İlkokul 2’nci sınıflara getirilen Arapça dil dersi, muhalefetin laik kanadı tarafından yeni bir din dersi olarak yorumlandı. Karşı tarafın savunması oldukça mantıklıydı; taraftarlar “Arapça yerine Çince okutulmuş olsaydı tepki aynı olur muydu?” diye sordu. Bu mantıksal kurgu ile başlayıp aklına gelen tüm hakaret ifadelerini kullandığı bir yazı ile Ahmet Hakan, okurlarının kafasını karıştıran kişi oldu. Eğitim Bakanı Nabi Avcı bile haberi yapan Cumhuriyet gazetesini kastederek “birileri rahatsız oldu” demişken Hakan’ın Arap düşmanı, mankurt, riyakar, çifte standartçı, Batıcı yakıştırması bayağı ağır kaçtı.

Bu yazı, Ahmet Hakan’ı bilgilendirmek ve etkilediği okurlarının bu konudaki kafa karışıklığını gidermek amaçlıdır. Umarım Ahmet Hakan yararlanır ve doğru bilgiyi tekzip kabul edip okurlarıyla paylaşır. Önce Hakan’ın yazısını birlikte okuyalım:

’İlkokullara ikinci sınıftan itibaren seçmeli Fransızca dersi getirildi’ dense, ‘Ay ne güzel... Çok şeker çok’ diyecek olanların... (Fransızca 2011’den beri 2. sınıflarda zaten var Ü.Ö.) ‘İlkokullara ikinci sınıftan itibaren seçmeli Arapça dersi getirildi’ denildiğinde,Eyvah! Başımıza taş yağacak taş’ demelerini... Fazlasıyla Arap düşmanı, mankurtca, riyakar, çifte standartçı, Batıcı, ayıp buluyorum.” (Hürriyet, 26.10.2015)

Arapçanın din dersi olarak düşünüldüğünü gösteren iki kanıt:
Arapça müfredatını hazırlayan ve Talim Terbiye Kuruluna teklif eden ilkokulların bağlı olduğu Temel Eğitim Genel Müdürlüğü değil, Din Öğretimi Genel Müdürlüğüdür.

Arapça dersinin asıl gerekçesi, günlük yaşamda bu dile duyulan ihtiyaç değil, diğer din derslerini kavramasını kolaylaştıracak altyapıyı öğrencilere kazandırmaktır.

Din Öğretimi Genel Müdürlüğü, din kültürü ve ahlak eğitim ve öğretimine ait programlar ile ders kitapları hariç, hiçbir dersin programını ve ders kitabını hazırlayamaz, öneri sunamaz. Bu görev, ilköğretim için Temel Eğitim Genel Müdürlüğüne, ortaöğretim için Ortaöğretim Genel Müdürlüğüne aittir.

652 Sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 10’uncu maddesi ile Din Öğretimi Genel Müdürlüğüne verilen görev şöyle: b) İlköğretim, ortaöğretim ve yaygın eğitim kurumlarında din kültürü ve ahlak eğitim ve öğretimine ait programlar ile ders kitaplarını, eğitim araç-gereçlerini hazırlamak ve hazırlatmak ve Talim ve Terbiye Kuruluna sunmak.

Buna rağmen, geçenlerde yayımlanan ilkokul ve ortaokullar Arapça dersi öğretim programları Din Öğretimi Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanmıştır. Dersin materyallerinin hazırlanması da Talim Terbiye Kurulunun 91 sayılı kararıyla bu genel müdürlüğe verilmiştir.

Bir kanıt daha: 29.06.2012 tarihinde kabul edilen ve İmam hatiplerde de okutulan ortaöğretim Arapça öğretim programının teklifi Din Öğretimi Genel Müdürlüğünden gelmemiştir. Müfredat doğrudan Talim Terbiye Kurulu başkanlığı tarafından hazırlanmıştır. Ne oldu da üstüne farz olmayan işler üç yıl sonar Din Öğretimi Genel Müdürlüğüne havale edilir oldu? E, o da bu da aynı bakanlığın müdürlüğü, ne olmuş yani teklifin geldiği yer önemli mi deyip olayı yöntem tartışmasına indirgeyemezsiniz. Çünkü yöntem amaca göre belirlenir.

Arapçanın yeni bir din dersi olarak algılanması, laiklerin önyargısından çıkmış değil, bizzat İslamcı hükümetin Arabi olan her pratiği dinsel amaca hizmet edecek şekilde tasarlama hastalığının bir sonucudur. Amaç ve yönteme baktığınızda hükümetin de Arapçayı dil dersi olarak görmediğini anlarsınız.

Arapça; Fransızca, Almanca, İngilizce gibi bir dil dersi olarak düşünülmüş olsaydı Ahmet Hakan haklı olacaktı. Ne yazık öyle değil…

Söz konusu öğretim programını yargıya taşıyacak olanlara not: Bu yazı ile herhangi bir mahkemeye gidip dil dersi adıyla getirilen bu din dersini iptal ettirebilirsiniz. Tabii hukukun işlediği bir mahkemede!