1999 sonbaharında, okullar açılıp da minibüs öğrencileri köyden taşımaya başladığında, içinde çocukların ve velilerinin olduğu minibüse b ir TIR çarpmış. Tam 23 kişi ölmüş!

Bu felaket nedeniyle İstanbul’dan köyüne gelen İlhan Koçulu, “ocak söndü”nün ne anlama geldiğini orada görmüş. Tam 7 ocak sönmüş, 7 kapıya kilit vurulmuş! Zaten sürekli göç veren, adeta yavaş yavaş ölen köye son darbe olmuş o felaket.

İki aya yaklaşan taziye süreci boyunca köyde kalan Koçulu, her gün bir araçla şehirden köye ekmek taşındığını gözlemlemiş. Köye şehirden ekmek! Çocukluğundaki ekmeğin kokusundan da tadından da en küçük bir iz taşımayan ekmek…

“Burada bir sorun var” deyip, çözüm aramaya başlamış. Köyde kalanlarla birlikte… Köylülerin kendi tohumlarını ekmediklerini, şehirden gelen unla yapılan hamurunun da tandıra yapışmadığını öğrenmiş.

“Öyleyse tohumdan başlayalım” diye çıkmışlar yola. Yöreye ait antik bir tohum olan “kavılca”yı 1,5 yıl aradıktan sonra bir köyde 350 kilo bulabilmişler. İkinci yıl 2 tona çıkmış o tohum. 50’şer kilo dağıta dağıta çoğaltmışlar.
Öyle başlamışlar işte! Ama saman alevi gibi yanıp sönen bir heves olarak değil. 18 yıldır sebatla, kooperatifler, dernekler kurup örgütlenerek sürdürülen bir mücadele bu.

Sonuç; köyden kaçanların köye geri dönmesi, 27 köyün el ele verip kendi gıdasını kendisinin üretmesi, yöreye ait şifalı bitkilere, yerli hayvan ırkına sahip çıkılması, onların sütünden 30’dan fazla yerli peynir tespit edip yarısından fazlasını üretmeye başlamak…

Sonuç; Kars’ın köylerinin “dayanışmacı turizm”le dünyaya açılması, her işte kadınların öne çıkması, hiçbir işe el sürmeyen erkeklerin bebeklerinin bezlerini değiştirmeye başlaması…

Sonuç; Ramazan’da “Ben oruç tutuyorum, bunlar Hristiyan, kaba kaşığa dokunurlar” diye evine Fransız misafirleri kabul etmeyen Emine’nin önyargılarından kurtulması, dünya insanı olmaya adım atması…

Bunları “siyaset olsun” diye yapmıyor İ. Koçulu ve arkadaşları. Bilinen anlamda siyasetle uzaktan yakından ilgisi yok.

Ancak, siyaset toplumu değiştirip dönüştürmek içinse eğer, yaptıkları siyasetin zirvesi!

İşte, memleket son derece önemli bir yerel seçime gidiyor. Kimin nasıl bir hikayesi var kampanyasını üzerine oturtacağı?

AKP; en büyük köprüleri, en büyük yolları, en büyük havaalanlarını yaptık hikayesi anlatacak.

Ya muhalefet?

Onca belediyesi olan CHP’nin kampanyasını üzerine oturtacağı, işte bunu yapacağız diyeceği bir başarı öyküsü var mı? Eskişehir belki?

Ama henüz Eskişehir’de Büyükerşen’in adaylığı bile ilan edilmedi ki, “Her yeri Eskişehir yapacağız” kampanyası olsun.

Ovacık, anlatılacak bir başarı öyküsü oldu ama…

Sol toplumsallaşamamaktan, kitlelerin desteğini alamamaktan şikayetçiyse nedeni “eylemeyi” “yapmayı” bir siyaset tarzına dönüştürememesindendir. Söylemekte; en iyi tespiti, eleştiriyi yapıp, en güzel nutukları atmakta elimize su dökülmüyor. Ama o yetmiyor işte!

İnsanlar yalnızca sorun çözenlerin peşinden gidiyorlar. Her siyasi özne, kendisine bir karne verecekse, öncelikle “Çevremdeki hangi sorunu saptadım ve çözdüm?” diye sormalı.

Alternatif olmak ancak bu soruya verilecek yanıtların çokluğu oranında mümkündür. İnsanlara gündelik hayatları ve üretim-tüketim ilişkileri içinde dokunup, o dokunuşla bir fark yaratamazsanız, alternatif olmak da iktidar olmak da hayaldir.

İ. Koçulu ve arkadaşlarına, Boğatepe Çevre ve Yaşam Derneği’ne, o doğru dokunuşun somut bir örneğini sundukları için teşekkür borçluyuz.

-Fark yaratan dokunuşun hikayesini bugün 11:00 ODTÜ Mezunlar Derneği Vişnelik’te dinleyeceğiz.