İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu hakkındaki FETÖ iddiası ardından başlayan tartışma sürüyor. Kavuncu’nun FETÖ’den tutuklu bulunan eski MİT mensubu dayısı Enver Altaylı, hakkındaki iddialar üzerine açıklama yaptı, AKP’li Mahir Ünal’a işaret etti.

Enver Altaylı: Benimle görüşmek insanları şaibeli yapıyorsa en şaibeli isim Mahir Ünal’dır

İYİ Parti İstanbul Milletvekili Ümit Özdağ'ın İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu hakkında FETÖ imasında bulunmasıyla başlatan tartışma sürüyor. Özdağ'ın iddiasını dayandırdığı Kavuncu'nun dayısı olan ve şu anda FETÖ'den tutuklanan eski MİT mensubu Enver Altaylı açıklamalarda bulundu.

Ümit Özdağ’ın kendisi hakkındaki FETÖ’ye yakın olduğu iddialarını reddederken “madem öyle olduğumu biliyordu neden benimle görüştü” diye soran Altaylı, "Şayet benimle konuşup görüşmek insanları şaibeli hale getiriyorsa, o zaman Türkiye’de en şaibeli insanların başında Sayın Mahir Ünal geliyor demektir" dedi.

Altaylı açıklamasında sert bir üslup kullanırken, Özdağ hakkında “Ümit isimli beyefendi” tabirini kullandı.

Enver Altaylı açıklamasının sonunda ise AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal’ın adını anarak, “Üç seneden fazla bir süredir tecrit altında tek başıma tutulmakta olduğum için biraz sert bir üslup kullanmış olabilirim. Ancak normalde benim sert bir üslupla konuşmadığımı en iyi, gözaltına alındığım güne kadar 'ağabey, ağabey' diye benimle her görüştüğünde itibar eden Sayın Mahir Ünal bilir! Şayet benimle konuşup görüşmek insanları şaibeli hale getiriyorsa, o zaman Türkiye’de en şaibeli insanların başında Sayın Mahir Ünal geliyor demektir” ifadelerini kullanması dikkati çekti.

Enver Altaylı’nın açıklamasının tamamı şöyle:

1 hafta sonra 77 yaşımdan gün almış olacağım. 3 yılı aşkın süredir daracık bir hücrede AİHM'nin işkence saydığı şartlarda tutulmama rağmen, şahsım ve ailem hakkında iftiralar içeren yüzlerce program yapıldı, aslı astan olmayan nice yazılar yazılıp, yorumlar yapıldı. Bütün bunlar yapılırken hiç kimse bana ya da aileme işin doğrusunun ne olduğunu sorma cesaretini maalesef gösteremedi. Avukatları= düzeltme ve bilgi verme çabaları ise hep sonuçsuz kaldı.

Yargılandığım davada 11 celse görülmüş olduğu halde, şahsım hakkında olur olmaz yorumlar yapan, iftiralar atan gazetecilerin hiçbiri davayı izlemeye gelmedikleri gibi şahsıma isnat edilen iddiaları çürüttüğüm savunmalarıma da şimdiye kadar hiç değinmediler. Bu sebeple bu duyuruyu yapmak benim için zaruret halini aldı. Bilhasassa da Ümit isimli (ailesine duyduğum saygıdan soyismini zikretmiyorum) Beyefendi, hakkımda hezeyan ifade eden bazı iddialar ortaya atınca... Konuşulacak, söylenecek çok husus var, ama içimde bulunduğum olumsuz şartlar sebebiyle kendimi fıziken ve psikolojik olarak çok güçlü hissetmediğim için, basın duyurusunu bahsi geçen Beyefendi'nin hezeyanları ile sınırlı tutacağım. (Diğer söyleyeceklerimi merak edenler buyursun, duruşmaya gelsinler.) Öncelikle ifade edeyim ki. Ümit isimli bu Beyefendi'nin söylediklerini neresinden tutarsanız elinizde kalmaktadır. Güya bu şahıs benim FETÖ'ye yakın olduğumu biliyormuş! Şimdi soruyorum; (1) Bu şahıs benim FETÖ'ye yakın olduğumu bildiği halde; hain darbe girişiminden sonra bile, neden benimle görüşmeye devam etmiş?

(2) Neden var olduğunu iddia ettiği bilgileri savcılığa vermemiş?

(3) Kendisiyle yaptığımız son görüşmede bile neden şahsıma en üst seviyeden saygı ve ihtiram göstermiş? (4) İleri sürmüş olduğu bu yakınlığımla (!) alakalı olarak neden en ufak bir şekilde olsun rahatsızlığını izhar etmemiş? Sorunun cevabı gayet açık ve net çünkü; YALAN SÖYLÜYOR...

Güya kendisine "sokağa dökülün" demişim: o da bunu devlete iletmiş! Külliyen Yalan! Ben siyasal içerikli bir görüşmeyi muhatabımın rızası olmadan, hele de çarpıtarak kamuoyu ile paylaşarak kadar karaktersiz biri değilim. Ama Ümit Bey, eğer o görüşmemizde ne konuşulduğunu açıklamamı istiyorsa, buyursun duruşmaya gelsin ve bunu yüzüme söylesin, ben de kendisine ve dolayısıyla kamuoyuna gerekli açıklamayı yapayım.

Bu görüşmeden rahatsız olup bunu hemen devletin ilgili birimlerine iletmiş olması yalan'ma gelince; hakkımda iddianame hazırlanması 2,5 sene sürmüş. Hakkımda delil üretmekte o kadar zorlanan: bu uğurda kırk dereden su getiren, hatta neden olduğunu anlamakta güçlük çektiğim bir şekilde; kızımın Osmanlı Tarihi ile ilgili doktora tezinin bölümlerini bile sanld aleyhimde delilmiş gibi iddianamenin ekine ekleyenler, nedense iddianameye bu şahsın böylesine çarpıcı ve vahim iddialarla beni şikayet ettiğini yanmamışlar. Üstelik, darbeyle ve FETÖ'nün gizli ve açık planlarıyla yoğun bir mücadele verilen, son derece hassas davranılan bu ortamda devlete "sokağa dökülün diyor diye bir ihbar gelecek de hiç bir soruşturma açılmayacak! Bu mümkün mü? Neden? Bu hususta birkaç ihtimal olabilir.

Birinci ihtimal; Umit Bey'in ortaya attığı o sözlerin mevzusu bile yapılmadığından, Ümit Bey ilgili merciileri hiç haberdar etmedi, ihbar edeceği bir şey yoktu, ki doğru olan da budur.

İkinci ihtimal; Ümit Bey benim bu yönde sözler sarf ettiğime dair şikayette bulunduysa bile yargı merciileri, kendisini kayda değer bir şahsiyet olarak görmediklerinden midir bilemiyorum, Ümit Bey'in şikayetini iddianameye bile yazmaya değer bulmamışlardır. Kızımın akademik çalışmasını hiçbir suç unsuru içermemesine rağmen iddianameye ekleyen yargı birimleri, Ümit Bey'i ve şikayetini öylesine değersiz görmüşler ki ne Ümit Bey'in şikayetinden bahsetrnişler, ne de Ümit Bey'i şahit yazmışlar.

Üçüncü ihtimal ise; Ümit Bey benim söylemediğini sözlerle ilgili olarak gerçekten de ilgili merciileri bilgilendirdiği, ancak hakkımda resmi bir şikayet yapacak cesareti olmadığından isimsiz bir ihbarda bulunduğu ihtimali. İsimsiz ihbarlar da hukuken işleme alınamadığı için Ümit Bey'in bu şikayetine iddianamede yer verilmemiştir.

Meseleye nereden bakılacak olursa olsun, yukarıda ifade ettiklerim açık ve net bir şekilde bir hususu ispatlamaktadır. Bu husus; Ümit beyin, uzun yıllardır tanıdığı, "AĞABEY" dediği, saygıda kusur göstermediği bir aile dostunu, hele de 3 senedir hapiste tecrit altında tutulan bir baba dostunu, söylemediği sözler sebebiyle jurnalleyecek ve sonra da televizyonlara çıkıp bununla övünecek tıynette bir adam (!) olduğudur. Şayet hapiste olmasaydım; gider Ümit Bey'in karşısına dikilir, gözlerinin içine bakarken de bana suç isnat edip edemeyeceğini görmek isterdim. Şayet, kendisinin karşıma çıkmaya cesareti varsa, mahkemeye gelip, kendini şahit olarak yazdırsın. Gözlerimin içine bakarak konuşsun, arkamdan değil. Şunu da ifade etmek gerekir ki; hakkında bir fezleke hazırlandıktan sonra Ümit Bey'in bu hezeyanları ortaya atmış olması, bir tek bana mı manidar geliyor? Sözlerime son verirken tüm kamuoyundan özür dilemek isterim. Üç seneden fazla bir süredir tecrit altında tek başıma tutulmakta olduğum için, biraz sert bir üslup kullanmış olabilirim. Ancak normalde benim sert bir üslupla konuşmadığımı en iyi, gözaltına alındığım güne kadar "AĞABEY, AĞABEY- diye benimle her görüştüğünde itibar eden Sayın Mahir Ünal bilir! Şayet benimle konuşup görüşmek insanları şaibeli hale getiriyorsa, o zaman Türkiye'de en şaibeli insanların başında Sayın Mahir Ünal geliyor demektir. Tüm kamuoyuna saygılarımla duyurulur.