MEB’in “Bir Milyon Öğretmen Bir Milyon Fikir” sloganıyla öğretmenlerden fikir toplama kampanyası devam ediyor. Bir milyon öğretmen “fikir, proje ve önerilerini” bilgisayarda yazacak. Merkez ofisteki birkaç kişi de öğretmenlerden gelen önerileri politika oluşturmak üzere tasnif edecek.

Öğretmenler, fikirlerini üretip uygulayacakları yer olan okullarda dile getiremiyor. Fakat suya yazmak olan sanal âlemde konu sınırlaması olmaksızın diledikleri gibi yazabilecekler. 3 bin karakterlik yazı alanına ek olarak 20 MB’lik zip’lenmiş dosya yüklenebilen bir milyon sayfayı analiz edecek görevlileri geçtim, bilgisayar bunca sorunun altından nasıl kalkacak merak ediyorum!

Öğretmenlerin fikir ve eylemleriyle işyerinin işleyişine müdahil olması istenmiyor. Buna karşın MEB, yerelde değerlendirmediği fikirleri merkezde topluyor. Bu, eğitimde merkezileşmenin, genel olarak otoriterleşmenin geldiği noktayı gösterir.

Buyurun fikrinizi beyan edin diyerek öğretmenleri sisteme katmış olmuyorsunuz, aksine HE-MAN gibi güç bende demiş oluyorsunuz. MEB, öğretmenleri eğitimin fikri kaynağı olarak düşünseydi, onları karar süreçlerinden dışlamazdı. Öğretmenler, MEB eliyle bilinçli bir şekilde yerel ve merkezi uygulama ve politikaları tartışıp değerlendiremez hale getirildi.

Öğretmenleri eğitim sistemin asli bileşenlerinden biri olmaktan çıkaran örneklerden bir örnek: 2003 yılından önce öğrencinin kullanacağı ders kitapları, öğretmenler ve okul yönetimlerinden oluşan komisyonlar tarafından belirleniyordu. Bu iktidar ders kitaplarını seçme görevini öğretmenlerin elinden aldı. “100 Temel Eser” talimatı ve dini cemaatler araya sokularak öğrenciyle bağı koparıldı.

Ders kitaplarının bakanlık onayına ek olarak bir de öğretmenler tarafından denetlenmesi, “tüketici” denetimi gibi bir işlev görüyor ve hazırlayanları daha titiz davranmaya zorluyordu. Fakat bakanlık bu rolü öğretmenlerin elindin alarak rüşvet karşılığında yayıncılara devretti. Ders ve kültür kitaplarının öğretmenler tarafından seçilmesi, öğretmenlere, mesleklerine ait önemli bir konuda fikir beyan etme ve karar verme fırsatı tanıyordu. Öğretmenlerin karar sürecinden dışlanmasıyla ders kitaplarındaki bozulma ve nitelik kaybı da hızlanmış oldu.

MEB, öğretmenleri ders kitabı seçiminden dışlamakla kalmadı, yazarı olduğu kitabı Talim Terbiye onayına sunmasını da engelledi. Bu iktidardan önce birkaç öğretmen bir araya gelip yazdığı ders kitabını bakanlığın onayına sunabiliyor, açtığı yarışmalara katılabiliyordu. Şu haliyle sadece şirketler ders kitabı hazırlayabiliyor.

Soruşturma yoluyla elde ettiğim bilgiye göre bakanlığın isteğini ciddiye alındı ve epey bir öğretmen önerisini bilgisayara yazdı. Eğitimin felsefesine, izlenen politikaya ilişkin görüş bildiren yok. Daha ziyade ek göstergenin 3600 olması gibi ekonomik, tekli eğitime geçiş gibi nicel sorunlara ilişkin görüşler dile getiriliyor. Sınıfında kullanacağı ders kitabını öğretmen seçmeli diyen yok! Neden yok; çünkü korkuyor. Öğretmen, fikrinin yönetimde karşılık bulmayacağını, ‘bu konuda ne düşünüyorsun’ diye soranın aslında kendi fikrini onaylatmak derdinde olduğunu biliyor.