Dün: Bizi ilgilendirmez Bugün: Akıl tutulması

Evet, dış politikada dostluk değil çıkarlar vardır. Doğrudur, iyi ilişki içinde bulunduğunuz bir ülke ile ertesi gün başka bir meselede ters düşebilirsiniz. Ama su kadar berrak meselelerde sürekli yan çizmesek? Kendi kamuoyumuzu da dünyayı da aptal yerine koymasak artık? Propaganda medyasının dönüş hızına diyecek bir şeyimiz yok ama inanın cemaatin artık başı döndü.


Dün “Megri megri” diyenler, bugün “Küstah Barzani” manşetiyle çıkıyor. Gerekçesi çok açık: “Bağımsızlık referandumu yapmak…” Tanklar, obüsler Irak sınırına konuşlandı. MGK toplantısı erkene çekildi. AKP’si, CHP’si, MHP’si aynı yerde hizalandı.

Boruyu biz döşemedik mi?
Güzel hoş da, Irak Kürdistanı’nın bağımsızlığa giden yolu açan Türkiye olmadı mı? 2011 yılında merkezi Bağdat hükümetinin itirazlarına rağmen Barzani ile petrol anlaşması yapmak akıl kârı mıydı? Bağımsız Kürdistan fikrine cansuyu vermedik mi kendi elimizle? AKP Milletvekili Ensarioğlu bile aynı tespiti yapıyor: “Türkiye’nin Erbil ile yaptığı petrol anlaşması Bağdat ile arasını açtı.” Bununla yetinmedik, bugünlerde medet umduğumuz Irak’ın Başbakanı İbadi’ye geçen sene (ülkesindeki askeri varlığımızı eleştirdiği için) “Sen kimsin?” diye atarlanmadık mı?

Doğru, Barzani iyi biliyor
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’ye gitmeden önce yaptığı açıklamada Barzani’nin referandum ısrarını “Akıl tutulması” olarak gördüğünü açıkladı. Gerekli adımların MGK’da atılacağını söyleyen Erdoğan şu ifadeyi ekledi: “Sayın Barzani bizim bu konuda ne düşündüğümüzü gayet iyi biliyor.”

Cumhurbaşkanı haklı. Barzani’nin bildiği bir şeyler olabilir. Barzani, Erdoğan’ın sadece iki yıl önce yaptığı şu açıklamayı “biliyor” olabilir mesela: “Bağımsız Kürdistan meselesini Irak’ın birinci derecede kendi iç meselesi olarak değerlendirmek gerekiyor. Yani Irak, kendi içinde eğer böyle bir eyaleti bu şekilde bölünme ile neticelendiriyorsa bu onun iç sorunudur, bizi ilgilendirmez.” (22 Mayıs 2015)

Saray’da bayrağı dalgalanıyordu
Barzani sadece “bilmiyor”, hatırlıyor da... 2016’da “Ankara’daki Saray’da Kürdistan bayrağı ile karşılandığını” hatırlatıyor bir demecinde. Bağımsızlık referandumuna Ankara’nın olası tepkisini ise şöyle yorumluyor: “Bağımsızlık referandumunu Türkiye ile konuşmadık. Ancak yaşadığımız deneyimlere bakarak karşı çıkacaklarını sanmıyorum.”

Bu sözler bile Barzani’nin cesareti nereden aldığını göstermiyor mu?

***

Bu bir okur isyanıdır: Mehmet Yılmaz nerede?

Hürriyet yazarı Mehmet Yılmaz, çizgisini eğip bükmeden yazmasıyla bilinen nadir köşe yazarlarından biri. İngiliz tipi soğukkanlılığı, takipçi kişiliğiyle siyasetçilerin pek hazzetmediği bir kalem. Hürriyet’teki son adalardan biri. Ya da biriydi. Emin değiliz… Çünkü Mehmet Yılmaz’dan haber alınamıyor.

Bayramda 5 gün izin yapıp köşede kepengi kapatmıştı. 31 Ağustos’ta köşesinde yayınladığı duyuruda “5 Eylül Salı günü buluşmak üzere” demişti. Nitekim bayram sonrası döndü de. Ama sadece iki yazı yazdıktan sonra 7 Eylül’de tekrar izne çıktığını şöyle duyurdu: “Yaz bitmeden iznimin bir bölümünü kullanmak istiyorum. İzin sonrası buluşmak üzere…”

Bayram izninden döner dönmez yazdığı “Resepsiyonu Kuran-ı Kerim ile açmak” yazısının, iki haftayı bulan bu ucu açık izne yol açıp açmadığını bilmiyoruz elbette. Ama Hürriyet’te Kanat Atkaya, Melis Alphan, Deniz Zeyrek gibi zülfiyare dokunanların yazı günlerinin azaltıldığını öğrenince, Mehmet Yılmaz’ın izninin uzaması hayra alamet gibi gelmiyor.

***

Bu referandumda da hayır diyen terörist mi?

Meselenin adı “referandum” olunca hatrımıza geliverdi aniden. Üzerinden de çok vakit geçmediği için hafızalar hâlâ taze…

Malum, 5 ay önce kritik bir referanduma gittik. Öncesindeki propaganda dönemini hatırlıyorsunuz. “Hayır” demenin ne kadar yanlış olacağını anlatmak için türlü örnekler verildi. “Hayır” demeyi düşünenler önce koalisyon, istikrarsızlık gibi gerekçelerle korkutuldu. Akabinde ekonomik krizle tehdit edildi. Bu da yetmeyince, “hayır”cılar terör örgütleriyle aynı safta olmakla suçlandı. Gerekçe, FETÖ’cülerin ve bazı PKK yöneticilerinin de anayasa değişikliğine karşı çıkmasıydı.

Hani şimdilerde Barzani’nin referandumuna “hayır” diyen cepheye bakıyorum da... Türkiye net bir şekilde “hayır”cı. Ankara gibi PKK da açıktan referanduma hayır diyor. Erdoğan’ın kendi ağzından terör örgütü ilan ettiği şii Haşdi Şabi de Barzani’nin adımına karşı olduğunu açıkladı.

Şimdi bu Barzani’ye karşı kurulan bu “hayır” cephesine bakıp Ankara’yı terörle yan yana durmakla suçlamak akıl kârı mı? Elbette değil... Öyleyse, 16 Nisan referandumunda hayır dediği için terörist ilan ettiğiniz seçmenlere bir özür borçlu değil misiniz?

***

Doğu’daki çobanların bakana selamı var...

Önceki gün eğitim yılının açılışında TEOG meselesine dair tek kelime edemeyen Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, dün konuşmak zorunda kaldı. Çocuklarını kasımdaki sınavlara hazırlayan 1,2 milyon aileye “müjde”li haberi verdi: “TEOG bu yıldan itibaren yapılmayacak.”

Bakan, kucağında bulduğu kararı gerekçelendirmekte de epey mahirdi: “TEOG’un kaldırılması Türkiye’nin önünün açılması demek. Bize güvenin. Hiçbir kimsenin kaygılanmasına gerek yok, iyiye gidiyor.”

Tabii ki bu sözleri Bakan’ın ağzından duyunca kafalar daha da karıştı. Nasıl karışmasın? Aynı bakan İsmet Yılmaz, “Savunma”dan “Eğitim”e kaydırılınca geçen ay toplantıya çağırdığı eğitim muhabirlerine, TEOG sistemini bakın nasıl ballandıra ballandıra anlatmıştı: “TEOG sistemi çok adaletli. Doğu’daki çoban çocuklar, köylerdeki öğrenciler bu sistem sayesinde şampiyon oluyor. TEOG aynı zamanda fırsat eşitliği yaratıyor.”

Bakanın bir ay arayla yaptığı iki açıklamaya bakınca ortaya çıkıyor ki; “Çobanlar şampiyon” olunca Türkiye’nin önü açılamıyormuş demek. Türkiye iyiye gidince fırsat eşitliği sağlanamıyormuş.

***

Günün demeci budur

- Kanal 24 muhabiri: “TEOG kalkıyor mu?”
- Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin: “Cumhurbaşkanımız böyle söylediğine göre kalkacaktır.”
(18 Eylül 2017)