Arkadaş “anlatın bana nasıl oluyor bu pek çetrefil iş, nasıl yaptınız, biri dinci biri ayrılıkçı biri solcu olduğu söylenen örgütlere yardım etme işini, üye olmadan hem de.” Nasıl üye olsunlar hepsine birden, kimse inanmaz diye düşündü saygıdeğer mahkeme yargıçları, o sebepten “üye olmamakla birlikte” diye yazdılar karar kâğıdına. Nasıl yardım ettiğimizi biraz derin ve etkili bir suskunlukla geçtiler, geçiştirdiler.

Kafkaesk bir duruşmadan izlenimler

Duruşmanın sonuna geldik; zaten biraz şaka gibiydi, Mahkeme Başkanı sanki bizim iyi bildiğimiz önceki heyetin başkanından feyz almıştı; “espriyi” seviyordu, Akın Atalay’a “kaptan siz miydiniz?” dedi, Tora Pekin’e, saygın avukatımıza “sizin adınızın anlamı neydi?” diye sordu mesela, ne alaka ama. Duruşmanın sonuna geldik, herkes dışarı çıksın artık, heyet kararı tartışacak, karar verecek, çıktık, çok çalışkandılar, yarım saatte tartıştılar, kararı yazdılar, okudular, dinledik, başka ne yapalım, çıktık.

Karar ne? Yargıtay dairesinin özet olarak, “ortada delil yok” anlamına gelen kararını beğenmemişler, bu terör örgütlerine, bir değil, üç müydü, hepsine birden aynı anda üye olmasalar bile yardım eden zevatın; ‘ne zevatı yahu, keşke mümkün olsa, yardım değil, üyelikten yargılansaydı bu her türden gelişmesine memleketin taş koyan kazatacı parçaları, daha yerinde olmaz mıydı” diye sessizce ötmedi mi pelikan kuşu; ötmüştür ben duymadım, öyleyse bu telaş niye, yangından mal mı kaçırıyoruz?

Kaçırmaz mıyız, kaçırıyoruz elbet, uykularımızı kaçırıyoruz.

Harici faaliyetler

Uykularımızın nesi var? Uykularımız bu tuhaf dava için kaçmıyor, işaret memleket içindir, memleketin insanları içindir, yoksa ne olsun, Kadri beraat etsin, Musa mahkûm sayılsın, Orhan Bey rekor kırsın bu yaşında, Hakan biraz daha yatsın içerde. Gittikçe kararan havayı anlatmıyorsa başımızdan geçenler, kime ne faydası var? Hiç kimseye, hiç kimseye, Ama olup bitenin birilerine faydası olmasın mı, olmuyorsa, yazık değil mi bunca emeğe, gayrete. Birikim denilen şey nedir? Yaşadıklarımızdan başka bu şey mi? Neyi biriktiriyorsun ey gafil, işte seni yine kapatmadık mı, elini kolunu bağlamadık mı?
Bağladılar. İşte tuşlar öyle bakıyor yüzüme. Ben onlara bakıyorum onlar bana. Klavyeye uzanıyor elim kendiliğinden, okşuyorum harfleri rakamları; bunlardan içime bir sansür müdürü mü kaçtı, RTÜK’çü biri mi var karşıdaki MOBESE’de. Sonraki aşamasında bu davanın, tekrar girsinler kalan borçlarını ödesinler, “harici faaliyetleri akıllanmadıklarını gösteriyor” diye mi yazacak karar defterinde, bunun için mi gitmiyor elim klavyenin tuşlarına, pek sevdiğim harflerine.

Bir arkadaş gülerek soruyor, “Nasıl becerdiniz aynı anda üç terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım etmeyi, hangi araçları kullandınız, nasıl yaptınız?” Bilmiyorum diyorum ben de, nereden bileyim, “Ama bilerek diyor şu kararlı kararda”; diyebilir ama bilmiyorum ben, söylemediler, işte haberlerle yapabilmişiz, gazeteden başka neyimiz var ki, öyleyse haberlerle yazılarla yapmışızdır, “Yapmışınızdır, bilerek diyor kararlı karar kâğıdında.” Yine gülüyor arkadaş, “kast etmişsiniz diyor kasıt var diye de yazıyor bak, bilerek, isteyerek...”

Üçüne birden üye olmamakla birlikte

“Gazeteyi elinizden almaların nedeni de işte budur” diye kahkaha atıyor arkadaş; “Çünkü diyor siz bu eski çok eski gazetenin yayın politikasını değiştirmişsiniz.” Yok diyorum ben, değiştirmedik, hem böyle bir suç var mı her zaman değiştirilerek maksada uygun hale sık sık getirilen TCK’mızda, “yok mu?” diyor iki kahkaha arasında arkadaş, arkadaş mı pelikan kuşu mu bilemiyorum iki düş arasında artık ben de. Yıldım, yıkıldım, hemen çıkıp gitmek istiyorum bu kâbustan, şu gülerek beni köşeye sıkıştıran arkadaştan, bu bir türlü başefendisini bulamadığım şatodan, bu davadan.

Ama diyor arkadaş, bilerek isteyerek kasıtla yayın politikasını değiştirerek üç müydü kaçtı terör örgütüne yardım etmeyi, hem de haberle yazıyla manşetle; hani nerde o manşet, hani nerde o yazı diyorum ben, Musa hangi karikatürüm kedili olan vardı o mu, ama beraat etmiştim ben ondan; işte bakın diye gösteriyor terör örgütünün başı olan hacının nasıl her yere sızdığını anlatan karikatürü; gülüyor arkadaş, arkadaş değilmiş meğer mahkemenin bir elemanı mı bilemiyoruz artık, “bu dava bitmez bitirmeyiz, buradan Yargıtay’a Yargıtay’dan buraya gider gelir, gider gelirsiniz, harici işlerinize de bakılacak bundan böyle” diyor...

Okuyor karar kâğıdını yüzümüze yüzümüze. Dinleyin diyor o arkadaş, “Sanıkların, kara kara dizmişler burasını, eylem ve fikir birliği içerisinde hareket ederek, bundan sonrası da büyük büyük harflerle, FETÖ, PKK, DHKP-C Terör örgütlerine yardım etme suçunu işledikleri dosya kapsamından anlaşılmakla.” Arkadaş “anlatın bana nasıl oluyor bu pek çetrefil iş, nasıl yaptınız, biri dinci biri ayrılıkçı biri solcu olduğu söylenen örgütlere yardım etme işini, üye olmadan hem de.” Nasıl üye olsunlar hepsine birden, kimse inanmaz diye düşündü saygıdeğer mahkeme yargıçları, o sebepten “üye olmamakla birlikte” diye yazdılar karar kâğıdına. Nasıl yardım ettiğimizi biraz derin ve etkili bir suskunlukla geçtiler, geçiştirdiler. Öyle midir pelikan arkadaş. “Ben pelikan değilim, davayı merak eden bir şato kapıcısıyım yalnızca, pek komik bir davanız var da ondan gülüp duruyorum, alınmayın ama gerçekten gülünecek bir haliniz var, ben ne yapayım.”

Nereye başvuracağız bundan sonra?

Gül dedim sen daha gül pelikan kuşunu benzeyen kapıcı kardeş, bak memlekette neler oluyor, tıp ilmiyle cenge durdu bir arkadaş cesaretle, bir diğeri “iktidar partisi muhalefete başkan arıyor” diye yazdı. TV kanallarında toplaşarak memleketin bükün dertlerini çözüyor o kanaldan sonra ötekine oradan berikine giderek aynı zevatı muhterem ne kahraman ne çalışkan arkadaştırlar bu arkadaşlar, sen otur burada şatonun kapısında, peki söyleme bundan sonra hangi daireye başvuracağımızı AYM mi AİHM mi ters mi söylediğimiz için bekliyor bu İHAM mı denecekti, yoksa İHMA mıydı, ha çok bekleyecek miyiz bu mahkemenin kalem olasında.

Yine gülüyor, pelikan değil de şato kapıcısı olduğunu söyleyen kahkahası bol arkadaş, “çok beklersiniz çünkü anlamamışsınız siz bu yüksek mahkemelerin işlerini güçlerini. Onlar hep birbirlerini beklerler nezaket içinde, AYM Yargıtay’ı, Yargıtay AYM’yi, AİHM ya da İHAM AYM’yi, AYM AHİM’i ya da işte her neyse onu.” Ama onlar birbirini beklerken biz de burada bekleyip duruyoruz daha ne kadar. “Siz diyor yine iki kahkaha arasında kapıcı pelikan, bana mı sordunuz terör örgütlerine hep de üçüne birden ve aynı anda manşetler atarak gazetenin yayın politikasını FETÖ’cü PKK’ci ve de DHKP-C’ci yönlerinde değiştirerek...”

Bir ses beynimin içinde hep aynı cümleyi tekrarlayıp duruyor, “harici yapma harici yapma”; ne demektir ki bu harici yapmak; yazma, çizme, azma, sus otur mu demek istiyor beynimin içindeki sansür efendisi. Yok yapamam, yapamam ben hep harici konuşmaya yazmaya alışmışım, dahili bilmiyorum ben, onu onlar biliyor o dahiliyeciler, biz haricileriz, hep dışardan bakarak yazıp çiziyoruz, dışardan iyi görünüyor çünkü dahilide olup bitenler...

Uyandım sonunda. Gittim düşmanca bakarak klavyeye, unutmadan dedim şu kâbusu yazayım, bakayım dahilide neler olup bitiyor, sonra kovalayıp sansür efendisini işimin başına döneyim ben de artık...

cukurda-defineci-avi-540867-1.