Cübbeli Ahmet Hoca saçmalamıyor

“Bizler ilk emri ‘oku’ olan ve kitabımız Kur’an’ın 49 yerinde ‘akıl’ 84 yerinde de ‘düşünme’ geçen bir dinin mensuplarıyız. Neden Haçlı düşünce sistematiğinin esiri olalım? Neden medeniyetimizin ürettiği bilim, kültür, sanat, mimari, felsefe, ilim, irfan birikiminden istifade etmeyelim? Neden kendimize ait farklı okullar kurmayalım?”

İslamcıların içinden çıkamadıkları eğitim sorununa yaklaşımını yansıtan yukarıdaki paragrafı İslamcı gazete yazarlarının birinde aldım. Eğitimi, Batı’da üretilmiş bilgi ve bilme biçimlerinden uzak tutma, imanı (inanma) esas alma tüm İslamcıların ve onları temsil eden iktidarın ortak görüşü. Ele geçirdikleri devletin baskı araçlarını kullanarak bu konuda oldukça da yol aldılar.

Fakat bu çevre ciddi bir açmaz içinde; nasıl bir eğitim istedikleri, arzu ettikleri eğitime hangi yol ve yöntemle ulaşabilecekleri konusunda darmadağınık durumdalar. Kafa karışıklığı yaşamadıkları tek konu, eğitimin iman üzerine inşa edilmesi, bu konuda bir ayrılıkları yok. İçinden çıkamadıkları nokta, her bir insanın genine uygun ilaç üretme noktasına gelmiş Batı bilimini reddedip “medeniyetimizin ürettiği ilim ve irfana” dönmenin topluma izah şekli.

Bir kısmı, gayet dürüst ve herhangi bir izahata gerek duymuyor. Bunlardan biri, birkaç hafta önce, okullarda Batılı bilimciler yerine Farabi’nin, İbn-i Sina’nın okutulması gerektiğini yazdı (yeterince yer verilmiyormuş gibi). Milli Eğitim Bakanlığı da Din Öğretimi Genel Müdürlüğü bünyesinde oluşturduğu bir komisyon eliyle İslami olmayan unsurları “kendi öz değerlerimize olan farkındalığı artırma” gerekçesiyle öğretim programlarından ayıklıyor. Darwin, Ernest Haeckel, Lamarck isimleri programlardan çıkartılıp İbn-i Nefis, Ali Bin Abbas, Zehravi (Ebu’l Kasım El-Zehravi) gibi zamanının önemli cerrahları biyoloji kuramcılarının yerini alacak.

Bunlar ne istediğini bilenler; her biri cemaati adına konuştuğu için hükümeti kendi düşünceleri doğrultusunda yönlendirebiliyorlar. Derken Cübbeli Ahmet, görüşlerini “akıl süzgecinden geçirmiş, işi akla dayandırmış” olmalarından hareketle Farabi ile İbn-i Sina’yı kâfir ilan etti. Cübbeli, sadece adını zikrettiği bilim insanlarını değil, aklını kullanan herkesi kâfir sayıyor (Bu durumda Türkiye çok az kâfirin yaşadığı bir ülke olmuş oluyor!). Adam yorum yapmıyor, açıklaması Kuran’a dayanıyor. Ne istediğini bilen bunlara ve Eğitim Bakanlığına güveniyorum; bu yeni fetva doğrultusunda ya yeni ilmi referanslar arayacaklar (bulabilirlerse tabi) ya da ilim de deseler bilimi okullardan kovacaklar.

Bir de İslamcılar arasında, imanımızı yitirmeyelim ama bilimden de uzak durmayalım diyenler var. Eğitim sistemimiz “eleştirel düşünen, soran sorgulayan” bireyler yetiştirmeliymiş! Bunlar, eğitilmiş insanı sermaye olarak gördükleri için iş görecek kadar bilgi ve beceri edinmenin yolu olarak bilime başvurmada sakınca görmüyorlar. İyi de aklını birazcık olsun kullananı cehennemlik sayan zihniyetin eğitim politikasını yönetmesine itiraz etmeden insanın iktisadi değerini nasıl artıracaksınız!

Bunlar ikiyüzlü; eğitimde başarıyı doğrudan etkileyen olumuz düzenlemeleri görmezden gelirler; bilim derslerinin yerini dini eğitime bırakmasına, kutsal kabul edilen değişmez dini öğretilerin eğitimin ilkelerine dönüşmesini reddetmek bir yana desteklemeyi sürdürürler ama böyle bir eğitim ortamından “eleştirel düşünen” birey beklerler. Cübbeli durduk yerde saçmalamış değil, yeni bir yol ayrımında olduğumuzu ilan ediyor. Devletin denetimindeki kurumlardan başlayıp özel alana sirayet etmek üzere olan köktendinci bir eğitim anlayışı egemen olmak üzere, konuşma bunun müjdecisi. Herkes safını ve tutumunu şu günlerde belirlemek zorunda. Sözüm daha ziyade ikiyüzlü davrananlara; ya bilimsel, laik ve demokratik eğitimi savunanların ya da cüppelilerin yanında olun. Biraz akıl biraz iman olmaz.