Doğa ve toplum araştırması için Doğu illerimizden birine giden bir grup bilim insanı kar fırtınasına tutulunca yakındaki bir köy evine sığınır. Evin sahibi üşüyen konuklarını ısıtmak için tezek getirmeye çıkar. Biraz sonra kendilerini ısıtacak sobanın başında toplanmış olan bilim heyeti, altına döşenen taşlarla zeminden oldukça yüksekte duran sobanın neden bu denli yükseğe kurulmuş olabileceği hakkında akıl yürütmeye başlarlar.

Kimyacı; adamın sobayı yükselterek tepkime hızını yükselttiğini, böylece ıslak tezeğin daha hızlı yanmasını sağladığını söyler.

Fizikçi; adam, sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş der.

Jeolog; bulundukları yerde tektonik hareketlilik görüldüğünden, olası bir deprem anında sobanın taşlar üzerine yıkılmasıyla çıkacak yangın olasılığının azaltılmasının amaçlandığı görüşündedir.

Matematikçi; ısının mekânın her noktasına eşit bir şekilde dağılması için sobanın odanın geometrik merkezine kurulmuş olduğunu söyler.

Antropolog; sobanın yükseğe kurulmuş olmasını, ateşe tapınmanın saygıya dönüşmüş hali olarak yorumlar.

Bilim, sobanın konumundan yeni bulgular üretmeye devam edecekken ev sahibi kucağındaki tezeklerle içeri girer. Antropolog, adama sobanın yükseltilme nedenini sorar.

Adamın yanıtı kusura bakmayın beyim, boru yetmedi, olur.

Osmanlıca farklı bir dil mi, Arapça mı, Farsça mı, Türkçe mi yoksa bunun hepsi mi; Osmanlıcayı hayatımızın neresinde kullanacağız, ne kadar zamanda öğrenilir, kolay mı zor mu? Bir hafta oldu, memleketin bütün münevverleri bunları tartışıyor. E, adam söyledi ya ihtiyaçtan diye. Ortada bilim yapacak, bilimsel sonuçlar çıkaracak bir durum yok. İhtiyaç, din eğitiminin Arapça alfabe ile gerçek zeminine oturtulmak istenmesinden kaynaklanıyor. Osmanlıca, işin kabullenmeyi kolaylaştırmak için duygulara hitap eden kısmı.

Okullara Osmanlıca dersi getirilmesi hakkında bilim insanlarına başvurulması, bu kararın arkasında ciddi gerekçeler aranması mezar taşı okuma becerisi kazandırmadan öte bir amaca hizmet etmeli diye düşünülmesinden kaynaklanıyor. Böylesine aptalca bir gerekçeye dayanamayacağını, ardında mutlaka akılla izah edilecek bir neden olması gerektiğini düşünüyor insanlar. Zekice olan, Osmanlıca tartıştırması ile beş yaşındaki çocuğa din eğitimi getiren kararı gözden kaçırmayı başarmış olmaları idi.

AKP, iflas etmiş eğitim politikasından etkilenen vatandaşta eğitim adına bir şeyler yapılıyor hissi uyandıracak yeni bir proje sunmak zorunda. Evet, önümüzdeki genel seçimler için hükümete içinde eğitim olan yeni bir söylem gerekli. Son üç seçimin kozu tabletler ancak pilot okullara verildi; dağıtımı yapılanlar da yeni yazılımları kaldıramıyor, akıllı tahtalarla etkileşime giremiyor daha vahimi okullarda sistemi kaldıracak internet yok. Kendisi kullanılamayan tablet seçim meydanında da kullanılamazdı. Ortaöğretime Osmanlıca, İlkokulun ilk üç sınıfına din dersi, okulöncesi okullara değerler adı altında din hiçbir donanımsal maliyet gerektirmediği gibi seçmeniniz olacak öğrenci velisinin de hoşuna gider diye düşünüldü.

Bilinmemesi hayatın eksik yaşanmasına yol açan öğrenilecek bunca dil, bilgi, beceri varken gerekçesi mezar taşı okumak olan bir dil ile çocuktaki yaratıcı yeteneklerin ortaya çıkmasını engelleyecek siyasallaşmış din eğitimi bu toplumun ihtiyacı değil. Halkın, tablete gösterdiği teveccühü din eğitimine göstermeyeceğini düşünüyorum. Çünkü tablet, aklın, modern toplumun ihtiyaç duyduğu bilginin sembolü idi. Eğitimin toplum beklentisini aşan derecede dinselleştirilmesi, dindarlara bile bu kadarı da fazla dedirtecek noktaya dayandı. AKP buradan beklediği karşılığı alamayacak, “İsteseler de istemeseler de öğrenecekler” tehdidine başvurulması bundan olsa gerek.