Biden yönetimi ‘Afganistan’dan çekilme’ teması üzerinden Asya’nın orta yerine ‘Taliban bombasının’ pimini çekip bırakıverdi. Dünyanın süper gücünün tarihinin en uzun savaşında ‘askeri yenilgiye uğradığı’ için çekilmeye mecbur kaldığı yorumları doğrusu ‘büyük resmi’ okumayı zorlaştıracak bir perspektif sunuyor. Meşhur ‘büyük oyun’un ‘yeni ihale’ aşamasına geçilirken, Çin ve Rusya, krizin idaresine odaklanıyor. Gevşek Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) üzerinden terörle mücadeleye odaklı strateji ve ortak tatbikatlarla askeri hazırlıklar yürütülürken, siyasi ve diplomatik cephede sıra dışı hareketlere tanıklık ediyoruz.

Zavallı Trump Afganistan ve Suriye’den çekilmekten bahsettiği için ABD’de yerden yere vurulmuştu. Biden ise başkanlığının üçüncü ayında Afganistan’dan apar topar çekilme kararına rağmen bir kısım eski Pentagon yetkilisinin eleştirileri bir yana gayet ‘dokunulmaz’.

Mayıs’ta başlayıp 11 Eylül 2001 saldırılarının yıldönümünde tamamlanacağı söylenen, ardından ağustos sonuna çekilen takvime üç beş kırık eleştiriyi Amerikan liberal demokrasisinin ‘şanına’ yazmalı.

ABD Merkez Komutanlığı’na (CENTCOM) göre, mayısta başlayan çekilme yüzde 95 oranında tamamlandı. Tahmin edileceği gibi Taliban hakimiyet alanını genişletiyor. Gelen haberlere göre, İran sınırındaki Nemruz vilayetinin merkezi Zaranc’ı ele geçiren Taliban, kuzeyde stratejik önemdeki Cüzcan’ın merkezi Şibirgan’ın kontrolünü Afganistan hükümet güçlerinden aldı. Kuzeyde Tacikistan sınırındaki Kunduz vilayet merkezinin bazı bölgelerini de ele geçirdi. Güneyde Helmand, kuzeydoğuda Badahşan, Kunduz ve batıda Herat vilayet merkezleri de şiddetli saldırıları altında. Taliban ülke topraklarının yüzde 85’i ile sınırların yüzde 90’ını ele geçirdiğini söylüyor. Sadece son bir ayda çatışmalarda 1000’den fazla can kaybı var. Afganistan İnsan Hakları Komisyonu mayıs başından ağustosa kadar 1 milyon sivilin yerinden yurdundan olduğunu duyurdu. BM şimdiden düzensiz göç krizinin katlanacağını tahmin ediyor.
Afganistan iç savaşının alacağı boyutları ve Kabil hükümetinin ‘dayanma gücünü’ hesaplayabilen yok. Krizin sınır ötesi sonuçlarının kaçınılmazlığını görmemek ise imkansız.

TALİBAN'I MEŞRU KILAN ABD'DEN TAVSİYELER

Komediye bakın ki, Afganistan hükümetiyle savaşan Taliban’ı Şubat 2020’de barış anlaşması imzalayarak meşrulaştırmış olan ABD, çekilme sürerken Taliban’a ‘meşruiyet elde edebilmek için şiddete son verip barış sürecine odaklanma’ çağrısı yapıyor! Arada da Kabil hükümetine destek için B-52 bombardıman uçaklarıyla Taliban mevzilerini vuruyorlar. Batı medyasında Çin ve Rusya’nın krizle iştigal girişimlerini hayretle karşılanmasındaki pişkinlik eksik olmuyor.

Doğrusu bırakın ‘yenilgiyi’, Amerikan stratejisine şapka çıkartmamak elde değil. Çin’i Güney Çin Denizi’nden Tayvan Boğazı’na, Hong Kong’dan Sincan Özerk Bölgesi’ne mütemadiyen zorlayan, Avustralya, Japonya ve Hindistan’la ‘Quad’ı harekete geçiren Washington, Kuşak ve Yol Girişimi rotasına soktuğu kamayı çıkartırken bile gayet ‘başarılı’. Aynı şekilde Doğu Avrupa’dan Karadeniz’e Rusya Federasyonu’nu teyakkuza sokmuşken, Orta Asya Cumhuriyetleri’ne yönelik hamleler için de zemin yarattılar. Afganistan’ın Pakistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan ve İran’ın yanı sıra Çin ile kısa bir sınırı bulunuyor. Taliban, Rusya’nın ‘terör örgütleri’ listesinde. Moskova, Taliban’ın nüveleri olan ABD’nin ‘özgürlük savaşçıları’ mücahitlerle Sovyetler döneminden geniş deneyime sahip. Çin ise Sincan’daki radikal İslamcı terörizmle deneyimine karşı Taliban’a ‘terör örgütü’ tanımı üzerinden yaklaşmamayı seçiyor. Son yıllarda Moskova’da Taliban heyetlerinin ağırlandığını da gördük.

Geçtiğimiz günlerde de Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, kuzeydeki Tianjin kentinde 9 kişilik bir Taliban heyetini ağırladı. Aralarında iletişim olsa da bu denli üst düzey görüşme olmamıştı. Wang, Taliban’ın baş müzakerecisi Abdulgani Birader’le görüşmesinde, Afganistan iç işlerine karışmaksızın, iç barışını sağlanması için arabuluculuğa soyundu, egemenlik ve toprak bütünlüğünü desteklemeyi vaat etti. Taliban’ı da barış, uzlaşma ve yeniden inşa sürecinde rol oynamaya davet etti. Tabii Pekin’in baş şartı radikal İslamcı Doğu Türkistan İslami Hareketi’yle bağların kesilmesi.

Taliban sözcüsü Muhammed Naim ise Çin’e Afganistan topraklarının diğer ülkelerin güvenliğini tehdit için kullandırılmayacağı güvencesi verildiğini söyledi. Doğrusu hiç ikna edici değil. Taliban Çin’in Sincan Özerk bölgesiyle sınırdaş toprakların yarısını kontrolüne almışken, ABD destekli Doğu Türkistan İslami Hareketi bu bölgede aktif. Wakhan koridorunda azımsanmayacak sayıda cihatçı militan varken, bölgede Paştunlardan ziyade ulus ötesi cihatçı oluşum etkili. Pakistan Talibanı’nı hiç saymıyoruz. Aynı şekilde el Kaide’nin İslamcı Uygurlarla temasları vakıayken, Rusya’nın ikaz ettiği üzere üzere Suriye ve Libya’dan IŞİD saflarındaki Tacik, Özbek, Çeçen, Rohinyalı ve Uygur cihatçıların bölgeye akını söz konusu.

Bu koşullarda Çin’in soğukkanlı diplomasi penceresi açması ve Taliban’dan etliye sütlüye dokunmayacak ‘milli güç’ çıkarma çabası, aksinin cepheden savaş anlamına gelmesinden kaynaklanıyor.

‘Değer-temelli’ diplomasiyi sadece ülkenin yüksek çıkarlarına denk düşmesi halinde benimsemek gerektiğini söyleyen Çinli analistlerin naifliği gerçekten şaşırtıcı. Batı’nın Afganistan’dan çekilme hamlesi, NATO Genel Sekreteri ‘Çin bize yaklaşıyor’ söylemleri ve Transatlantik İttifakı’nın Asya ve Pasifik’e açılma ufkunu koyması eşliğinde geldi. Her şey Çin ve Rusya’ya karşı kapsamlı bir düzensiz savaşın işaretini veriyor. Bu düzensiz savaşın ABD’nin kendi yaratımı olan yeşil kuşağını İslamcılarına yeni ihalesi yoluyla alacağı boyutlar, kuşkusuz Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. Özellikle de meseleyi ‘Kabil Havaalanı işletmeciliği’ olarak sunanlar bulunuyorken...