İnsanları çileden çıkarmaya kararlı, kin, nefret dolu ve toplumu iten her zamanki ruh haliyle yine döktürdü!...

• • •

Çok değil, daha 3 yıl önce, haziran ayında yaşanan, Türkiye’nin çağdaş yaşam biçimine musallat olan yönetim anlayışına dur diyen “Gezi Direnişi”ni adeta yok sayan bir üslupla, Taksim’e tekrar kışla yapılacağını duyurdu. Cami yapılacağını da söyledi.
Uğrunda gençlerin öldüğü, toplumun “yeter” dediği bir eylemi yeniden başlatmak, kötü karakterin yeni bir örneği olmalı.
Durup dururken, insanların değerlerini yok saymak, geçmişin acısını çıkarcasına onları kışkırtmak, adeta hakaret eden bir anlayış sergilemek yarayı yeniden kanatmak demektir.
“Gezi Direnişi”nin toplumsal sonuçlarının tam da tartışıldığı ve o gün yaşananlardan dersler çıkarılması gerektiği söylendiği bir anda “kör gözüm parmağı” dercesine, yeniden bir baş kaldırışı tetikleyecek sözler söylemek iyi niyetle tanımlarsak “tam bir tahrik” suçudur!..
Ama dosdoğru söylemeliyiz; “bu kafa ülkeyi iç çatışmaya götürmek istiyor!” demeliyiz!...

• • •

7 Haziran sonrası sandıktan çıkan sonucu beğenmediler.
Önce Suruç’ta bomba patladı. 34 genç öldü. Sonra Ceylanpınarı’nda 2 polis susturucu tabancayla öldürüldü.
7 Haziran’a kadar barış içinde yaşayan Türkiye’de “terör hortladı!”
Şehit verilmeye başlandı...
Kan gölüne döndü ülke...
O gün hükümette RTE/AKP vardı.
Ankara’da bombalar patladı... 102 kişi öldü. Sonra bir daha, bir daha ...

• • •

“AKP’ye oy verin bombalar patlamasın!..
Vermezseniz bombalar patlamaya devam eder; üstelik de ‘Susurluk vari beyaz Toroslar’ dolaşmaya devam eder...” dediler...
Oyu aldılar. Yine RTE/AKP hükümetini kurdular...

• • •

Ne oldu?!!! Bırakın bombaların patlamasını, iç savaş başladı!..
Hükümet göz yumdu. Menfezlere bomba yerleştirildi.
Hükümet sesini çıkarmadı hendekler kazıldı.
Sonra! Kendi ilimize, ya da ilçemize tankla topla girdik..
Yüz binlerce yurttaşımızın evi yıkıldı. Aç kaldı!..
AKP hükümeti mültecilere kamp kurdu. Yemek verdi.
Kendi yurttaşına çadır dahi vermedi. Bir lokma ekmeği esirgedi..
Bu güne kadar 600 aşkın şehit verildi.
Binlerce genç öldü…
Ağlamaktan anaların gözyaşları kurudu...

• • •

Bugün artık RTE hükümeti var.
Devlet onun elinde.
Yargı onun elinde…
Yasama onun elinde... Her şey iç içe!..
Hal böyleyken yine bombalar patlıyor.
Yurtta barışın en çok ihtiyaç duyulduğu bir zamanda birisi çıkıyor, hem de İstanbul /Taksim’i hedef göstererek adeta ülkenin kan gölünde boğulmasını istiyor!..
Bu doğrultuda insanları tahrik ediyor!.. Toplumu tahrik ediyor!..

• • •

Evet tahrik var!..
Ey savcılar neredesiniz?!...
Sokağa çıkan en sade ,en masum talepleri bile üzerine giden, yurttaşların bir kulp takıp yargıya taşıyan ve onları korkutan, dolaylı ya da dolaysız egemenlerin hukukunu koruyan savcılar, neredesiniz?!
Tabii ortada yoklar…

• • •

Bilinmeli ki, yarın bu ülke gerçekten evrensel hukukun üstünlüğüne inanmış bir hukuk devleti olacaktır!..
İşte o zaman, adaleti yerine getirecek gerçek savcı ve yargıçlar bugün yaptıklarınızdan dolayı sizlerden hesap soracaktır...
Önünüzde örnekler çok…
Dün adil yargılama yerine hizmetinde oldukları mağrurlar tarafından zıhlı makam arabası ile taltif edilenler, bu gün işleri bitince aynı egemenler tarafından hapiste tutuluyorlar...

• • •

Bu ülke hukuk devleti olmaktan çıkarıldı!..
“Hukuksuzluğun önünü kesecek hiç bir güç kalmadı!” anlayışı, giderek topluma kabul ettirilmeye çalışılıyor.
Buna muhalefette katkı sunuyor.
Adeta projenin 3 ayağı gibi hegemon anlayışı ayakta tutan bir siyaset uyguluyorlar...

• • •

Ya yüksek yargı kurumları?...
Onlar tam bağımlı hale gelmişler. Adeta kankalar…
Hukuk mukuk hak getire!... Kimsede tık yok...
Yeşil çay toplayıp, Ahilik sohbeti yapıyorlar!..
Anayasa’ya, yasalara karşı yapılan her olay onlar tarafından kör noktada kalıyor…
Çıkan yasalar anayasaya aykırıymış, ya da anayasal sistem askıya alınmış umurlarında bile değil.
Bizim her yazdığımız hakaret!..
RTE’nin rejimi değiştirmesi, Anayasa’yı tanımıyorum demesi asalet!..
Sahi bu ülkede Yargıtay Başsavcılığı diye bir kurum var mı?..
Bilinmeli ki bunları tarih not ediyor!..
Yarın unutulmaması için!..

• • •

Size kişisel bir not daha iletmek isterim;
Görülen o ki; biraz da muhalefetin de müsaadesiyle ülkemiz, “dikta” yönetimine doğru dolu dizgin gidiyor...
RTE/AKP’nin demokrasiyi askıya almak adına “hukuk devleti ile parlamenter sistemi” yok etmeyi tasarladığı bilinen bir gerçek...
Bu hedef doğrultusunda türlü oyunlar oynuyor!...
Geçen haftalar içinde TBMM’yi itibarsızlaştıran bir anayasal değişiklik yapıldı. “Milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması için yapılan” bu düzenleme alenen anayasaya aykırıydı.
Kemal Kılıçdaroğlu da baştan beri düzenlemenin anayasaya aykırı olduğunu söylemekteydi...
Aykırılığın tespiti için Anayasa Mahkemesi’ne 110 CHP’li milletvekili imzası ile başvurma gereği vardı. Bunu defalarca belirttim. Ve şayet bu başvuru yapılmazsa RTE benzeri anayasaya aykırı olan bu yöntemi sıkça kullanacaktı. Nitekim aykırı taslak TBMM’ye gelmeye başladı…
Kaldı ki; 2010 yılında CHP’li 110 milletvekili, HSYK ile ilgili anayasal değişikliğin iptali için başvuru yapmış, başvuruları da kabul edilmişti...
Hukuk devletine sahiplenmek ve hukukun üstünlüğü ilkesinin geçerli olması adına mücadele etmek için bu yol mutlaka denenmeliydi...
Bu yol, CHP yönetimince kapatıldı. Denendiği taktirde bazı müeyyideler uygulanacağı söylendi.
Buna rağmen Anayasa Mahkemesi’ne müracaat belgesini hazırladık. İlk imzayı ben attım.
Adlarını saymayacağım pek çok duyarlı arkadaşım bu konuda belgeye destek verdiler. Ama maalesef 110 imzaya ulaşamadık... Ve doğal olarak başvuru yapamadık.
Hukuk dışına çıkanlarla hangi zorluklarla mücadele edildiğini tarihe not düşmek adına bu bilgiyi okurlarımla paylaşıyorum...