İlerle-me Raporu’nu kim yazdı?

Türkiye’yi dünyaya bağlayan ipler bir bir kopuyor. Elbette bütün bunlar kendiliğinden olmuyor. Sürekli yeni düşmanlar yaratarak içine kapanan bir ülke haline gelmemizde kuşkusuz Türkiye’yi yönetenlerin ciddi sorumluluğu var.

Türkiye’yi “90’lar” karanlığından çıkaran en önemli çıpalardan biri, Avrupa Birliği ile müzakere süreciydi. Uyum çerçevesindeki yasalar, memleket demokrasisine nefes katıyordu kuşkusuz.

Ancak Türkiye’nin son birkaç yıllık karnesi, AB’yi gündem maddesi olmaktan çıkarmadı sadece... Avrupa ve dünyanın kafasındaki Türkiye algısını da yerle yeksan etti.

•••

Basına sızan AB İlerleme Raporu’nun, bugüne kadarki en sert metin olması tesadüf değil. Rapordaki basın özgürlüklerine ilişkin kısımdaki her şeyi, zaten içinde yaşayarak görüyoruz. En önemli ikinci eleştiri konusu olan yargımızın hali de ortada.

Bakmayın bu raporları AB bürokratlarının kaleme aldığına... Onlar sadece birer katip. Aslında o raporlarda kendi notumuzu kendimiz veriyoruz. Biz dediğime bakmayın, Türkiye’yi yönetenler... Hesabına gelen kararı tanımayan, politik çıkarlarını destekleyen kararlar aldığında yargıyı göklere çıkaranlar yazıyor o ilerleme raporlarını...

•••

Anayasa Mahkemesi, geçen şubat ayında meslektaşlarımız Can Dündar ile Erdem Gül’in tutuklanmalarının “hak ihlali” olduğu kararını vermişti. Bu kararla Silivri’den salıverilmelerinin yolunu açmıştı. Hukuka bağlı kalacağına yemin ederek görevine başlayan Erdoğan’ın karara verdiği tepkiyi anımsarsınız: “Kararı tanımıyorum, saygı da duymuyorum...”

Ülkenin en üst hukuki merciinin verdiği kararı “tanımayan, saygı da duymayan” Erdoğan, mesele HDP’li vekillerin tutuklanmasına gelince hukuka sığındı: “Yargı kararlarına uymayanlara müsamaha gösterilmesi söz konusu olamaz.”

Erdoğan’ın sözünü ettiği “demokrasinin yeniden tarifi” buymuş anlaşılan. İşte Avrupa Birliği’nin anlamadığı şey bu.. Brüksel ahalisi bu tarifi bellerse, ilerleme raporunda tarih yazarız, tarih!

***

Hata benim günah benim suç benim!

Hükümetin, kendilerine yönelik darbe girişimleri arasında saydığı 17 Aralık operasyonları sırasında şahane bir kavramla tanışmıştık: “Günah işleme özgürlüğü...”

AKP Milletvekili Metin Külünk, siyasi literatüre kazandırdığı bu yaklaşımı şöyle temellendirmişti: “17 Aralık’ta çıkan dinleme kayıtları, bireylerin özgürlük alanı. Siz insanların günah işleme özgürlüğüne müdahale ediyorsunuz.”

•••

Külünk’ün uyarısı iyi olmuştu, 4 bakanın istifası dışında -Allah’a şükürler olsun ki- günah işleme özgürlüğüne müdahaleler tarihe karıştı.

Çevre Bakanı Mehmet Özhaseki ise benzer bir özgürlüğün olmadığını savundu birkaç gün önce... Milletvekili ve gazetecilerin tutuklanması gündeme getirilince, “Bir meslek kimseye suç işleme özgürlüğü vermez” demiş.

Belli ki günahı işleyen hükümetten biri olunca özgürlük var... “Suç” işleyen muhalif kesimlerden ise zerre kadar özgürlük yok!

NOT: “Suç başka, günah başka” diyeceklere erken uyarı... Günahın hukukta da bir karşılığı var.

***

Yalnızlık büyütür ama...

ilerle-me-raporu-nu-kim-yazdi-206528-1.

“Stratejik derinlik”te boğulduğumuz, “sıfır sorun” politikamızın sırf soruna dönüştüğü dönemde, Saray danışmanlarından birinden önemli bir itiraf gelmişti. Dış politikamızın yarattığı yalnızlığa, hafif romantik bir isim takmıştı İbrahim Kalın: “Değerli yalnızlık...”

2008’de Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes ödül konuşmasındaki “Yalnız ve güzel ülkem” cümlesinden 5 yıl sonra epey “esinlenilmiş” gibiydi... Yine de Türkiye’nin yürüttüğü diplomasinin yarattığı izolasyonun özetiydi.

Davutoğlu’nun gitmesiyle “dostların sayısını artırma” sözüyle işe koyulan Binali Yıldırım döneminde pek değişen bir şey olmadı. Sürekli restleşmelerle, asker sürme tehditleriyle, sık sık kantara çıkıp mahcup olan bir ülke olmaya devam ediyoruz. En son örnekler mi?

Havuzuyla, danışmanıyla tam koro halinde ABD’yi alenen PKK’ya yardım etmekle suçlayan Ankara, Rakka meselesinde yine “değerli yalnızlık” yaşadı.

• Erdoğan (7 Eylül): “Obama ile konuştuk. Rakka’ya beraber gireceğiz”

• Erdoğan (18 Ekim): “Musul’da masada da olacağız, sahada da...”

Musul’da da yokuz, Rakka’da da... Masada da, sahada da...

Kızılırmak’ın “Acının Rengi” şarkısındaki gibi olmaz umarım sonumuz:

“Yalnızlık büyütür / Ama yalnızlık sonra çürütür...”

***

Çelik, AB elçilerine “ayar” mı verdi?

ilerle-me-raporu-nu-kim-yazdi-206529-1.

Türkiye’de 9 milletvekili ve 9 gazetecinin aynı gün tutuklanmasıyla Avrupa’dan yükselen tepkilerin tonunun değiştiğine tanık olduk. Türkiye’nin mülteci anlaşması şantajını da Brüksel alenen gördüğünü ortaya koydu. “Anlaşmayı bozarsa Türkiye kaybeder” dedi açık açık...

Bakmayın Ankara’nın esip gürlemelerine.. Yeni ortaklık arayışları, Rusya ile el ense diplomasisine rağmen Türkiye’nin halen en önemli ticari ve siyasi partneri Batı. Yükselen tepkiler üzerine Avrupa Birliği yetkililerinin gazını almak için hemen harekete geçilmesi sebepsiz değil.

AB Bakanı Ömer Çelik, dün apar topar AB elçileri ile buluştu. Akşam gazetesinin “AB elçilerine ayar günü” diye duyurduğu toplantının kapalı bölümünde konuşulanları bilmiyoruz. Bir ayar verildi mi, verildiyse kim kime ayar verdi? Şimdilik belirsiz. Net olan tek şey var, Çelik’in toplantı çıkışında yaptığı açıklamalardaki bazı ifadelerde ayar da izan da kaçmıştı. İşte Bakan’ın veciz sözleri ve parantez içinde Türkçe meali:

· “Türkiye karşıtlığı, Türkiye ile alakalı değildir.” (Biz ne güzel ileri demokrasi getiriyorduk. Bizi çekemeyenler fitne fücur peşinde. Hadise bundan ibarettir.)

· “Milletvekilleri tutuklanıyor diyorlar, milletvekilleri tutuklanmıyor.” (Aradığınız Türkçe meal bulunamadı.)