Erdoğan'ın, Memur-Sen'in pazar günü gerçekleştirdiği Büyük Türkiye Buluşma toplantısında yaptığı konuşma ve katılımcıların konuşmaya verdiği tepki, Memur-Sen'in bir sendika, katılımcıların da sendika üyesi olmadığını bir kez daha gösterdi. İzlediyseniz, Erdoğan’ın orada davetli konuk konuşmacı olmadığını farketmişsinizdir. Sanki reis TÜRGEV, TÜGVA, ENSAR, ÖNDER, partisinin gençlik veya kadın kolları benzeri yan örgütlerinden birinde konuşuyor, katılımcılar da tezahüratlarıyla tek adaylı genel kurulda liderlerine olan sadakatlerini teyit ediyordu.

Sendika, emekçi sınıfının, sermaye sınıfına karşı hak ve çıkarlarını korumak için birleştikleri örgütlenmenin adıdır. Kapitalist topluma özgü bir örgütlenme olan sendika, sanayi devriminin kötü çalışma koşullarının yol açtığı sınıf çatışmasının sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Sendika, işçilerin İngiliz parlamentosuna örgütlenme hakkını kabul ettirdiği 1824'ü esas alırsak 200, emekçilerin dayanışma ve siyasal mücadelesinin başlangıcı olarak l. Enternasyonali (1864) milat sayarsak çatışmayla geçmiş 160 yılın adıdır. Bir toplumsal sınıfın (İşçi Sınıfı) adıyla özdeşleşmiş "sendika"nın bir apartman, bir yer, bir eşyaya adı gibi rastgele kullanılması çalışanlara hakarettir.

Sendika, dünya literatüründe çalışanların ekonomik, sosyal ve siyasal hak mücadelesinin örgütü olarak yer alır. Fakat 1961 Anayasası işverenlerin de sendika adı altında örgütlenmelerinin önünü açtı. Böylece işverenler TÜSİAD, TOBB, TESK benzeri birlik, dernek, meslek kuruluşu örgütlenmelerine ek olarak çalışanların karşısına sahte isimle çıkma olanağını elde etmiş oldu. İşçilerle, emekçilerle özdeş örgütlenmeye “İşveren sendikası” demek, sırtlan kuzudur demek gibi birşeydir.

Yeri gelmişken şu bilgiyi de paylaşmalıyım: Gün itibari ile Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonuna (TİSK) üye 22 işveren sendikası vardır. TİSK üyesi sendikalardan biri de TÜHİS’tir (Türk Ağır Sanayii ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri Sendikası). Bu sendikanın üyeleri ise kamu kurum ve kuruluşlarıdır: 17 Bakanlık (MEB, sendika kurması ve üye olması yasak askerleri şahısları temsilen MSB, Adalet Bakanlığı vd.), 40 genel müdürlük (BOTAŞ, ÇAYKUR vb.), 7 düzenleyici ve denetleyici kurum (BDDK vb.), 38 başkanlık, kurum ve ajans (AB Başkanlığı, AFAD vb.), 60 üniversite (Kamu üniversiteleri), 51 il özel idaresi, 50 il özel idaresi şirketi, 23 valiliğin yatırım izleme koordinasyon başkanlığı ve 4 müdürlük (Kömür işletmeleri) olmak üzere toplam 290 üyesi bulunmaktadır.

Dikkatinizi çekerim, TÜHİS, sendika yasalarının gerekçesinde “Devlet en büyük işverendir.” diyerek kendini işveren olarak adlandıran devletin kurumlarının üye olduğu sendikadır. Bu devletin başı, yukarıdaki kurum, kuruluş ve vakıfların birinde yaptığı, yapabileceği bir konuşmayı Memur-Sen üyelerine hitaben yapıyor. “Rabbim aramızdaki bu dayanışmayı daim ve kaim eylesin” diye başladığı konuşmasını “verdiğimiz zorlu mücadelede dağ gibi yanımızda duran Memur-Sen'e, Memur-Sen'in siz yürekli mensuplarına burada bir kez daha şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum." diyerek bitiriyor.

Hadi o politikacı, bir kürsü buldu konuşuyor diyelim; yaptırdığı son “açlık-yoksulluk” araştırmasında (5 Kasım) 4 kişilik ailenin açlık sınırını 3 bin 27, yoksulluk sınırını 8 bin 595 lira olarak belirleyen sendikanın, çalışanlarının yüzde 60’ını açlık sınırının altında bir ücretle (2 bin 825 Tl) çalıştıran işverenin her bir cümlesinin ardından hurra ayağa fırlayıp “Dik dur eğilme, memurlar seninle” diye yırtınırken konuşmacıyla birlikte muhalefeti yuhalamasına ne dersiniz? Siz ne derseniz deyin ama ben ona sendika demem.

Evet, Memur-Sen sendika, bu kuruluşun üyeleri de sendika üyesi değil. Zaten en çok üyeye (bir milyon 50 bin) sahip oldukları halde Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) da yıllardır kapısını çalmasına rağmen Memur-Sen’i üyeliğe kabul etmiyor. Memur-Sen'in emeğin talebine uzak işveren yanlısı vakıf, cemaat, cemiyet tipi bir örgütlenme olduğunu onlar da biliyor. Buna rağmen illa da sendikayız diyorlarsa varlıklarını TİSK çatısı altında sürdürmeleri daha mantıklı olur. Eğer Memur-Sen hangi tarafta olursa olsun bir sendika ise devlet onlara sağladığı ayrıcalıklarla, Erdoğan yaptığı konuşmalarla taraf olduğumuz ILO’nun 98 No’lu Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkı Sözleşmesi’ni ihlal suçu işliyor demektir. (ILO 98 Madde 2: “Bilhassa işçi teşekküllerini bir işverenin veya bir işveren teşekkülünün kontrolüne tabi kılmaya, bir işverenin veya bir işveren teşekkülünün kendi nüfuzu altına alınmış işçi teşekkülleri ihdasını tahrik etmeye veya işçi teşekküllerinin mali yollarla veya başka bir şekilde desteklemeye matuf tedbirler, bu maddedeki manası ile müdahele hareketlerinden sayılır.”)

İşçilerin sendikalaşmasının ardından, 19. Yüzyılın ortasında işverenler de kendi aralarında örgütlendi. Onların örgütlenme amacı işçi sendikalarına karşı ortak tutum almak ve devlet aygıtlarını kontrol etmekti. Zamanla devleti tümüyle ele geçirdikleri gibi işçi sendikaları içinde de örgütlendiler, onları yönettiler. Bu bir sınıf savaşı ve savaş bu tür müdahaleleri normalleştirebilir. Fakat işverenlerin lobi amaçlı birliklerine sendika denmesi, savaştığı tarafın üniformasını giymek olur ki sanırım bu, burjuva ahlakının bile kabul edemeyeceği derecede anormalliktir.