Milli Eğitim Bakanlığı on beş yıldır ısrarla öğretmenleri "düz öğretmen", "uzman öğretmen", "başöğretmen" diye kategorilere ayırmaya çalışıyor. Bu konuda hep ısrarcıydı, bu kez kararlı görünüyor. Buna karşın öğretmenler çalışma yaşamlarını, mesleki pozisyonlarını ve sosyal konum ve ilişkilerini olumsuz yönde etkileyecek bu girişime aynı kararlılıkla karşı durmadılar. Türk Tabipleri Birliği (TTB), sağlık çalışanlarının çalışma koşullarının işletme mantığı ile belirlenmesine ve sağlık hizmetlerinin ticarileşmesine tepkisini iş bırakarak yanıt veriyor. Nitekim Sağlık Bakanı, niyetinden bağımsız olarak sağlık çalışanlarına her gün bir "müjde" vermek zorunda kalıyor. Buna karşın Eğitim Bakanı öğretmenlere karşı laubelileşebilyor, "Sınavı geçemeyen öğretmen seneye sınava girer"miş!

TTB sendika değil, ancak yüzde 70'i bir sendika üyesi olan öğretmenler, meslek örgütü olan TTB kadar sendikal tepki ortaya koyamadılar. Eğitim sendikaları sendikal eylem yerine sosyal medya mesajlarıyla seslerini duyuracaklarını sanıyor, fakat Twitter yankıyı dışarı yansıtmayan kapalı bir oda. Yüz öğretmenin aynı anda çay içtiği öğretmenler odasında mesleklerini ilgilendiren hayati bir konuda yüz yüze konuşmayı başaramazken sosyal medyadan sonuç ummak beyhudedir.

Öğretmenlik mesleğinin onurunu korumak hep Eğitim Sen'e düştü. O da uzun süredir enerjisini sendikal varlığını korumaya harcıyor. Uzun bir aradan sonra önceki gün kent meydanlarına çıkarak öğretmenlerin kategorilere ayrılmasına itirazını ve bu amaçla yapılacak sınav kararının geri alınmasına yönelik talebini dillendirmeye çalıştı. Hiç kuşku yok ki Eğitim Bakanı, Eğitim Sen'in sesini duymayacak çünkü dinlemeyecek. Bakan, sınav kararının öğretmenlerin yarısının üyesi olduğu işveren sendikası Eğitim Bir Sen'in önerisi doğrultusunda alındığını söylüyor. Bu geri adım atma şansının olmadığı anlamına gelir. Üslubuna bakılırsa niyeti de yok... Mesleği bu saldırıdan koruyacak olan Kemal Kılıdaroğlu gibi gözüküyor. Kılıçdaroğlu'nun öğretmenlere yaptığı "Sınava girmeyin, iktidarımızı bekleyin" demesi bakanlığı tedirgin etmişe benziyor. Kılıçdaroğlu'nun çıkışını doğru buluyoruz. Fakat öğretmenlik mesleğinin, öğretmen saldırısından korunması oldukça ironik bir durum; bu rolün, sendikalar dururken bir siyasi partiye düşmesi ise hüzün verici.

Tıpta da uzmanlık var; doktorlar, genel bir sınavın ardından öğretmenlik branşından fazla uzmanlık alanından birini seçer ve hem teorik hem pratik uzun bir eğitimden geçtikten sonra eğitimini aldığı alanın uzmanı olur. Bu, aynı zamanda onlara gerçek anlamda mesleki kariyer sağlar. Öğretmenlikte ise uzmanlığın karşılığı branştır. Branşlaşma lisans eğitiminin sonunda tamamlanır ve mezuniyetle birlikte uzmanlık (ihtisas) belgesi verilir. Beden eğitimi öğretmeni ile fizik öğretmenini, edebiyat öğretmeni ile İngilizce öğretmenini, müzik öğretmeni ile matematik öğretmenini, sınıf öğretmeni ile torna tasfiye öğretmenini aynı sınav sonucuna bakarak uzman yapamazsın. Bunun adı uzmanlaştırma değil standartlaştırmadır. Uzmanlık alanı farklı aynı meslek mensuplarını standart sınava tabi tutmak, herkesi aynı standarda uymaya zorlamaktır.

Öğretmenleri kariyer basamaklarına ayırmanın fikri temeli, İlköğretim Kurumları Standartları, Toplam Kalite Yöntemi ve Performans Değerlendirme Sistemi ile atıldı. Neoliberal kapitalizmin üretim ve tüketimde standartlaştırma politikasını ifade eden bu iktisadi yöntemler, ısrarla eğitim ve sağlığa uyarlanmaya çalışıldı. Eğitim ve sağlıkta standart maliyeti düşürme ve iktidar denetiminin kusursuz işlemesi için gereklidir. Aynı standardı yakalama uğruna aynı performansı gösterme çabası, ekonomik tatmin arayışına kapılan öğretmenlerin sınırlı sayıdaki kadro için birbiriyle yarışa itilmesi rekabeti kızıştıracak ve toplam kamu çalışanının dörtte birini oluştura öğretmenler kariyer uğruna mesleki çatışmaya sürüklenecek. Asıl kayıp ise, sosyal toplumu inşa edecek mesleğin kendisiyle birlikte sosyal yapıyı bozması olacaktır.