Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan soruyor “Epistemik kölelik biçiminin tek başarı kriteri olarak kabul edildiği bir akademiden (Boğaziçi’nden) bir Gazâlî, bir İbn Haldun, bir Sinan, Itrî yetişir mi? Bunları geçtik, bir Kant, bir Hegel, bir Mahler yetişir mi?” (Yeni Şafak, 7 Şubat)

Kendi haline bırakılsa Boğaziçi elbette bir Kant, İbn Haldun veya bir Toynbee çıkarır; fakat bir Gazâlî kesinlikle çıkaramaz. Eğer Boğaziçi bir Gazâlî çıkarırsa bilin ki oradan ne İbn Haludun ne Kant ne Hegel ne de onları takip edecek biri çıkar. Itrî belki ama Sinan kesinlikle çıkmaz.

Bunu her İslamcı gibi Yusuf Kaplan da bilir; bildiği için saygın düşünürler listesini Gazâlî (1058-1111) ile başlatıyor. Gazâlî’den önce yaşamış Harzemî (846), İbn Heysem (1039), Birunî (1048) gibi bugün de bilinen Müslüman filozofların hiçbirini anmıyor. Mesela listesinde İbn-i Sina (980-1037), Fârâbî (872-950) yok. İbn-i Sina yetişir mi dememenin oluşturduğu boşluğu, kelime oyununa başvurarak (Mimar) Sinan’la dolduruyor. Çünkü Sinan yerine Gazâlî'nin nefret ettiği Sina adını yazsa sorusu o an düşecek.

Gazâlî, felsefeyi ve düşünmeyi aklın din dışı faaliyeti olarak görüyor. O nedenle İbn-i Sina ile Fârâbî (872-950)’yi bizzat isimlerini zikrederek kâfirlikle suçluyor. Farklı İslami yorumların ortaya çıktığı, bilim ve felsefenin kimi dini yorumları etkilediği bir dönemde, resmi devlet mezhebiyle farklılıkları ortadan kaldıracağını düşünen Selçuklu Hükümdarı Nizamülmülk, Gazâlî’yi fark eder ve onu Bağdat Nizamiye Medresesinin baş müderrisliğine getirir (1091). Gazâlî, ilk işi olarak Nizamiye medreselerinden felsefe derslerini kaldırır. Bilime merak salan, çalışmalarında bilimin yöntemlerini kullanan hiç kimse devlet gücünü ardına alan Gazâlî’nin gazabından kurtulamaz.

İslâm düşünürlerinden biri olarak ortaya çıkan Gazâlî, İslâm'ın aklın argümanlarıyla başedemeyeceğini, sorusuna yanıt geliştiremeyeceğini anlayan; bilim ve felsefeden güç alan akıl karşısına askeri ve idari güçle çıkmak gerektiğini idrak eden ilk kişidir. Gazâlî'yi Müslümanlar için önemli kişilik, Gazâlîciliği Sünni İslâm devletinin ideolojisi yapan onun bu yönüdür. Gazâlîcilik, ilahiyatçı yazar Ahmet Işıklar'ın "Eşik uleması" dediği yeni bir mesleğin ortaya çıkmasına yol açtığı gibi din adamının devlet kapısında besleme olmasının kerih (utanç verici) sayılmadığı dönemin başlangıcı olmuştur.* (Çevrenize bir bakın; devletin beslediği her eşik ulemasının Gazâlîci olduğunu görürsünüz.)

Sünni İslamın devlet dini olmasıyla Müslümanların düşünceyle serüveni sona erer. Her soruya bir yanıtı, her şeye bir açıklaması olan kutsal kitap orada dururken düşünmek, araştırmak gibi yorucu etkinliklere, insan aklını karıştıran fikirlere ihtiyaç yoktur. Evet, İbn-î Tufeyl (1106- 1186), İbn Rüşd (1126-1198) ve İbn-î Haldun (1332-1406) da Müslümandı ama Müslümanların varlığını çok sonra Batı’dan öğrendiği bu üç isim, gücünü yitirmeye başlayan merkezi Müslüman devletlerin kolunun uzanamadığı Kuzey Afrika coğrafyasından çıktı. Erdoğan’ın Milli Uzay Programı konuşmasında, üyesi olmaktan gurur duyduğunu söylediği medeniyetin çıkardığı yedi isimden dördüne (El Fergânî, Es Sufi, El Bîrûnî, El Cezeri) Gazâlî yetişemedi. Diğer üçünden tek Türk kökenli Takiyuddin’in kurduğu gözlemevini ise Üçüncü Murat top atışıyla ortadan kaldırdı.

Batı’nın bilimi kurumlarda (üniversitelerde) üretmeye başlamasıyla İslâm’ın bireysel bilme girişimini bile engellemesi aynı yüzyılda gerçekleşti. 13. Yüzyıl, aynı zamanda bir İslâm imparatorluğu olan Osmanlı’nın Gazâlî teolojisini devraldığı dönemdir. Osmanlı, Selçuklu'dan kalan mirası özenle korudu. Bu topraklar bilimle, bilgiyle, felsefeyle ancak 20. Yüzyılda tanıştı. Batı ile arasındaki açığı kapatma iddiasıyla yola çıkan Cumhuriyet, bu yüz yılını bilim bilgisini anlama çabasıyla geçirdi. Tam yol alıyoruz derken yine başa, 13. Yüzyıla döndük.

Boğaziçi bir Gazâlî çıkarmak için isteniyorsa buna gerek yok: Cüppeli Ahmet Noca, Menzil Şeyhi Abdulbaki Erol, Fethullah Gülen, Erdoğan bir üniversitenin önünden bile geçmeden Gazâlî’yi aşmayı başardı. Eğer amaç Boğaziçi’nin bir Kant, bir Mahler, bir İbni Sina, bir Farabi çıkarmasını engelleme ise o zaman direnmek de bunlardan biri olma hayalindeki öğrencilerin en doğal hakkı olur.

*Ahmet Işıklar, Kıyam ve Katliam, Araştırma yayınları, Ankara 2019.