Yeşil sermayenin ‘faizsiz dolandırıcılığı’ onlarca yıldır bitmedi, belli ki bitmeyecek.

Dini duyguları sömüren hortumların bir ucu her zaman cüzdanlara uzanıyor.

“Faiz haram” sarmalında soyulanlar bir yerde toplansa büyükşehir ilan edilecek nüfusa ulaştı.

Almanya’daki camilerde “Faiz zinadan farksızdır” vaazları verilirken bahçede Yimpaş’ın adamları beklerdi. Kombassan’ın çantacıları, namaz kılarken ceplerinden Konya’da fabrika fotoğrafları olan broşürler düşüverirdi.

Camiler, İslami holdinglerin yatırım bürosuna imamlar da temsilcilerine dönüştürülmüştü. Din adamları namazın ardından “Faiz alıp cehennemlik olmayın” diyor, yüzde 20-30 kâr vaat ediyordu cemaate.

Rivayete göre;

Milli Görüş derneklerinden icazet almayan şirketler camilere yaklaşamıyordu.

Çuvallarla para, altın toplayan yeşil sermaye, Türkiye’nin yolunu tutarken camilere, imamlara, Milli Görüş derneklerine paylarını dağıtıyordu.

Yaklaşık 1 milyon gurbetçi soyuldu. Soruşturmayı yürüten Alman makamları, “Dünyada eşi, benzeri olmayan bir vurgun” açıklaması yaptı.

Paralarını kaptıranlar yıllar sonra dönemin başbakanı Erdoğan’a dertlerini anlattığında yanıt hazırdı:

“Bana mı sordunuz paraları verirken…”

Ve…

AKP iktidarı paraları çalınanların değil paraları hortumlayanların yanında durdu.

Almanya’nın hakkında kırmızı bülten çıkarttığı Yimpaş Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar, TBMM’de, devlet protokollerinde geziyordu. 2006 yılında AKP’li vekilin Yozgat’taki cenaze töreninde 4 bakan ile birlikte en önde saf tutmuştu.

Onlarca yıl paralarını almak için uğraşanlar davaları kazanmaya başlamıştı ki Yimpaş, Kombassan, Jet-Pa gibi şirketleri korumak için 2019’da özel yasa çıktı. Mağdurların alacakları iktidar eliyle buharlaştırıldı.

Bu ülkede herkes aç kalır, din tüccarları aç kalmaz.

Jet Fadıl, yıllar sonra sarık takmış, cübbe giymiş şekilde ortaya çıkıp Maldivler’de Müslümanlara özel ada vaadiyle 170 milyon dolar çarptı. Çiftlik Bank’ın tosuncuğu Mehmet Aydın, mehter marşıyla 500 milyon TL’yi hortumlayıp Uruguay’a kaçtı.

Şimdi son faizsiz vurgunun balonu patlamak üzere anlaşılan.

Yıllardır televizyon ekranlarından kentlerdeki dev billboardlara kadar her yeri kaplayan faizsiz ev reklamlarını görmemiş rolü yapıyor iktidar.

Yıllık cirosu 25 milyar liraya ulaşan ‘faizsiz katılım ev sistemi’ kontrolsüz büyürken devlet sadece seyretti. Yasal düzenleme yapılmadı, denetim getirilmedi.

Anaokulu yaşında çocukları camiye götürüp reklamını yapan birkaç tarikatçı şirketin faaliyet yürüttüğü sistemde mantar gibi onlarca firma türedi.

İslami holdingler, ‘borç’ yerine ‘hibe’, ‘taksit’ yerine ‘kira’, ‘faiz’ yerine ‘hizmet bedeli’ dedi, ‘günah’ın arkasından dolanıp kasalarını doldurdular. Aynı kelime oyunları yazılı sözleşmeler şirketleri, parayı verenlere yükümlülükten kurtarıyor, diğer katılımcıları sorumlu tutuyor.

“Altın günü” denilerek anlatılan sisteme göre; konut almak için başvuranlar, gruplara ayrılıyor. Her ay çekilişle bir kişiye ev veriliyor. Herkes ‘kira’ adı altındaki taksitlerini ödemeye devam ediyor. Önceki vurgunlar gibi sisteme başka birini dahil edenler ödüllendirilerek katılımcı sayısı artırılıyor.

Adı ‘evim’ diye biten firmaların sonu hüsran olur mu kaygısı şimdi binlerce ailenin yüreğinde.

İnternet siteleri sözleşmelerdeki oyunlarla mağdur edilenlerin şikâyetleriyle dolu. Sistemden çıkmak isteyenler, paralarından büyük kesintiler yapıldığını, kendilerine zorluklar çıkarıldığını anlatıyor.

Yeni kurbanların feryatları henüz cılızken Cumhurbaşkanı’na toz kondurmamanın formülü aranıyor. Hürriyet’ten Nuray Babacan yazdı:

“Erdoğan, TBMM’deki grup konuşmasının ardından idare amirinin odasında çay içiyordu. Erdoğan tam o sırada karşısındaki televizyonda reklamı fark etti. Yanında duran Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’a yönelerek ‘Lütfi şu işe bir çeki düzen verin. Bunlarla ilgili şikâyetler artıyor, yakında Kombassan, Çiftlik Bank işine dönecek’ dedi. Lütfi Elvan, bu konudaki çalışmaların sonuna gelindiğini belirtti.”

Şahsım Sistemi’nde reklamları izledik, şimdi gerçekler kapıda bekliyor.

Ama önemli değil iktidar için.

Nasıl olsa yanıt hazır:

“Bana mı sordunuz paraları verirken…”