Sovyet bloğunun çökmesiyle beraber, kapitalizmin küresel yapılanmasının geniş bir alan bulması ve entegrasyon hareketlerinin hız kazanması, haliyle açık bir tavır olarak ortaya çıkan serbest piyasa politikalarının etkisiyle dünya ekonomisinin bu yöne kaymasına neden oldu. Sözde liberalleşme akımının getireceği demokrasi hareketleri ve ulus-devlet yerini alacak çok uluslu yapının boy göstermesi, ulus-devletlerin küresel sistemden bağımsız politikalar ortaya koyma imkânını neredeyse ortadan kaldırdı.

Fransız İhtilali ulus-devlet anlayışının kurumsallaşmasını sağlayan bir dönüm noktasıdır. Eşitlik, özgürlük, özgür irade gibi kavramlarla monarşilerin ve baskıcı uygulamaların önüne geçmeye çalışan J.J Rouseeau gibi önemli aydınlar öncülüğünde, Fransa’da krallığa son verilmesiyle beraber devlet yapısı değiştirilerek, halk temsilcilerinin bulunduğu bir yasama organına dayanan demokratik bir cumhuriyet rejimi ilan edilmesi, ulus-devlet kurgusu lehine en önemli kırılma noktalarından biriydi. Bu kurumsal yapı Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal için de esin kaynağı oldu.

Kapitalist sistemin kendi yarattığı krizini açmak için çıkarttığı İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan ve ulus-devlet yıkımı adına en önemli etken olan Dünya Bankası ve IMF gibi kuruluşlar, özellikle Sovyet bloğunun çökmesiyle de küreselleşmenin gelişmesinde rol oynayan temel aktörler oldu. Bu iki kuruluşun etkisi altına giren devletler, küçültülmesi gerekliği ile yola çıkan küresel hareket ile özelleştirme, sermayenin sınırsızca dolaşımını sağlayacak önlemleri benimseyerek küreselleşme sürecini hızlandırdı.

Küresel hareketin ve serbest piyasa kurgusunun etkisi artarak devletlerin gelişmişlik, jeopolitik konum ve gücü kontrol etme seviyelerine göre değişiklik gösteriyor. Egemen devletlerin kontrolü sürecindeki çevre devletler, kurgularını yeniden dizayn etme imkânı bulmaları neticesinde, sahip oldukları bölgesel yapı içerisindeki güçlerine göre, küresel güçlerin çıkarlarına göre bölünmeye, küçülmeye ve bulunulan coğrafyada varlığını sürdürmek için bazı güçler ile sömürüye açık iş birliği yapmaya tabi tutuldular.

En büyük yalan olan ve toplumsal etkiyi kendi lehlerine çevirmek için havuç olan; temel hak ve özgürlüklerin evrensel bir düzeyde korunmasını etkisiz kılarak, ayrıca ulus devletlerin parçalanması için de siyasal bir araç olarak kullanıma da açık hale getirdiler. Küreselleşmenin devlet yapıları üzerinde yarattığı kaygılar ve açık pozisyonlar, mevcut devletlerin derin kurgusu ve iktidarlar ile hareket eden alternatif küresel aktörlerin önünü açmış; yolsuzluk ve rüşvet ile çok uluslu şirketler, küresel sivil toplum örgütleri, uluslararası kuruluşlar, ulus devletlerin egemenlikleri üzerinde müdahale imkânları bularak, etkili olmaya başladılar.

Her devletin süreçten etkilenme kapasitesi sahip olduğu ulus-devlet kültür kodlarının sağlamlığına ve devleti yöneten iktidarların tutumlarına göre farklılıklar gösteriyor.

1980 darbesi sonrası ulus-devlet kurumsal yapımızda başlayan deformasyon, NATO ve ABD öncülüğündeki küresel projelerin etkisiyle ivme kazanarak başka bir anlayışa everildi.

‘Yeni Dünya Düzeni’ne uyum sağlama kisvesi altındaki büyük yalanın temel amacı, ulus-devlet kurgusu üzerine sağlam temeller üzerine oturtulmuş tüm Cumhuriyet değerlerinin yok edilmesi, milliyetçi-muhafazakâr damardan duygusal tepkinin pazarlanmasıyla, tutması mümkün olmayan İslamcı bir kurguyu topluma zorla empoze etmek oldu.

Özellikle son 20 yıla etki eden iktidarın kendi gizli ajandasını uygulama amacı nedeniyle, tüm küresel aktörler ile yeni bir mekanizmayı kurmaya yönelik söylemlerine karşılık, ulus-devlet kurgusunun kurumsal yapısının yok edilmesine yönelik iş birliği içine girmesine neden oldu.

Bunun sonucunda, Cumhuriyet sayesinde oluşmuş kurumsal yapının en belirgin simgelerini de sağlanacak rant karşılığında, farklılaştırma ve bir yeni dizayn çerçevesinde kendileri adına imge haline getirmek için yıkımlara gözü kapalı başladılar.

İşte, Atatürk Havaalanı ile Atatürk Olimpiyat Stadının pistlerinin yıkılıp kaldırılmasının ve yerine yeni bir anlayışın inşası, tutması mümkün olmayacak bir siyasi imge haline getirilmesinin temel dayanakları, bu küresel yapının parçası olan ve kendi gizli ajandasını adım adım topluma empoze eden iktidarın siyasi hamlesidir.

Her iki kurumun yıkıma uğramasının tek amacı ulus-devlet kurumsal yapısına karşı açık bir siyasi tavırdır.

Adı Olimpiyat Stadı olan bir mekân, pistlerinin ve atletizm için gerekli olan tüm havuz ve alanların yıkılması neticesinde nasıl olur da Olimpiyat Stadı kimliğini koruyacaktır!

Roma, Berlin, Tokyo, Pekin, Atina olimpiyat stadyumlarının hangisinde atletizm için gerekli olan alanlar yok edildi ya da kaldırıldı?

Ve ülkelerin simgesi haline gelen bu stadyumlardaki birçok farklı müsabakaların organize edilmesi, o ülkeler için birer prestij olurken tüm alanları yıkılan bizim olimpiyat stadının nasıl bir prestiji olabilecektir.

“İstanbul'da bulunan Atatürk Olimpiyat Stadı adını ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ten aldı. Stadyum, kapasite olarak ülkedeki en büyük stadyumdur. Olimpiyat oyunlarına hazırlık projesi kapsamında Türkiye'de atletizmi ve futboluna hizmet etmesi amacıyla yaptırıldı.

1999 yılında, 584 hektarlık alana Olimpiyat Parkı'nın en büyük projesi olan Atatürk Olimpiyat Stadı'nın yapımına başlandı ve 2002 yılında inşası tamamlandı. Uluslararası futbol şampiyonaları ve dünya atletizm şampiyonalarının yapılabileceği IOC, IAAF ve FIFA şartlarını karşılayan Atatürk Olimpiyat Stadı'nın son düzenlemelerden sonra toplam seyirci kapasitesi 75.145'e düşürüldü.

Her türlü spor, sosyal ve kültürel faaliyetlerin yapılabildiği stadyumumuzda, sporcu, antrenör ve eğitimci yetiştirilebilecek altyapı bulunuyor. Ayrıca dokuz kulvarlı ana atletizm pistinin haricinde iki adet ışıklandırılmış antrenman ve atletizm sahası bulunuyor. Dünyanın sayılı statlarından Atatürk Olimpiyat Stadı büyük organizasyonlara ev sahipliği yaptı.

İtalya'da 'Cribaudo Yayınevi' tarafından 2005 yılında yayımlanan 'Stadi Del Mondo' (Dünya Statları) adlı kitapta dünyanın en büyük ve en önemli statları arasında gösteriliyor. Her türlü spor, sosyal ve kültürel faaliyetlerin yapılabildiği statta, sporcu, antrenör ve eğitimci yetiştirilebilecek altyapı bulunuyor.”

2020 Şampiyonlar Ligi Finali Covid-19 nedeniyle verilmemesine rağmen 2021 için stadyum yeniden dizayn edildi!

“UEFA kriterleri gereği Şampiyonlar Ligi Finali için stadyumun tam görüşlü koltuk kapasitesinin 70 bin kişi olması gerekiyor. Bu gereklilik nedeniyle görüşü olmayan koltukların sahayı görür hale gelmesi için atletizm pisti kaldırılarak saha kenarlarında kot 90 cm düşürüldü. Altyapısı yenilendi ve asfalt kaplandı. Bu sayede UEFA kriterlerinde görüşe sahip koltuk kapasitesi 74 bin 753 adede ulaştı. Bu kapasitenin 250 adedi engelli seyircilere ayrıldı.”

Oynanmamasına rağmen, sadece bir maç için bu kadar büyük değişikliğin yapılması ve pistlerin kaldırılması gerekir miydi? Daha önce, 2005 yılında Liverpool-Milan Şampiyonlar Ligi finali oynandığında bu değişikliğin yapılmaması bir soruna neden oldu mu ki bu değişikliğe gidildi?

Ve üstelik stadın TFF’ye verilmesine yönelik niye bir çalışma yapılıyor?

TFF niye bir stadyumun sahibi olacak? Burayı kiraya mı verecek? Satacak mı? Amaç nedir burada?

Peki, bu değişim, 2036 Olimpiyat Organizasyonu için İstanbul şehrinin, Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile yeniden müracaat etmesinin önünde engel çıkarmayacak mı?

Bu aynı zamanda İstanbul halkını cezalandırmaktır.

Olimpiyatların total bir maliyeti vardır. Bunun en büyük kalemini tesisler alır. Ama en önemlisi, açılış ve kapanışın yapılacağı ve olimpiyatların simge branşı olan atletizm yarışmalarının yapılacağı ve organizasyonu alan ülke için büyük prestij olacak olan olimpiyat stadyumudur.


Ve Türkiye Cumhuriyeti kaynakları ile yapılmış olan Atatürk Olimpiyat Stadyumunun pistleri kaldırıldı.

Tıpkı Türkiye Cumhuriyeti kaynakları ile yapılmış olan Atatürk Havaalanın da olacağı gibi…

Yüzde 30’luk bir potansiyele sahip olan iktidarın, yüzde 70’lik kesimi ayrıştırarak kendi politikaları üzerinden gücünü konsolide etmek için almış olduğu bu kararlarda hiçbir kamu yararı yoktur.

Kamu kaynakları kullanılarak yapılmış her yapıda her bireyin söz hakkı vardır. Eğer vergisini ödeyerek ve her sorumluluğunu yerine getirerek yaşadığı ülke adına bir katkı yapıyorsa, alınan karalarda da söz hakkı olması gerekir.

Ne Atatürk Havaalanı ne de Atatürk Olimpiyat Stadı için iktidar tek başına karar veremez.