Babamı ihbar ediyorum!

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın önceki gün yaptığı konuşma, yıllardır fark etmediğim bir gerçekliği idrak etmeme vesile oldu. Cumhurbaşkanımızın, İstanbul’un rant uğruna nasıl mahvedildiğini açıklarken sarf ettiği sözler, öz babamın tarihi kentte yol açtığı felaketleri bir bir ortaya koyuyordu.

Hele Sayın Erdoğan “Müteahhitler kot farkıyla yolsuzluk yapıyor” derken, “Bunu nasıl yaparsın baba!” diye öfkeyle haykırıyordum. Zeytinburnu’ndaki siluet delen kulelerin sahibi, babamın imam hatipten arkadaşı mıydı? Babam imam hatip okumamış olabilirdi ama kesin öyleydi...

babami-ihbar-ediyorum-238989-1.Ya da benim kurduğum bir vakfa milyonlar yatıran müteahhidin inşaatındaki emsal oranını artıran yine babam mıydı? Hiç vakıf kurmadım, banka hesabımda da hiç böyle bir para olmadı, olmayacak da. Ama bunca şeyi gizleyen babamdan her şey beklenir!

Ömrühayatımda bir kez olsun küfür ettiğini duymadığım babamın; milletin “...na” koyan müteahhit arkadaşları mı vardı benim bilmediğim? Arada bir “Hadi canım sen de” diyen babam, Burhan Kuzu gibi başka bir şey mi söylemek istiyordu arada? Anlayacağınız, kafamda deli sorular vardı...

Evet, belki babam İstanbul’u 23, Türkiye’yi de 15 yıldır yönetmiyor olabilirdi. Ama belli ki Cumhurbaşkanımızın sıraladığı şu günahlar onundu:

-“Boğaz’ı felç ettiler, İstanbul felç! O güzelim Boğaz’da aman ya Rabbim, 5, 6, 7 kat binalar.”

-“Gecekondulaşmanın yanında kötü, kişiliksiz, çirkin projelerle binlerce uygulaması olan apartmanlar, siteler ortaya çıktı!”

-“Beton, demir, tuğla yığınlarından oluşan yapılar sadece şehirleri değil, yaylaları ve kıyıları da işgal ediyor!”

Sayın Cumhurbaşkanımızın yukarıda sıraladığı bu kent suçları işlenirken, cennet vatan beton vatana dönüştürülürken, tek bir kaçak katı niye yıkmadın babacım?

Biz senin memleketin ücra köşelerinde yıllarca gazetecilik yaptığını sanıyorduk. Oysa sen, emekli ikramiyenle aldığın toplu konuttaki evinde, salondaki o kadife perdenin arkasından memleketi yönetiyormuşsun..

Milletim ve rabbimi bilemem... Ama bu yaptıklarından dolayı ben seni hiç affetmeyeceğim sevgili babacım.

NOT: Yukarıdaki suçlardan dolayı babamın peşine düşecek yargı ve emniyet mensuplarıyla her türlü işbirliğini borç bilirim.

***

Kurtulmuş, babaya ne söylerdi?

babami-ihbar-ediyorum-238990-1.

Sadece muktedirleri ağırlayan Anadolu Ajansı Editör Masası’nın son konuğu olan Numan Kurtulmuş, bu fotoğrafı atlamamış olmalı... Hani Türkiye’ye yönelik terör tehditlerini anlatırken ilk sırada andığı “DEAŞ”ın şehit ettiği son askerimizden haberi vardır eminim. TRT, RTÜK ve AA’dan sorumlu başbakan yardımcısı olduğu için atlaması imkansız ya, neyse...

Yıllarca sınırımızı delik deşik eden IŞİD’e karşı başlatılan Fırat Kalkanı’nda verdiğimiz 55’inci şehit Kerem Çalışkancı’nın Ordu’daki cenazesinden epey hazin bir kare. Oğlunun naaşı bayrağa sarılı tabutla önünden geçerken, ona son kez dokunmak isteyen babanın o çırpınışından haberdardır Numan Kurtulmuş.

Hani şehidin babası Ahmet Ali Çalışkancı’nın yanına gidip, “Suikastlar, canlı bombalar devam edebilir; referandumdan ‘evet’ çıktıktan sonra terörün sesi kısılır” demecini tekrarlayabilir mi? “Oğlunuz keşke 3 ay daha sabretseydi, referandumdan evet çıksa şehit düşmezdi” der mi?

***

Notun kırılmasına yol açan en önemli şey

Kredi derecelendirme kurumları, ülkeleri notlarken sadece görüş belirtmiyorlar. Sayfalarca rapor yayınlayarak not artış ya da düşüşlerini temellendirmeye çalışıyorlar.

Fitch’in raporundaki en can alıcı bölüm, “nitel faktörler” başlığının altındaydı. Kurum, Türkiye’nin neden yatırım yapılamaz hale geldiğini anlatırken 8 gerekçe sıralıyordu. Kamu borçları, bankacılık sistemi, rekabet sorunu gibi 7 madde, not düşüşünde “orta” ya da “düşük” önemdeki gerekçeler olarak yer alıyordu. Notun kırılmasına yol açan maddede tek bir “yüksek” gerekçe vardı: “Politik risk, belirsizlik.

***

Uluslararası yatırımcılar hangi kanalı izliyor?

Dün gece yarısı ekonomimiz açısından art arda iki kötü haber aldık. Uluslararası yatırımcıların resmen gözüne baktığı finansal reyting şirketi, Türkiye’yi “yatırım yapılamaz” ülke yaptılar. 1994’te olduğumuz kümeye düşürdüler.

Yatırım yapılamaz denmesi, daha az sermaye girişi, daha çok işsizlik anlamına geliyor. Hepimizin yaşamını etkileme ihtimali olan bu kararlara hepimizin üzülmesi, üstesinden gelmek için bir şeyler yapması gerekiyor değil mi?

Bunu bile seçim malzemesi yapmak nedir allahaşkına?

Fitch’i berber falan sanarak “Notumuz olacak RTE, kılına dokundurtmayız” diyen Şamil Tayyar, Standart&Poors’u terör örgütleriyle birlikte anarak “Milletin ‘evet’i bize yeter” diyen Markar Esayan gibi vekiller, her gün daha fazla yoksullaştığımızın farkında değiller mi?

Son kararlarla birlikte, dünyadaki 3 kuruluş, yatırımcılara alenen “Türkiye’den uzak durun” diyor. “Üst akıl işi” falan diyerek geçiştirmek mümkün müdür? Hayır madem üst akıl, Türkiye neden bu kuruluşlara hala aidat ödüyor? Bir soru daha... Siz uluslararası yatırımcıların, stratejik yatırım kararlarını A-Haber izleyerek ya da Takvim okuyarak mı aldığını sanıyorsunuz?