamalı” diye anlamanın daha doğru olacağı kanısındayım. Böyle düşünürsek, konuşup yazarken uygunsuz benzetmeler yapmaz, sözlerimize daha çok özen gösteririz. Özellikle patavatsız siyasetçilerin ve günümüzde örneklerini sık görmeye başladığımız ağzı bozuk bürokratların herkesten çok gereksinimi var böylesi bir özene…

* * *

Atasözlerinin bize öğütledikleri her zaman doğru mudur?

Elbette hayır!

Günümüzde kullanılmaması gereken o kadar çok atasözümüz var ki… Örnek mi?

“Kızını dövmeyen dizini döver!”

Çağdışı bir eğitim anlayışını yansıtıyor bu atasözü! Hem “eğitim yöntemi” olarak dayağı öğütlüyor hem cinsiyet ayırımcılığı yapıyor! Öyle ya, neden oğlunu değil de kızını dövmesi gerekiyor ana babaların? Kafiye olsun diye mi? Yok yok, sorun daha derinde…

* * *

Okurumuz Dr. Adnan Yüce, haklı olarak soruyor:

“Sayın Aşut, tamah etmek, TDK’ye göre ‘açgözlü davranmak, çok istemek’tir. Öyleyse ‘Az tamah çok ziyan getirir’ sözü nereden kaynaklanıyor? Açgözlülük etmeyip de bir şeyden az istemek neden ‘ziyan’ getiriyor?”

Şimdi gelin de bir çırpıda yanıtlayın bu soruyu!

Önce “kıssa”dan “hisse”ye değinelim. Bu atasözümüzden çıkaracağımız en kestirme sonuç şudur:

“Elindekiyle yetinmeyen, hep daha çoğunu isteyen açgözlü, doyumsuz insanlar, bu hırsları yüzden zarara uğrar ve çoğu zaman ellerindekini de yitirirler. Bir başka atasözüyle özetlemek gerekirse, Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan da olurlar. O nedenle eldekiyle yetinmek, fazlasına tamah etmemek gerekir…”

İyi hoş da bu açıklama, “Az tamah çok ziyan getirir” sözünün mantığına uyuyor mu?

Tümcedeki “az” sözcüğü, anlamda çelişki yaratmıyor mu?

Acaba şöyle mi düşünmek gerekir:

“Açgözlülük (tamah) o denli kötü bir şeydir ki bunun azı bile insana zarar verir.”

* * *

Sayın Yüce’nin sorusu üzerine böyle sesli düşünme alıştırmaları yaparken, bir dilbilimcinin konuya bambaşka bir açıdan yaklaştığını gördüm. Arapça ve Farsça benim uzmanlık alanıma girmediği için arkadaşın konuyla ilgili yorumunu aktarmakla yetineceğim:

“Bu atasözünün doğru biçimi ‘Âz u tamah çok ziyan getirir’ olmalıdır. Osmanlı Türkçesinde zulm ü sitem, cevr ü cefa, mihr ü vefa ve derd ü gam örneklerinde olduğu gibi yakın veya eşanlamlı Arapça ve Farsça kelimelerle kurulan müteradif yapılar sıklıkla görülür. Atasözünde de böyle bir durum söz konusudur. Farsça ‘açgözlülük, hırs, tamah’ anlamındaki âz sözcüğü, aynı/yakın anlamdaki Arapça tamah sözcüğüyle bir arada kullanılmıştır. Bu yolla sözün anlamı daha da güçlenmiş; vurgu, hırs ve açgözlülük üzerinde yoğunlaşmıştır.” (Ömer Zülfe, “Az Tamah Çok Ziyan Getirir mi?”, Türk Dili dergisi, Ocak 2014).

Yukarıdaki açıklamaya göre, bu atasözünde geçen “az” sözcüğü, “çok olmayan” anlamındaki “az” değil, Arapça “tamah”ın Farsça karşılığı olan “âz” sözcüğüdür. İki eşanlamlı sözcük bir arada kullanılarak “açgözlülük” anlamı pekiştirilmiştir…

Açıklama böyle olunca, atasözüne yüklenen anlam yerli yerine oturmuş ve tümce yapısındaki çelişki giderilmiş oluyor.

Örneklerden de anlaşılacağı gibi, atasözlerini yorumlamak sanıldığı kadar kolay değil. İşi uzmanına bırakmak en iyisi…