Az insanda bulunur özelliklerin hepsine birden sahipti. Tanıdığım en centilmen insan, aynı zamanda yaptığı her işin ustası olan bir sanat erbabı… Kibarlık, alçakgönüllülük, zarafet, zengin bir kültürel birikim ve güçlü bir mizah duygusu gibi özellikleri bünyesinde barındıran pek az sanatçı tanıdım. Haldun Taner onlardan biriydi. Benmerkezcilikten ve kibirden uzak, herkesi sevgiyle kucaklayan, ama inandığı doğruları savunmaktan geri durmayan ustayı, ölümünün 34’üncü yıl dönümünde saygıyla anıyorum.

Tiyatro ve edebiyat, Taner’in gözdeleriydi. İki alanda da unutulmaz yapıtlara imza attı. Tiyatro sevgimi çocukluğumda izlediğim Haldun Taner oyunlarına borçluyum diyebilirim. Sahne tasarımcısı olarak çalıştığım yıllarda onu tanımak şansına kavuştum. Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda, ustanın “Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım” oyununu (tiyatrocuların deyişiyle ‘GözKap’) sahnelerken, onu ziyaret edip, fikrini sormuştum. Sevgili Turhan Selçuk’tan izin alarak, onun çizgilerini -üç boyut kazandırarak- tasarımımda kullanmıştım. Taner’in, fikrimi çok beğenip, kutladığını anımsıyorum. O gün tanıştığım sevgili eşi Demet Taner’le sonraki yıllarda çok sık karşılaştık. Tiyatro galalarında, ödül törenlerinde…

Demet hanımın nazik talebi üzerine, “Haldun Taner 90 Yaşında” gecesini İ.B.Ş.T. Muhsin Ertuğrul sahnesinde Özdem Petek ile birlikte gerçekleştirmiştik. Sahnede kimler yoktu ki: Gülriz Sururi, Cüneyt Türel, Savaş Dinçel, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Ahmet Gülhan, Bilge Şen, Genco Erkal, Ferhan Şensoy, Rasim Öztekin, Hikmet Körmükçü, Naşit Özcan, Zeliha Berksoy, Suna Pekuysal… On yıl sonra, “Haldun Taner 100 Yaşında” gecesini de Kadıköy Belediyesi CKM’de Orhan Alkaya ve Zeynep Oral işbirliği ile gerçekleştirmiştik. Bu geceler, yaşamımın en onurlu işleri arasındadır. Ne yazık ki, adını andığım sanatçıların bir bölümü artık aramızda değil. Hepsi de, Taner’in oyunlarında rol almış ya da yönetmenlik yapmış değerli sanatçılar... Taner’in özelliklerinden biri de, çok sayıda tiyatrocunun yetişmesinde emeği olmasıdır. Üniversite hocalığından, kurduğu tiyatrolara (Devekuşu, Tef Kabare) uzanan bir serüvende…

Uluslararası Tiyatro Enstitüsü (ITI)’de uzun yıllar ülkemizi temsil eden Haldun Taner, her şeyden önce tiyatrocudur. Ülkemizin yetiştirdiği en önemli tiyatro yazarıdır kanımca. “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı”, “Keşanlı Ali Destanı” geleneksel tiyatromuzu ve epik tiyatro kuramını çok iyi bilen bir ustanın başyapıtlarıdır. Mizahın gücüyle politik eleştiriyi buluşturan “Vatan Kurtaran Şaban”, “Günün Adamı”, “Eşeğin Gölgesi” gibi oyunlarının, siyasi otoriteyi rahatsız etmesi boşuna değil. Kurucularından biri olduğu Devekuşu Kabare Tiyatrosu ülkemize ‘kabare tiyatrosu’nu tanıtmakla kalmamış, bugün bile örneklerine pek rastlayamadığımız toplumsal-siyasal eleştiri örnekler sunmuştur.

Taner’in edebiyatımızdaki eşsiz konumunu belirleyen yalnızca tiyatro oyunları değil. Öykü ve fıkra yazarı olarak da ustalığını göstermiştir. “Şişhaneye Yağmur Yağıyordu”, “On ikiye Bir Var”, “Konçinalar”, “Sancho’nun Sabah Yürüyüşü” kitapları öykü edebiyatımızın ölümsüz yapıtları arasındadır. Çeşitli gazetelerde yazdığı köşe yazıları ciltlere sığmaz. Türkiye’de ve dünyada olup bitenlere ilişkin yorumları, Taner’in gözlem gücünün ve kültür birikiminin meyveleridir. Keskin bir zekâ ve dil ustalığının ürünü olan düz yazılarında güncelden hareket ederek felsefi tartışmalara ve evrensel boyutlara uzanır. Ülkemizin kültür politikasına yönelik eleştirileri bugün için de geçerlidir. Tiyatro oyunlarının hala aşılamamış olması gibi…

Ramazan ayındayız madem; Ferhan Şensoy’un kurguladığı “Haldun Taner Kabare”nin ‘Ramazan İlaveleri’ bölümünden ‘Susup Susup Şarkısı’nın finali ile bitirelim: “Allah korkusundan/nasibi olmadığı halde/sokak dilencileri gibi/Allah lafını/ağızlarından/ve konuşmalarından/düşürmeyen/politikacılar/beni zıvanadan çıkarıyor/ve hepsinden çok/bunların hepsini kaçınılmaz bir alınyazısı/imiş gibi karşılayıp/boynu bükük katlanan/sus deyince susan/dur deyince duran/üstelik de bunu/bir nevi olgunluk/filozofluk/siyaset/sayan/şu uyuşuk alaturka/ve onursuz/zihniyete kızıyorum/küplere biniyorum/küpler kırılıyorlar/siz hala sus deyince susun/dur deyince durun.”